"Ben Anastasia... Yunanistan'dan Osmanlı'ya savrulmuş, hem bahtsız, hem de talihli cariye.... Bahtsızlığım, Tatarlar'ın eline köle olarak düşmem olmuştu... Ama talihim, Devlet-i Aliye tarafından saraya alınıp, kölelikten kurtulma şansının ellerime verilmesiydi.... Bu şans, bulunmaz bir nimetti benim için... Her ülke, eline geçen esirleri hor görür, köpek muamelesi yapardı... Ama Osmanlı öyle mi ? Köleleri sarayına alır, onların aç karınlarını doyurur, yatacak yer verirdi.. öyle ki, bir gün koskoca cihan devletinin hanedan haremini yönetme hakkı tanır, belki de bir gün devlet adamlarıyla evlenip hür olma seçeneği sunardı. Başka hangi devlet, eline geçen kölelere bu kadar hak tanımış ?!.. Allah razı olsun... Ailemin kanına giren onlar değil ya.... Onlar zaten çoktan zavallı durumuna düşmüş olan bizleri, sahiplendiler.. Evet, onlar bugün bizi sahiplendi.... Ama kim bilir, belki ben de bir gün bir şeyleri sahiplenmek isterim..... Öyle ya.... Hep sahip mi olunacağım ? Biraz da sahip olayım !..."
Anastasia, namı diğer Kösem Sultan'ın hikayesi, saraya girer girmez başlıyordu... İlk önce hamama alındı, yeni yetme Anastasia... Üzerindeki aylarca birikmiş kir, temizlendi.. Aklanıp paklanınca, Ay gibi parıldayan yüzü ortaya çıkıvermişti... Öyle ki, onu hamama götürüp getiren kalfalar bile bu büyük değişimi görünce hayrete düşmüşlerdi... Bu nur yüzlü kızın güzelliği, zamanla bütün haremin dedikodu konusu oldu... Zekası da cabasıydı.. Gerek eğitiminde gösterdiği başarısıyla, gerekse arkadaşlarına karşı olan davranışlarıyla zekasını da ön plana çıkarmayı kısa zamanda başarmıştı.. Anastasia'nın bu meziyetleri, çok geçmeden Safiye Sultan'ın kulağına kadar gitti. Safiye Sultan bu duyduklarını, bir de gözleriyle görmek için Anastasia'yı odasına çağırtmıştı. Büyük Valide Sultan'ın huzuruna çıkacağı haberini alan Anastasia, büyük bir heyecan içine düşmüştü. Odaya gidene kadar, eli ayağı titremeden durmadı. Biraz sonra nihayet Safiye Büyük Valide Sultan'ın odasından içeriye girdi... Boynu eğik bir şekilde yavaşça Safiye Sultan'ın oturduğu sedire doğru yaklaşıyordu... Kafası eğik olduğu halde, bu ihtişamlı odayı gözleriyle süzmeden edemedi... Anastasia, odayı gözleriyle süzmeye devam ederken, bir anda Safiye Sultan'ın sesi duyuldu;
"Anastasia.... Kaldır bakalım başını da, met ettikleri kadar güzelmiymişsin görelim..."
Bu sözler üzerine Anastasia hiç tereddüt etmeden kafasını Safiye Sultan'a doğru kaldırdı.. Yavaşça gözlerini de yerden alan Anastasia, yeşil gözlerini Safiye Sultan'ın gözlerinin içine dikti.... Bu alımlı gözlerin büyüsüne daha görür görmez kapılan Safiye Sultan, hatunun Ay gibi yüzünü de görünce hiç tereddüt bile etmeden hemen hatunun hazırlanmasını emretti....
Böylece Anastasia, her şeyin başlangıcı olacak olan gece için hazırlandı... Giydiği kıyafetlerle ve saçının başının düzeltilmesiyle iyice güzelliği ortaya çıkmıştı Anastasia'nın... Üzerindeki beyaz kaftanı, onu gerçekten tam bir Ay'a çevirmişti...
Akşam olunca, nihayet Anastasia, Sultan Ahmed'e sunulmak için has odaya götürüldü... Kapılar açıldı, ve içeriye yalnızca saçları siyah olan, bembeyaz bir melek girdi.... Sultan Ahmed, bu genç ve güzel kızı görünce gözlerini üzerinden alamadı... Yavaşça kensine doğru yaklaşmakta olan Anastasia'yı, gözlerinin içi gülerek izledi.... Sanki karşısında diğer bütün kızlardan farklı bir kız vardı... Adeta ruhunun eşini bulmuştu... Bunu daha Anastasia'yı görür görmez hissetmişti....
