Girdiğim ilk oda da Mackenzie uyuyordu. Yavaşça yanına yaklaşırken çakımı çıkardım. Sıra da ki şanslı kişi Mac di. Tam Mackenzie'nin başında durdum. Birden gelen bir dürtü ile olduğum yerden canlanamadım. Ne yapıyordum ben? Çakım elimden yere düştü. Mac düşme sesine uyanmış olacak ki bana dönüp kısık gözle baktı. İlk başta ne diyeceğimi bilmesem de. Hem kendime hem de Mac'e haber verircesine söyledim.
" Ash düştü. Balkondan." transa girmiş gibiydim. Mac aniden yerinden fırlayıp dışarı çıktı bağırarak aşağı gittiğini duyabiliyordum. Diğerlerini de uyandırmıştı. Herkes aşağıya inerken mutfağa yürüdüm,balkona çıkıp aşağıya baktım. Mac, Ash'in cansız bedenini silkeliyordu. Ağzından kan gelmişti. 4. Kattan bile ölü olduğu anlaşılıyordu.
Kızlar çığlıklar içinde ağlarken salona geçip oturdum. Neden yapmıştım? Aslında pek bir şey hatırlamıyordum. Siren sesini düşündüm, belkide bu siren sesi bunun habercisiydi. Bana bir şey yapmışlardı. Belkide reaksiyonlar? Hayır değildi. Tüm gün bunu düşüneceğime emindim ama asıl sorun kızlara ne diyecektim? Tekrar bir yalan mı? Hayır, arkadaşlarının ölümü hakkında yalan söylemek içimden gelmiyordu. Ama ben öldürdüm dersem bana güvenleri bitecekti ve bu testleri bensiz bitirmeleri imkansızdı.
Gerçeği mi söyleyecektim? Ash'in son dediklerini hatırladım bana güvenmiyorlardı peki bu konuda nasıl güveneceklerdi?
Kendimi toparlayıp aşağı indim. Ağlamaları azalmıştı. Ash'in bedeninin yanına yaklaşıp oturdum. Sağ bacağı ters dönmüştü, düşerken çığlık attığından olacak ki dilini ısırmıştı. Mac bana baktı. Burnunu çekerken sordu.
"Ne oldu Dess? Bunu sana sormaktan bıktım artık." dedi isyan eder gibi. İç çektim.
"Parktan dönerken Ash'i balkonda gördüm. Tam o sırada siren sesi duyuldu. Ash'e içeri girmesi için bağırdım fakat geriye doğru düştü. Gidip kontrol ettiğimde yaşıyordu. Ne yapacağımı bilemedim yukarı koştum fakat öleceğini biliyordum kurtarabileceğimiz bir olay değildi. Hastane dahi yok. Yukarı çıktığım da size ne diyeceğimi bilmiyordum. Şoka girmiş gibiydim." dedim ve durdum yalan söylemiştim. Kızlara bakarken Lea tekrar dikkatimi çekmişti. O ağlamaktan kızarmış gözlerinden ateş saçıyordu. Nefret doluydu ama bana karşı olduğunu hissetmiştim.
Ayağa kalkıp Lea'nın kolundan tuttum.
"Konuşabilir miyiz?" diye sordum. Cevap vermeden kolundan çekip uzak bir Alana getirdim.
"Sana ne oluyor Lea?" diye sordum.
"Ne mi oluyor? Az önce bir arkadaşım öldü. Ne yapmamı bekliyordun?" diye çıkıştı.
"Senin nefretin bana karşı! Cidden bu oyunları başımıza açanın ben olduğunu mu düşünüyorsun? Ash'in ölmesi beni üzmedi mi sanıyorsun?" diye bağırdım. Arkamızdan gelen ayak sesleri duymaya başlamıştık. Diğerleri seslerimize gelmiş olmalıydı. Lea burnundan soluyordu.
"İlk oyunlarda insanları nasıl soğukkanlılıkla öldürdüğünü gördüm Dess. Neden güveneyim ki sana? Her şeyi sonradan öğreniyoruz ve herhangi bir kanıt bile yok! Tam tersine şüpheye düşüren bir sürü olay var."
"İlk oyunlarda biz hariç herkesi öldürdüm çünkü ölmeyeceklerini biliyordum sadece test ediyordum." dedim. Lea güldü.
