17; "Tecrit'in Ayak Sesleri"

280 14 0
                                    

"Anlatın bakalım.." dedi Ahmed. "Önce sen başla Mustafa, büyük olan sensin..."

"Hünkarım.. Osman'la Cariyeler Taşlığı'nda karşılaştık. Nasılsın abi dedi. İyiyim kardeşim dedim sen nasılsın. Kötüyüm dedi. Sen tahta çıkıcaksın, ben öleceğim dedi.. Şok oldum. Yok öyle bir şey dedim ama anlatamadım. Halime Sultan ve Mahfiruz Sultan gelince işler iyice kızıştı."

"Hayır yalan !.." dedi Osman. "Abime nasılsın deyince çekil önümden deyip beni itti. Validem buna şahit olunca da kavga çıktı."

Ahmed şaşırmıştı.. "Nasıl yaparsın bunu ?!" diye sordu Mustafa'ya. Mustafa boynunu büktü, yüzü ağlamaklı bir hal aldı. "Bağışlayın hünkarım.. Küçük diye umursamadım."

"Demek validen seni böyle yetiştiriyor !... O senin kardeşin, onu canından çok sevip üzerine titremen gerekiyor lakin sen... Nasılsın diye sormasına bile cevap vermiyorsun !

"Be.. be ben gerçekten pişmanım. O çocuksa ben de çocuğum... Henüz neyi nasıl yapmam gerektiğini tam kestiremiyorum.."

Ahmed, duraksayıp Mustafa'nın yüzünü düşünceli ve sert bakışlarla bir süzdü...

"Evet" dedi birazdan... "Çocuksun lakin artık bazı şeylere dikkat etmen gerekiyor. Üstelik dedem Murad Han, senin yaşlarındayken sancağa çıkmıştı."

"Bağışlayın hünkarım lakin o bir istisnaydı. Zira büyük dedemiz Sultan Süleyman Han, soyun Sultan Selim'den devam edeceğini göstermek istemişti."

Ahmed kendince onaylarcasına başını salladı.

"Aferin... Atalarımız hakkında bilgi edinmen hoşuma gitti. Lakin seni uyarıyorum Mustafa..."

Derken bir anda Ahmed'in kafasına bir şeyler dank etmeye başlamıştı. Bununla birlikte büyük bir şok girdabının içine girdi... "Sancak"... "Şehzade"... "Kavgalar"... "Kardeşim"... "Oğlum"... "İhanet".....

Bu kelimeler Ahmed'in aklından bir bir, hızlı hızlı geçti... "Olamaz!" diye mırıldanıverdi şehzadelerin karşısında. Yüzünde büyük bir dehşet vardı. Mustafa'ya doğru baktı... Onun masum yüzüne doğru... Kara kara düşünmeye devam etti. Bi bakıma çaresizdi. Düşündükçe ne yapacağını şaşırıyor, ne yapacağını şaşırdıkça da düşünmeye devam ediyordu. Bu, içinden çıkılmaz bir döngüydü. Belki de "Mustafa" ve "Sancak" kelimeleri ilk kez yan yana gelmişti ve bu, büyük bir gerçeğin gözler önüne serilmesine neden olmuştu.

Ahmed başını yere eğdi... "Çıkın..." dedi. Mustafa ve Osman ilk başta birbirlerine bakıştılar lakin ses etmeden çıkıverdiler.

Şimdi iyice düşünecekti Ahmed... Bunca kuralı, kanunu tek başına baştan yazmaya gücü yetebilecek miydi ? Yoksa yalnızca birkaç yeni kural getirip bu sert sistemi az da olsa yumuşatmaya mı çalışacaktı. Belki bu ilk olay olsa bu kadar ciddiye almazdı bu düşüncelerini. Lakin uzun zamandır Harem'de Mustafa nedeniyle birçok olay yaşanmıştı. Onu öldürmeyeceğine emindi... Lakin hakkında bir karar vereceği kesindi.

Zindanlara doğru giden yolda ağalar tarafından zar zor ilerletilen Halime ve Mahfiruz'un çığlıkları duyuluyordu.

"Bırakın beni !!" diye bağırıyordu Halime, çatallasan sesiyle. Mahfiruz da kendi kendine ıkınıp sıkınarak ağların kollarından kurtulmaya çalışıyordu.

"Ben geleceğin valide sultanıyım ! Sarayın en kudretli kadınıyım nasıl beni bu şekilde zindana atarsınız !! Gafiller !!! Hepinizin kellesini aldırırım !"

Mahfiruz, haddinden büyük laflar ediyorsu ve bu Halime'nin de dikkatinden kaçmamıştı. Kendini bu denli şaşıran, ayarını bir türlü tutturamayan bir kadın nasıl olacaktı da geleceğin valide sultanı olacaktı ? Böyle bir şeyin mümkün olmasının o kadar basit olmadığını en iyi bilenlerden biri Halime Sultan'dı. Harem'in bütün zeminleri adeta sabunlu bir suyla silinmişti ve yere düşmemek için saray kadınlarının adımlarını çok dikkatli atmaları gerekiyordu.

KÖSEM: Gücün ZirvesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin