"Bayan? Suçlunun kim olduğunu biliyor musunuz?" siye sesleniyordu adam.
"Evet" dedim durdum. Buradan çıkmalıydım ve bunun için bir şeyler düşünmeliydim. O anda etrafa siren sesi yayılmaya başladı. Siren sesi ne alaka diye düşünürken. Şeffaf duvarlar grimsi bir renk aldı ve dağılmaya başladı. Duvar yıkılıyordu. Açık kapıdan daha iyi görebilmek için baktım. Sadece duman geliyordu. Polis telsizine uzandım.
"Sanırım yanınıza geleceğim, neredesiniz?" diye sordum. Önce bir sessizlik olsada. Adam tarif etti. Polisler fazlasıyla çaresiz olmalıydı. Tekrar kıyıya doğru yürüdüm. T shirtüm den bir parça yırtıp ağzıma bağladım. Bu beni biraz da olsa dumandan koruyabilirdi.
Denizin üstüne ayağımı bastım. Donmuş denizde yürümeye başladım. Kızıllığın başladığı yere doğru gidiyordum. Leayı veya kızları bulmak umuduyla. Giderken tek düşündüğüm bu olayların da Gilan ve ekibinin işi olup olmadığıydı. Peki ya duvarın yıkılması? Belli ki dışarıya çıkmamı istiyorlardı ama neden şimdi?
Baya bir yürüdükten sonra karşı kıyıya ulaşmıştım. Geriye dönüp baktığımda pripyat görünmüyordu bile. Ulaştığım şehir sıcaklıktan adeta yanıyordu. Binaların çoğu alev almıştı ama bazıları sönmüştü. Bazı yerlerde yaralı insanlar vardı. Ambulans sesleri yankılanıyordu. Bunları daha önce yaşamışım gibi hissettim. Duman hala vardı fakat umursamayıp ağzımdaki bezi indirdim. Hava çok sıcaktı. İleride elbiseleri alev almış biri bana doğru koşuyordu çok kötü bir şekilde çığlık atıyordu. Biraz ilerimde yere düştü, yanışını izliyordum. Ona yardım edebilirdim ama neden edeyim ki? Yanına yaklaştım. Eğilip kadının yüzüne baktım. Sadece vücudu yanıyordu fakat ateş birazdan saçına ulaşırdı. Elimi uzatıp çenesinden tuttum.
"L..lüt..fen. Ba..anaa.. Yar..d.dı.mm. E..t." diye zar zor konuştu. Gülümsedim ve elimle tuttuğum kafasını hızla sağa çevirdim. Kemiğinin kırılma sesi çok net duyulmuştu. Ona yardım etmiştim acısına son vermiştim.
Ayağa kalkıp ilerledim. Biraz ilerledikten sonra polis tarafından çevrilmiş bir alan gördüm. Polisler beni görünce bir şeyler söylemeye başladılar ama dillerinden anlamıyordum. Büyük ihtimal geri gitmemi istiyordular. Ellerimi havaya kaldırıp konuştum.
"İngilizce bilen biri var mı? " diye sordum. Adamlar birbirine baktılar. Bir tane adam arabanın içinden çıkıp bana doğru baktı. Siyah dağınık saçlı yirmili yaşlarının ortasında bir adamdı. Genç ve uzundu ama yorgunluktan yada sigara bağımlılığından olsa gerek göz altları morarmıştı.
"Ne istiyorsunuz? Burası tehlikeli bölge bayan, lütfen uzaklaşın." diye uyardı. Bu telsizde duyduğum sesti.
"Beni siz çağırdınız, ben Destiny." dedim.
Adımı söylediğim an tüm silahları bana doğrulttular. Büyük ihtimal suçlunun ben olabileceğimi düşünüyordular.
Artık beni küçücük silahlar korkutamazdı. İlerledim.
"Yerinizde durun lütfen!" diye bağırdı bir polis. İngilizceyi tam bilmediği belliydi.
Devam ettim. Tekrar bir uyarı daha yaptılar ama dinlemedim. Benimle konuşan adam dikkatle beni inceliyordu. Yaklaşınca adamlar bu sefer ateş etmeye başladı. Kurşunları düşündüm içimde tekrar o garip his oluşunca kurşunlara baktım. Hepsi havada adeta donmuştu. Polisler şaşkınlıkla bakıyordular. Tekrar ateş etmediler ve ben ilerledim. Polisin yanına geldiğimde konuştum.
"Suçlunun kim olduğunu biliyorum ve onu dur durabileceğimi biliyorum bana ihtiyacınız var." dedim. Polis tekrar kurşunlara baktı hala havadaydılar.
