Yaşamak çok zor,
Dolu dolu yaşamak
Çok zor...
Şakalar yaptı
Hayat, kötü şakalar...
Ama aldığım her nefesin ciğerlerime diken gibi batmasına hazırlıklı değildim... Ben daha çok beni savunmasız bırakan adamdan kaçtığım için rahatlama hissedeceğimi umarken bir yanımın o masaya geri dönmek istiyor oluşuna hiç hazırlıklı değildim...
*7*
Duygunun yerine tuttuğum nöbetten sonra bütün gün çalışmak çok yorucuydu. Neyse ki yarın boş günümdü. Ama sabah Arslanla ettiğimiz "kahvaltı"dan sonra bütün günü boş kaldığım anlarda dalarak geçirdim. Gelmemişti arkamdan, gelmesini de istememiştim ama doğru olanı yapıp yapmadığımdan emin değildim. İçimde iki Ela savaşa tutuşmuştu sanki.
- Ona öyle ters gitmemeliydin.
- Hayır baştan her şeyi söylemek umut vermekten çok daha iyi. Sen doğru olanı yaptın.
- Doğru olanı mı? Daha önce hiç kimseden bu kadar etkilenmiş miydin?
- Hayır, etkilenmedim ama...
- Aması maması yok sonsuza kadar yalnız mı kalacaksın. Hem kötü bir şey de söylemedi yemeğe çıkıp konuşmak istedi sadece. Ne var bunda?
- Bilmiyorum sadece üzerimdeki yoğun etkisi korkutuyor işte
Boş anlarımda şizofrenik iki karakterimin kavgasını izlemiştim ilahi bakış açısıyla. Neyse ki yoğun bir gündü ve benim onları izleme sürem o kadar da çok değildi. İki arada kalmış olmak deliye döndürüyordu beni. Mantıklı düşünmeye çalıştığımda doğrusunu yapmıştım. Bu adam benim kendi iyiliğim için beni haddinden fazla etkilemişti ve benim duvarlarımın altında hala taze yaralarım vardı. Duygularım ne kadar yoğun olursa aldığım yara da o kadar yoğun olurdu. Risk çok büyüktü ve yaralanırsam bir daha toparlanamazdım.
Değer verilen her insan kaybedilecek yeni bir insan demekti ve ben artık kaybetme duygusunu tatmak istemiyordum. Kaybetmekten korktuğum için sahip olmaktan da korkuyordum. Daha yolun başında buna dur demek en mantıklısıydı ama neden çıkmıyordu gözleri aklımdan? Bir daha o siyah gözleri görememe düşüncesi neden nefes almamı zorlaştırıyordu? O gözleri biraz daha görebilmek için ona bir şans vermeye değmez miydi? Belki de kaybetmezdim. Herkesi kaybetmeye mahkûm değildim belki. Belki o hep kalırdı. Ama ya kaybedersem? Kaldırabilir miydim bunu? O kadar güç yoktu ki içimde. Doğrusunu yapmıştım işte düşünmemeliydim artık. Ama bütün gün engel olamamıştım buna. Hem bedenen hem de beynen çok yorulmuştum 2 günlük çalışma sürecimden sonra. Eve geldiğimde ne duşa girmeye ne de yemek yemeye halim vardı, direk soyunup uyumuştum.
Uyandığımda saat gece 11'e geliyordu ve ben kurt gibi açtım. Ne yiyeceğime karar vermek için mutfağa gittiğimde geçenlerde aldığım kırmızı şarabı gördüm, şarap ve bir kadehle birlikte oturma odasına geçtim. Bu saatte yemek hazırlamakla uğraşmak istemediğimden, 24 saat açık olan bir pizzacıdan büyük boy bir pizza söyledim. Ve şarabı pizzanın yanına erteleyerek, çabuk bir duşa girmeye karar verdim. 10 dk içinde çıkmıştım pizza bekliyordum ne de olsa. Sade ve rahat olan siyah çamaşırlarımı giydikten sonra üzerime çok hafif transparanlığı olan siyah bir tişört altımaysa üzerime yapışan popomun biraz altında biten rahat bir şort geçirmiştim. Saçlarım hala ıslaktı. Pizzayı beklerken televizyon izlemek ve bir kadeh şarap içmek için oturma odasına geçiyordum ki kapı çaldı. Ne kadar çabuk gelmişti bu pizza. Cüzdanımı alıp kapıya doğru gittim. Kapıyı açtığımda pizzacı değil bütün heybetiyle siyah gözlü adamım duruyordu. Adamım mı? Daha bu sabah terslemiştim nerden adamım olmuştu şimdi? Kapıyı açtığımda gözleri beni süzdü. O, çıplak bacaklarımdan ıslak dağınık saçlarıma kadar beni yavaşça süzerken gözlerinin değdiği yeri yakıyordu. Gözlerinin daha da karardığını görebiliyordum. Süzmesi bitince çatık kaşlı bakışlarını gözlerime yöneltti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ela'm
RomanceHer şeyini kaybettiğini düşünen bir kız... Yapayalnız... Yeni bir hayat kurmanın eşiğinde ama taze yaraları hala acıyor derinlerde. Savunmasız ve güçsüz olduğunu düşünüyor. Evet, belki savunmasız ama güçsüz asla değil. Duvarlarının ardında saklı yar...