Usulca kendisine doğru yaklaşan Anastasia'yı, yavaşça çenesinden tutup, kafasını havaya kaldırdı.... Gözlerinin içine şöyle bir baktı ve hemen sordu;
"Adın ne senin ?.."
"Anastasia.."
Bu fasıldan sonra, ikisi de suskunlaştı... Sultan Ahmed, bakmaya doyamadığı Anastasia'yı, ruh eşini, gözleriyle sürekli süzüyor, ve bu hatunun onu neden bu kadar etkilediğini anlamaya çalışıyordu... Anastasia ise, sadece yere doğru bakıyor ve Sultan Ahmed'in ne yapacağını bekliyordu..... Derken biraz sonra Ahmed, sessizliğini bozdu;
"Kaç yaşındasın ?..."
"14..."
"Hemen hemen aynı yaştayız... Eminim ki, yaşımız gibi, duygularımız, fikirlerimiz ve kalplerimiz de birbirlerine çok benziyor..."
"Bunu nereden anladınız ?..."
"Eğer gerçekten ruh eşini bulduysan, bunu anında fark edersin... Sen, benim için hiçbir şey hissetmedin mi ??..."
"Ne hissedebilirim, bu sarayda olmayı bile ben istemedim.."
"Bu saray, senin kurtuluşun... Bizler, seni kötü bir hayattan kurtarıp, bir saraya aldık.. Aç karnın doyacak, ihtiyaşların karşılanacak.. ve sana bir şans verilecek... Tekrar hür olman için.."
"Sizce ben şanslı mıyım ??..."
"Bunu yalnızca sen söyleyebilirsin... Eğer sabırlı olursan, gerçekleri daha iyi göreceksin.. ve işte o zaman, buna kendin karar vereceksin...."
"Peki ya sabırlı olamassam ?..."
"O vakit kaybedersin.... Sana verilen şansı, kendi ellerinle yok edersin.."
"Merak etmeyin, bundan sonra kaybedeceğim tek bir şansım bile yok... Bundan sonra elime geçen her olanağı, en iyi şekilde değerlendireceğim...."
"Buna sevindim.... Zira senin için de en hayırlısı bu olur...."
Anastasia, keskin gözlerini Sultan Ahmed'e doğru diker fısıldar gibi bir sesle cevap verir;
"Biliyor musunuz ?.. Şu an ne kadar şanslı olduğumu fark ettim...."
Bu sözleriyle Sultan Ahmed'i iyice etkisi altına alan Anastasia, bir anda dudaklarını, Ahmed'in dudaklarında bulur.... Anlaşılan bu gece, oldukça ihtiraslı geçecektir.....
...* * * * *...
Sabah olmuştur... Sultan Ahmed, artık Anastasia'ya kaşı, gözü gibi bakmaktadır... Öyle ki, daha ilk günden onu cariyeler bölümünden aldırmış, kendisine bir oda tahsis ettirmiştir.... Bu vakitten sonra, Anastasia ile Sultan Ahmed, adeta padişah ve sultan gibi bir ilişki içerisine girmişleridir.... Sürekli görüşmekte ve sürekli birbirlerini ziyaret etmektedirler.... Bu vesileyle, Anastasia'nın yüzü hiç olmadığı kadar, sürekli gülmeye başlamıştır.... Zira artık ona değer veren birisi vardır.....
Çok geçmeden bu ilişki, bütün sarayda yankılanır... Anastasia'nın Sultan Ahmed'le olan bu güçlü ilişkisini en fazla kıskanan kişi ise şüphesiz; Mahfiruz olmuştur... Mahfiruz, Sultan Ahmed'in ilk gözdesidir... Karnında da Sultan Ahmed'in çocuğunu taşımaktadır... Çok yakında doğacak olan çocuğuyla, hayallerini süslemektedir... Lakin Anastasia, bu hayallerini yarıda kesmiştir.... Artık tek umudu, doğacak olan çocuğun şehzade olmasıdır..... Anastasia'nın halvete girdiği haberini alınca, soluğu Valide Handan Sultan'ın ve Büyük Valide Safiye Sultan'ın yanında alır......
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖSEM: Gücün Zirvesi
Historical FictionÖyle bir kadın ki... Güçlülerin güçlüsü. Kudretli sultanların en zirve basamağı. Tek bir lafıyla istediği yerine getirilebilen.. Emir bekleyen değil, bizzat emirleri veren ve imparatorluğu idare eden bir kadın. Osmanlı'nın ilk ve tek kadın padişahın...