"Sen nesin?" diye sordu adam. Gülümsedim.
"Sanırım sizin tabirinizle canavar." dedim. Adam sinirlenmişti.
"Seni diğer tarafa geçiremeyiz." dedi.
"Ya sizle beraber geçerim yada siz olmadan fark etmez." dedim. Siyah saçlı adam arka taraftaki arabaya gitti. Kapıyı açıp Rusça bir şeyler söyledi. En azından ben Rusça olduğunu tahmin ediyordum.
Sonra yanıma doğru yürümeye başladı. Derin nefes alıp konuştu.
"Hadi anlaşma yapalım. Sen bize suçluyu ve neler olduğunu söyle bizde oraya geçmene izin verelim." dedi .
"Şuan anlaşma yapacak durumda değilsiniz." dedim. Gözlerimi devirdim ve devam ettim.
"Suçlu zaten orada. Şimdi başka bir patlama olmadan gidelim mi?" Diye tavsiye verdim. Adam iç çekip başını salladı. Polisler geri çekilince diğer tarafa geçtim. Polis memuru tam yanımda yürüyordu. Sinir bozucu sessizliği bozmak için konuştum. Ne de olsa uzun zamandır biri ile konuşmuyordum
"Adın ne?" Diye biraz kabaca sordum. Yüzünü ekşitti.
"Vladimir... " diye devam edecekken gülmem ile sözünü yarıda kestim.
"Vladimir mi? Ciddi misin. O ne öyle korku filmlerde ki isimler gibi. " diye alay ettim. Bu esprileri daha önce duymuş gibi hiç tepki vermedi.
Konuyu değiştirip sordu.
"Sen kimsin?" Diye sordu. Bıkmış bir ifade ile cevap verecekken susturup konuştu.
"Sana dair bir kimlik bilgisi bulunamadı. Sanki hiç yaşamamışsın gibi." Dedi şüpheyle. Ne yani hayalet olduğumu mu düşünüyordu?
Ona her şeyi söyleyemezdim. Birincisi söylediğim an inanmama gibi bir durumu olabilirdi. İkincisi inansa bile gilanın ekibinden biri olmadığına emin olamazdım. Üçüncüsü her şeyden habersizse öldürülebilirdi. Gereksiz ölüm yaşanmamalı.
"Bilmiyorum. Kronik bir hafıza sorunum var belkide suçluyum dur?" Dedim ve sırıttım. Ama adam her hareketimi dikkatle inceliyordu. Bu bana itici geliyordu çünkü Gilanı hatırlatıyordu. vladimir denen adam durdu.Önü mü döndüğümde karşıda ki büyük ateş gördüm. Ve ortasındaki kızı.
"Lea! Lea?lea..." diye bağırırken birinin arkadan kollarımı tutup metal bir şey taktığını hissettim. Kelepçe mi? Anlamamış bir şekilde etrafa bakarken bir çok korumalı polisin etrafımı çevirdiğini fark ettim. arkamı dönüp polise bakacakken gözlerime siyah bir şey taktılar hiç bir şey göremiyordum.
"Hey ne yaptığınızı zannediyorsunuz!" Diye çıkıştım. Birisi sırtıma vurunca yere düştüm. Gücümü kullanma zamanıydı fakat nasıl yapacaktım? Göremediğim ve ya dokunamadığım bir şeyde kullanamazdım. Bir ara kimseden ses çıkmadı sonra aralarında Rusça emirler vermeye başladılar. Biri.
"Size bu tuzağın onu çekeceğini söylemiştim fakat öldürülmesi gerek hapis tutulması değil." Dedi bu kadın sesini ilk duyduğum da tanımıştım.
"Bize öldürme emri verilmedi. Sende uysan iyi olur" dedi vladimir denen adam. Kadının sinirlendiği belliydi fakat neden? Neden ölmemi istiyordu? Bu patlama sadece tuzak mıydı?
"Neden ölmemi istiyorsun lea?" Diye sordum. Kadının başıma eğildiğini hissettim. Kulağıma eğilip konuştu.
"Ölmen gerek. Ölmemiz gerek bunu hepimizden iyi sen biliyorsun." Dedi.
Düşüncelerin arasından konuştum.
"Hayır,artık hiç bir şey bildiğimi sanmıyorum." Dedim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizem Şelalesi: Yok Oluş...
FantasyOlayların üzerinden tam olarak altı ay geçmişti. Herşey normale dönmüştü. Tabi o siren sesini duyana kadar! Her şehirde acil durumlar için yapılmış bir sığınak ve herkesi uyarmak için bir siren bulunur. Bu siren sesini hiç duymayacağımı sanırdım. O...