"Az önce dediğin gibi sadece test. Denek fareleri gibi kullanıyorsun hepimizi!" diye bağırdı.
"Ne demek istiyorsun?" diye sordum. Derin bir nefes aldı.
"Dess, Ash'i aşağıya ittiğini gördüm." dedi. Afallamış bir şekilde Lea ya bakıyordum."Merak etme benden başka kimse görmedi. Benim odamın camı o tarafa bakıyordu ve gördüm. Şimdi sadece bunu ben bildiğim için beni de mi öldüreceksin ha?" dedi ve bana dikkatle baktı.
"Madem düştüğünü gördün neden engellemedin? "Diye sordum. Başını salladı.
"Hepimiz senin kadar soğukkanlı değiliz. Şok'a girdim, yerimden bile kımıldamadım." dedi. İkimizde bir süre konuşmadan öylece durduk.
"Beni asıl üzen ne biliyor musun? Ash'i öldürmüş olman bu kadar canımı yakmadı ama gözlerimizin içine bakarak yalan söylemen... Bu kabul edilemez. Sana bir daha güveneceğimi sanmıyorum Dess." dedi ve sözünü bitirdi.
Lea ya baktım, Sonra derin bir nefes alıp Ash'in cansız bedeninin olduğu yere doğru yürüdüm. Kızlar bizden 500 metre falan geride duruyordular. Konuşmalarımızı duydular mı hiç bir fikrim yoktu.
Ash'in yanına geldiğimde bir an durup baktım. Bunlar bana ne yaptırıyorlar dı? Arkadaşımı öldürttüler. Ya daha önce de böyle şeyler yaptırdılar ve fark edemediysem? Aklım almıyordu. Kafamı toparlayıp binaya girdim. Bodrum katında bulduğum kazma küreği alıp ağaçlık alanı çok olan bir tarafa gittim. Mezar boyutunda bir çukur kazmaya başladım.
Bir süre sonra yorulmuştum ama kazmayı da bitirmiştim. Geri dönüp Ash'in çeketinden tuttum ve yerde çekerek sürüklemeye başladım. O sırada Mac kolumdan sıkıca tuttu.
"Ne yaptığını sanıyorsun? Bu kadar duygusuz olmana bir şey demiyoruz fakat düzgün bir cenaze yapmadan direk toprağın altına mı atacaksın? " diye çıkıştı.
"Durumumuzun farkında değilsiniz sanırım." dedim Mac'in arkasında duran lea ve pixie ye de bakarak. Ve devam ettim. "Bir ölüm kalım savaşı içindeyiz. Belki hepimiz öleceğiz? Ama yaşayanları neden bir beden parçası için riske atalım!"
Bu sefer kolumu bıraktı. Ash'in üstüne toprak atarken ne düşüneceğimizi bilmiyorduk. Pixie hiç konuşmuyordu. Lea nın yüzünde pek duygu parçası kalmamıştı. Mac ise sinirliydi. Yorgunluktan yere çöktüm. Hava hala soğuktu, saatin kaç olduğunu hiç birimiz bilmiyorduk. Bu durumda bakamazdık zaten.
Lea acı içinde inleyince ona döndüm. Karnını tutmuş bir şekilde eğilmişti. Acıdan olsa gerek yüzünü ekşitmişti.
"Neler oluyor Lea?" diye sordu korkuyla Pixie.
"Bilmiyorum." dedi zar zor Lea. İç çektim. Endişesiz bir günümüz yoktu.
Aniden lea çığlık attı. Saçları havaya kalkmıştı. Ne olduğunu kimse anlamamıştı. Ateş rengi bir hale etrafını sarmış gibiydi. Artık Lea da benim gibiydi. O da benim kadar özeldi. Ve benim kadar bu oyunun tutsağıydı.
"Yanına yaklaşmayın. Aşı etkisini gösteriyor." dedim ve hepimiz dikkatle Leayï izlemeye başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizem Şelalesi: Yok Oluş...
FantasyOlayların üzerinden tam olarak altı ay geçmişti. Herşey normale dönmüştü. Tabi o siren sesini duyana kadar! Her şehirde acil durumlar için yapılmış bir sığınak ve herkesi uyarmak için bir siren bulunur. Bu siren sesini hiç duymayacağımı sanırdım. O...