Safiye Sultan, saraydan ayrılmak için hazırlıkları başlatmıştı ancak bir yandan hala umudunu kaybetmemişti.. Zaten Eski Saray'a sürülmeyi bir son olarak görmemeye başlamıştı. Zira oraya gidiş varsa, dönüş te vardı. Belki bir gün bir yolunu bulur geri dönerdi. Üstelik orada düşünmek için bolca vakti olacaktı. Her şeyi aklında yatırmıştı.. Tüm kapı halkı da onunla birlikte gelecekti. Zaten sarayın neredeyse tamamı onun hizmetkarlarından oluşmaktaydı. Gitmeden önce tek bir şey istiyordu; Bir eğlence... Koskoca Safiye Sultan, saraydan boynu bükük ve üzülerek ayrılamazdı.. Yine her zamanki gibi dik durmalı ve güle oynaya sarayı terketmeliydi. Başka bir saraya taşınmasının gücünden pek bir şey kaybettirmeyeceğine herkes şahit olmalıydı !
Ahmed'in tek sorunu Harem değildi elbet... Anadolu'da karışıklıklar almış başını gidiyordu. Sürekli bir yerlerde, birileri isyan ediyordu. Hepsinin ayrı bir bahanesi vardı.. Ahmed, bu ayaklanmaların büyüyüp çığ olmasından korkuyordu. Ayaklanmaların bastırılması için derhal Anadolu'ya birkaç paşa görevlendirip yolladı.
Ertesi gün Safiye Sultan, eğlence mevzusunu konuşmak için Ahmed'in yanına gitti. Lafı fazla uzatmadan söze girdi..
"Ahmed.. Benim yiğit padişahım, sana bir şey danışmak isyorum... Eski Saray'a gitmek için hazırlıkları başlattım fakat gitmeden önce senden son bir şey isteyeceğim.."
"Ne söyleyeceğinizi merak ettim.."
"Aslında pek önemli bir mevzu değil lakin ben saraydan bu şekilde ayrılmak istiyorum."
"Nasıl yani ?.."
"Müsaaden olursa, gitmeden önce Harem'de bir eğlence tertip etmek istiyorum. Giderken yüzüm gülerek, üzülmeden gitmek istiyorum. Ne diyorsun ?"
"Aslında iyi düşünmüşsünüz.. Bir eğlenceden zarar gelmez. Müsaade sizindir, hangi gün istiyorsanız o gün yapın eğlenceyi.."
Böyle Safiye Sultan, almak istediği izini almıştı. Birkaç gün sonra, tüm hazırlıklar bittiğinde eğlencenin yapılmasına karar verildi.. Birçok Harem görevlisi, akşama kadar bu eğlence için uğraştılar. Safiye Sultan bu gece eğlenceyi yapacak, ertesi sabah da gülümseyerek gidecekti bu saraydan. Bugün kızı Ayşe Sultan gelmişti saraya. Akşama eğlenceye o da katılacaktı. Kızı da onun gibi Mavi gözlü, sarı saçlıydı.. Tabii Safiye Sultan'ın altın rengi saçları, yaşlanınca koyu kumrala dönmüştü ama yine de bu, kızıyla olan benzerliklerine bir engel değildi.
Eğlenceye Handan, Mahfiruz, Mahpeyker ve Ayşe Sultan teşrif etmişlerdi.. Zaten hepsi önceden davet edilmişlerdi.. Hepsi bir sininin etrafında oturuyordu. Henüz Safiye Sultan ortalıklarda yoktu ve haliyle de eğlence başlamamıştı. Şu an yalnızca yeni bir araya gelen saray kadınlarının kendi aralarındaki muhabbeti vuku buluyordu..
Mahfiruz açtı sözü.. "Ayşe Sultanım, nasılsınız ? Afiyettesinizdir inşallah."
"Sağoll...?"
"Mahfiruz !.."
"Sağol Mahfiruz, tanıştığıma memnun oldum.. Saraya ancak gelebildim. Daha bu hanım kızımızla da tanışmadım..." (Mahpeyker'i işaret etmişti).
Bu sözden sonra Mahfiruz'un yüzü asıldı, Mahpeyker'e dik dik bakmaya başladı.. İçinden "Tanışılamaz olsasıca" diyordu. Sözü o açmıştı ve sözün direk Mahpeyker'e getirilmesi moralini tamamen bozmuştu.
Mahpeyker, kendisine söz verildiğini anlayınca elini uzatarak cevapladı.. "Merhaba, ben Mahpeyker.. Sultan Ahmeh'in gözdesi.." (Türkçesi çok iyi olmadığı için şimdilik fazla uzun cümleler kuramıyordu).
"Duyduğuma göre, Mahfiruz gebeymiş.. Hayırlı olsun Mahfiruz !.."
"Sağolun sultanım."
Yine Mahpeyker'e döndü.. "Sende bir şeyler var mı ?.."
"Hayır.."
Mahfiruz yine delirmişti bu duruma içten içe...
"Neyse.." dedi Ayşe Sultan, "İnşallah Mahfiruz'un çocuğu erkek olur da, Hanedan'ımız soy tehlikesinden kurtulur.."
Herkes amin dedi ancak sanki Handan Sultan, bunu daha bir baskın söylemişti..
Bu sefer Handan Sultan söz açtı..
"Naber Ayşe.. Bugün ziyarete geldin ama fazla konuşamadık.."
"İyilik.. Asıl haberler sizde oluyor her zaman." Hunharca güldü ve ekledi.. "Validem saraydan ayrılıyor.. Benim asıl düşündüğüm o. Eski Saray'da yalnız başına ne yapar, nasıl yaşar.."
"Sen sanırım bunu da yeni duydun.. Kaideler gereği mecburen gidecek aksi halde düzen bozulur. Hem sen merak etme, sık sık ziyaretine gideriz.."
Mahpeyker girdi araya.. "Duyunca ben de çok üzüldüm. Sonuçta bu bir veda.. üzücü... Safiye Sultan orada yalnız kalacak.. Bilmiyorum, garip geliyor."
Mahfiruz, dayanamayıp en sonunda Mahpeyker'e sataştı..
"Laflarına dikkat et hatun.. Hünkarımızın kararlarını tartışıyorsun nerdeyse !.."
"Haşa, ben..."
Bu sırada bir "Destur" sesi duyuldu.. Anlaşılan o ki, Safiye Sultan geliyordu... Tüm ihtişamıyla, yeşil parlak elbisesiyle göründü kapı eşiğinde biraz sonra.. Yavaş yavaş, salına salına, güler yüzüyle cariyelerin arasından geçip, yerine kuruldu.. Verdiği işaretlerle, o gelince ayağa kalkan herkes yerlerine oturdu ve eğlence başladı.. Eğer müzik çalmassa, cariyeler konuştuklarına kulak misafiri olurdu ve hiçbir sultan bundan hoşlanmazdı.
Eğlencenin başlamasıyla beraber ikramlar da dağıtılmaya başlanmıştı.. Genelde sevinçli haberler alınınca dökülen lokma bile vardı bu ikramların arasında. Safiye Sultan bilerek yapıyordu.. Yasını, eğlenceye çevirmeye ve bunu etrafa da böyle yansıtmaya çalışıyordu. Laflar lafları kovaladı.. Bazen gülündü, bazen merakla dinlenildi.. Yenildi, içildi ve nihaywt gecenin sonuna gelindi.. Müzik bitti, cariyelerin çoğu dışarı çıktı ama sultanlar hala sininin etrafında oturmuş, birbirleriyle konuşmaya devam ediyorlardı..
Safiye Sultan'ın konuşmasında bile bir asalet vardı.. Gülerek, endamla konuşurdu.. Sözü Mahpeyker'e getirmeye çalıştı bir ara...
"Mahpeyker de çok güzel değil mi.. Onu ben seçtim.. Ahmed, Ay gibi parıldayan anlamına gelen Mahpeyker koymuş adını.. Ama sahiden de öyle değil mi ?.. Şu yüze bakın.. Adeta nur akıyor."
Handan cevapladı.. "Kesinlikle öyle.." Birkaç saniye sessizlik oldu ve Handan Sultan ardından ekledi.. "Sultanım, müsaadenizle ben artık çekileyim.. Yarın gidiyormuşsunuz.. Umarım hayırlı olur.. Sizi pek mutlu gördüm, Allah bu mutluluğunuzu daim etsin..."
Handan Sultan, her ne kadar güzel konuşuyormuş gibi görünsede aslında alttan alttan laf sokuyordu. Safiye de bunu anlamıştı elbet..
"Çekil Handan !.. Müsaade ediyorum... Gideceğim sarayın da bir önemi yok, sonuçta ben yine Safiye Sultan'ım !.. Neden mutsuz olayım ki ?.."
Bunun üzerine Safiye nispeten gülümseyerek ağzına bir lokma attı.. Handan ise hiçbir şey söyleyemeden oradan uzaklaştı. Safiye Sultan'ın kendisine ramen hala ondan güçlü olmasını sindiremiyordu.. Odasına gidene kadar hıncıyla mücadele etti.. Eski Saray'a sürülse bile, malından, mülkünden, elinin kolunun uzunluğundan zerre bir şey kaybetmeyecekti.. Bu bir gerçekti... İşte Safiye'nin gerçekleri tokat gibi çarpan sözleri, o yüzden bu kadar zoruna gitmişti....
Bu gece başka kayde değer bir şey olmadı.. Ertesi sabah erken saatlerde, Safiye Sultan tüm hizmetkarları ve değerli bütün eşyaları ile birlikte saraydan ayrıldı.. O saraydan gittiği zaman, saray neredeyse boş kalmıştı.. Gücü, kudreti bu sarayı öylesine sarıp sarmalamıştı ki tüm saray onun hizmetkarlarıyla doluydu. Ve şimdi artık o yoktu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖSEM: Gücün Zirvesi
Исторические романыÖyle bir kadın ki... Güçlülerin güçlüsü. Kudretli sultanların en zirve basamağı. Tek bir lafıyla istediği yerine getirilebilen.. Emir bekleyen değil, bizzat emirleri veren ve imparatorluğu idare eden bir kadın. Osmanlı'nın ilk ve tek kadın padişahın...