Ayşe, bir anda ayağa fırlayıp validesinin yanına koşar ve elinden yakalayıp sıkıca tutar, arkasına sığınır. Uzaktan, Nasuh Paşa'nın gözlerinin içine doğru bakar Ayşe Sultan...
Bunu Nasuh da fark eder ve aynı şekilde Ayşe'nin gözlerinin içine bakar.. Onun kendisini ne şekilde gördüğünü hayal etmeye çalışır. Ufak kızın gözlerinin içinde korkuyu, çaresizliği ve hiçbir şeyi anlayamadığını görür.Kösem, elini tutan kızına doğru döner, tam ona neler olduğunu soracakken Ayşe kendisi konuşur.
"Anne... Neler oluyor ? Bu adam kim ?.. Neden buradaki adamlar ikimizin de adını söylediler ?"
Kösem, Ayşe'yi elinden çekip sedire götürür ve yanyana otururlar. Kösem onu bir şekilde sakinleştirmeye çalışır.
"Oradaki adamlar sizi sıkı dost ilan ettiler. Artık Nasuh Paşa'yla sıkı dostsunuz."
Ayşe şaşkınca sorar tekrar...
"Nikah demek sıkı dost mu demek ?"
"Evet kızım, aynen öyle demek..."
Kösem, gözlerini sertçe Nasuh Paşa'ya çevirir ve kati bir emir verir.
"Hemen git buradan... ve bana güven!.. Zamanla her şey yerine oturacak, şimdilik tüm bunlar gizli kalacak."
Nasuh Paşa tereddütle "E..emredersiniz..." sultanım diyerek önünde eğilir ve oradan gider. Dışarıya çıktığında payitahttan kaçmak dahi aklından geçer paşanın. Artık birkaç gün sonra yaşayacağının bile bir garantisi yoktur zira...
Ayşe bir anda ayaklanır sedirden ve gücü yettiğince validesine karşı gelmeye çalışır, kaşlarını çatar ve sorar..
"Gizli kalacak olan nedir validem ?!.."
Kösem, ne söyleyeceğini bilemezken Ayşe onun cevap vermesini bile beklemeden, tam bir sultan edasıyla dışarıda onları bekleyen ağalara seslenir.
"Ağalar !.. Derhal saraya götürün beni !"
Kösem, kızının elinden tutar ve "Tamam, hadi gel gidelim..." der lakin Ayşe, ellerini Kösem'in elinden çeker. Tam bu sırada Harem ağalarından Yakup Ağa, soluk soluğa İncili Köşk'ün içine dalar. Kösem'in önünde eğilir ve "Af buyurun sultanım.." diyerek felaketi haber verir... "Mahfolduk sultanım maf !!..."
"Neler oluyor Yakup Ağa ? Nedir bu telaşın ?!!..."
"Şehzademiz Orhan hazretleri... Ateşler içinde yanıyorlar. Bir hastalığa yakalandıkları kati. Hekim kadın muayene ediyordu lakin haber vermek mecburiyetinde kaldım, henüz hastalığının ne olduğunu bilmiyorum."
Kösem'in içi, ruhu, Cehennemlere dalmıştı... Ocaklarda acımasız bir elin tuttuğu koca bir kaşıkla kavruluyordu sanki bedeni... Heykel olup çıkmıştı, tek bir kelime dahi edemedi. Lakin evladı için bir şeyler yapmak zorundaydı... Kimseyi beklemeden hemen dışarıya doğru koşmaya başladı...
"Yakup sen Ayşe'yi getir, derhal gidiyoruz !..." Sonra dışarıya çıktı ve dışarıdan ağrı yine sesi duyuldu. "Ağalar derhal gidiyoruz acele edin !!!!.."
Kösem, saraya giderken "Hergün başka bir evladının ölüm korkusunu tattığını" düşündü... Napıp edip henüz 3 yaşında olan şehzadesi Orhan'ı yakalandığı o melun hastalık her ne ise, o illetten kurtarmak zorundaydı.
Mahfiruz, Ahmed'le beraber Hasoda'ydı o sırada. Şehzade Osman'la ve 4 yaşındaki kızı Hatice Sultan'ıda getirmişti yanında. Ahmed, Osman'la hasretini gidermişti bile. Şimdi kucağında Hatice vardı. Onu hala öpüp koklukordu. Bu sırada Mahfiruz Ahmed'le bir şeyler anlatıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖSEM: Gücün Zirvesi
Ficción históricaÖyle bir kadın ki... Güçlülerin güçlüsü. Kudretli sultanların en zirve basamağı. Tek bir lafıyla istediği yerine getirilebilen.. Emir bekleyen değil, bizzat emirleri veren ve imparatorluğu idare eden bir kadın. Osmanlı'nın ilk ve tek kadın padişahın...