Zihin Oyunları

670 66 3
                                    

Işık yaklaştıkça merak duygum kabarıyordu. Sağ ve sol tarafa baktım sadece iki kilitli oda vardı. İkisinden biri açık olabilirdi fakat kilitliyse ses çıkacağı için saklanmamım pek bir anlamı kalmazdı. Sakinleşip olduğum yerde durdum. Kimse bana zarar veremezdi, bana yapabilecekleri en fazla şey öldürmek olabilir. Ölmekle kaybedeceğim bir şey de yoktu.
En güçlü kişi kaybedeceği hiç kimsesi olmayandır. Benim yokt... Diye düşünürken aklıma kızlar geldi duraksadım. Ne zaman onlara böyle bağlanmıştım? Saçma. Başımı salladım ve gelen kişiye odaklandım. Işık yaklaştıkça neyin gelmeye başladığını gördüm. Bir oyuncak. Oyuncak mı? Küçük bir araba ve içinde bir bebek vardı.

Arabanın yanına iliştirilmiş bir fener gözlerimi mahvediyordu. Arabaya çok yaklaşmadan bebeği incelemeye başladım. Eski yıpranmış, yüzü kalemle çizilmiş tek gözü çıkmış yahut saçları yolunmuş bir oyuncak bebek. Yavaş yavaş yaklaşıp bebeği aldım. Yanına arkasına falan baktım ama hiçbir şey yoktu. Bebeği bırakmadan arabayı kontrol ettim. Hiçbir şey yoktu.

Aniden bebeğin titremesi ile ürküp bebeği yere attım. Bebeğin içinde olan ses kaydından geldiğini umduğum bir robot ses koridorda yankılanmaya başladı.
"03.07 laboratuvar." dedi ve ses kapandı.
Burada ne olduğunu anlamaya çalışırken üst kapak yavaşça içe doğru açıldı. Duvara baktım, yukarı çıkmak için bir tümsek veya çıkıntı aradım. Duvara baktığımda şok geçirdim. Yukarı çıkmak için demirden merdiven vardı. Ama daha önceden orada öyle bir şey olmadığına emindim. Son olarak arabanın yanına iliştirilmiş feneri lazım olabilir diye aldım.
Daha fazla sorgulamadan yukarı çıktım. Güneş batmıştı. İlk önce kızların yanına gitmeyi düşünsem de başka bir yere gitmeye karar verdim.
Tahminime göre siren sesi sabah erkenden ve akşama doğru çalıyordu fakat bunu öğrenmemin zamanı değildi. İlk gördüğüm binaya girdim. En üst katlardan bir eve girmeye çalışacakken kapının zaten açık olduğunu fark ettim. İçeri tereddüt ederek girdim. Bu ev mac'in bulduğu evden biraz daha genişti ama fazla dağınıktı. Cam kenarına gidip siren sesini duymayı bekledim. Tahmin ettiğim gibi siren sesi güneş batar batmaz olmuştu.
Aniden her yer karanlığa gömüldü. Şehirde sadece sokak lambaları yanıyordu fakat karanlık sadece lambaların sönmesi ile oluşmuyordu. Gökyüzündeki ay da ortadan kaybolmuş gibiydi. Bildiğiniz zifiri bir karanlıktı. Ama beni endişelendiren karanlık değildi, ne de olsa karanlık bize çok fazla bir zarar vermezdi. Benim aklıma takılan karanlığın içinde ne olabileceğiydi. Sabah aldığım fenerimi yaktım, camı açıp feneri direkt yere doğru tuttum. Görünürde hiçbir şey yoktu. Camı kapatıp içeri girdim. İlk önce kırık elime masanın odununu kırarak destek yaptıktan sonra, Fener ile mutfağa girip yiyecek bir şey aradım. Dolapta meyveden başka bir şey yoktu. Hadi ama ben yemek istiyorum! Boşuna tabii. En sonunda bir elma alıp bu sefer balkona çıktım. Kızları merak etmiştim ama onları sonra düşünecektim.
İçeri doğru girecekken bir çığlık sesi ile olduğum yerde kaldım. Ses çok yakından gelmemişti. Ama bir kız çığlığıydı. Düşünmeden hızla evden dışarı çıktım. Sesin nereden geldiğini bilmiyordum. Daha doğrusu bilsem bile önümü göremiyordum, düşüncesizce davranıyordum. Sokağın ortasında fener ile her tarafa bakmaya çalışıyordum. Ya kızların başına bir şey geldiyse? Bu karanlığın içinde ne olabilirdi ki? Aptallar neden siren sesinden sonra dışarı çıkmıştı ki?

Tekrar bir ses duyabilmek için dikkat kesildim. Fakat hiç bir ses yoktu. Balkona çıktığımda ses arka tarafımdan gelmişti ya da bana öyle gelmişti bilmiyordum fakat tahmin ettiğim tarafa doğru koştum. Koştuğum için fener sallanıyordu, tam emin olamadığım bir şey gördüm. Anında durup bir şey gördüğümü sandığım tarafa feneri tuttum. Köşede sadece vücudunun sol tarafı az bir şekilde gözüken biri vardı. Arkası bana dönük bir şekilde duruyordu. Az çok tahmin ettiğim üzere uzun süre koşmuş olmalıydı. Derin nefes alıp veriyordu. Feneri ona tuttuğumu biraz geç fark etmesinden anladığım üzere gözleri kapalı olmalıydı.

"Mac?" diye seslendim kıza. Tabii Mac de olmayabilirdi fakat şansımı denedim.
Ona seslenir seslenmez bana dönmeden koşmaya başladı. Peşinden koşmaya başlayacakken bir dürtü beni durdurdu. Siren sesi duyalı en fazla 20 dakika falan olmuştu, kızların böyle bir aptallık yapıp dışarı çıkacaklarını sanmıyordum ama bende bir aptallık yapıp çıkmıştım. Duyduğum çığlık sesi bizim kızlara ait gibi gelmemişti bu da bana bir tuzak olabileceği konusunda tüm şüphelerimi arttırıyordu. Büyük ihtimal çığlık sesi hepimizi dışarı çıkartmak için bir tuzaktı, amaçlarının ne olduğu henüz belli olmasa da iyi bir şey olmadığı anlaşılıyordu zaten.
Ama ne yapabilirdim ki? Eve geri dönüp, dışarı çıkmış olabilecek kızların başına ne geleceği ile ilgilenmeyip rahat bir şekilde oturmalı mıydım? Bunu yapamazdım. Ama dışarıda onlara nasıl bir yardımım olabilirdi ki? Düşünmeye bile vaktim yoktu. Başımı salladım, hayatımda ilk kez düşüncesizce davranıyordum. Ve bunun ilk olmayacağı hissine kapıldım. Az önceki kızın -Mac'in emin değilim- koştuğu tarafa yürüdüm. Fenerimin ışığı azalıyordu bir iki dakikaya söneceği belliydi.

etrafta kimseyi göremiyordum. Bir ara kızları bağırarak çağırmak aklımdan geçse de, bu başıma gelecekleri artırırdı. Dönüp karanlık gökyüzüne baktım. Karanlık dağılacak gibi değildi. Tekrar önüme döndüğümde Mackenzie yi gördüm. Ani bir korkuyla elimdeki feneri düşürdüm, eğilip aldım ve Maci gördüğüm yere tuttum. Mac kafasını aşağı eğmiş bir şekilde duruyordu. Üstünde beyaz bir elbise vardı.

"Mac? İyi misin? Diğerleri nerede?" Diye sordum.

Kafasını yavaşça kaldırıp yüzüme baktı. Burnundan aşağısı kan içindeydi. Yavaşça konuştu.

'Buradan çıkış yok.' deyip üstüme atladı. Elimde ki fener sağ tarafa doğru düşerken Mac üstüme çıkmıştı. Elleri veya ellerinde ki bir şey ile yüzüme saldırmaya çalışıyordu sol elimi yüzümü engelleyecek şekilde koymama rağmen yüzümün çoğu yeri kesilmişti bile. Sağ elimle cebimde ki çakı ya ulaşmaya çalıştım. Kırık elim çok fazla acıyordu, zorlayarakda olsa çakıya ulaştım.

Çakı yı ucundan tutarak çıkartırken. Mac üstümden kalkıp bir anda kayboldu. Aslında fener olmadığı için nerede olduğunu göremiyordum. Fenere uzanıp aldım ama boşunaydı pili bitmişti. Karanlıktan bir şey üstüme doğru geldi. Çakımı kaldırıp bana doğru gelen şeye doğru fırlattım. Aptallıktı. Çakım şimdi yoktu ama tehlike de çakımla birlikte yok olmuş gibiydi.

Elimde ki feneri sıkı bir şekilde tutarak ilerledim. Biraz ilerleyince etrafımı daha net görebildiğimi fark ettim. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Ay'ın yüzeyini kapatan her neyse yavaşça çekiliyordu. Aslına bakarsak güneş doğuyor gibiydi. Ama bu çok saçmaydı. Saat'in en geç 2 olması lazımdı. Bu saatte güneş doğuyordu. Bunun için yapabileceğim bir şey yoktu. Önüme dönüp etrafa baktım. Şehrin çıkışına kadar gelmiştim. Etrafa bakarken yerde oturan birini gördüm ağlıyordu. yanına koştum.

'Lea? İyi misin?' diye sordum. Ağlamaya devam ediyordu. Hıçkırıkların arasından konuştu.

'Git başımdan' Diye bağırdı. Ve elini ileriye uzattı Eli cam bir bariyerin üstünde duruyor gibiydi. O an iki şeyi çok geç fark ettiğime pişman oldum. İlki Lea'nın elinde ki kan'ı ikincisi koskoca şehrin cam gibi bir şeyler çevrildiği.

Lea ya baktım. Nefret dolu gözlerle bana bakıyordu.

'Neden bunu bizi yaptın!' diye bağırarak sordu. Eliyle etrafı gösteriyordu. Cevap bekliyor gibi değildi.

'Neden bana bunu yaptın?' Bu sefer sakin ve kırılgan ses tonu ile sorarak karnını gösterdi. Karın boşluğu kısmına benim çakım saplıydı. Cebimi yokladım. Mac üstüme saldırdığında düşürdüğüm çakımı bulmuştum karşımda duruyordu. Hiç bir şey demeden durdum. Lea'nın bilincini kaybetmesini izlerken.


Gizem Şelalesi: Yok Oluş...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin