*12*

176 6 5
                                    


Çünkü sen geldin aşk sana benzedi...  

Öyle bir rüya öyle 

Öyle bir rüya 

Beyoğlu'nda bir tramvay 

Raydan çıkmış vay 

Sensiz bunca yıl nasıl yaşadım ahh

Vay ki ömrüme vay  


Şimdi sinirli bir Arslan'la baş başaydım. Gözlerimi ona çevirdiğimde kaşları çatık bana bakıyordu. Neden geriliyordum ki bu kadar? Ben yanlış hiç bir şey yapmamıştım. Ama o gözler bana öyle bakarken kendimi suçlu bir çocuk gibi hissediyordum her ne kadar suçsuz olsam da.

*12*

" Ağladın mı sen?" diye sordu. Bu beklediğim bir soru değildi daha çok Muratla ilgili soru sormasını bekliyordum. Neden bilmem ama birden kendimi kafamı olumsuz anlamda sallarken buldum. Yavaş adımlarla bana doğru yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapattı. İşaret parmağı ve başparmağıyla çenemi tutup yavaşça yukarı kaldırdı. Diğer eli gözümün kenarına doğru gittiğinde gözlerimi kapattım istemsizce.

"Bana yalan söyleme Ela'm... Görüyorum gözlerindeki bulutları. Şimdi tekrar soruyorum ağladın mı?" diye sordu sessizce. Temiz nefesini yüzümde hissediyordum. Gözlerimi açmadan kafamı olumlu anlamda salladım hafifçe.

"O herif yüzünden mi?" diye sordu birden. Bu sorunun üzerine gözlerimi açtım. Bana merak, sinir ve endişeyle bakan simsiyah gözlerle karşılaştım.

"Hayır onunla ilgisi yok."

"Neden peki?" diye sordu merakla.

"Bu konuyla ilgili konuşmak istemiyorum" diye fısıldarken hipnotize eden bakışlarından kaçmak için bir adım geri attım. Bana sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca yüzüme baktı ama hiçbir şey söylemedi. Sonra kolunu yukarı kaldırıp benim gelmemi bekler gibi açtı. Ağlarken sinirimi lavabodan çıkardığımda çalan kapının arkasında Arslan olmasını istemiştim, Murat değil. Ona ihtiyacım vardı sanki. Bu kadar bağlanmak iyi değildi. İhtiyaç duymak, muhtaç hissetmek iyi değildi ama kendimi onun kollarına doğru gitmekten de alamıyordum. Ona doğru biraz yaklaşınca bir eliyle belimi kavrayıp beni kendine doğru çekti. Diğer elini de başıma getirip yüzümü göğsüne yasladı. O dağınık topuzumdan taşan saçlarımı okşarken benim kollarımda yavaşça onun beline dolanmıştı. Gözlerime gördüğüm şefkatle yeniden yaşlar dolarken kokusu beni sarhoş ediyordu. Ağlamak istemiyordum, onun kokusuna odaklanıp yeniden aklıma sızan haşhaşlı çörekleri unutmak istiyordum. Ama dokunsan ağlayacak durumda olan gözlerimden Arslan'ın şefkati karşısında onun kollarında yeniden yaşlar akmaya başlamıştı. Ben bir süre sessizce onun kollarında ağlarken o sadece bana sarıldı ve saçlarımı okşadı yavaşça. Onun kokusu haşhaşlı çöreklerin hatırasının önüne geçtiğinde yavaşça geri çekildim. Saçımdaki elini yanağıma koyup başparmağıyla gözyaşlarımı sildi hafifçe dokunarak. Gözleri samimi bir endişeyle bakıyordu. Bu samimiyet miydi beni onca yıl sonra başka birinin karşısında ağlatan? Dışarı karşı oluşturduğum güçlü yıkılmaz Ela'nın ne kadar kırılgan olduğunun ortaya çıkması için bu yuva gibi kollar yetmişti. Bu kadar kolaymış demek o kadar uğraştığım şeyin bir çırpıda yıkılması...

"Gel, sana bir bardak su verelim?" diyerek bileğimden tuttuğu elimle beni mutfağa sürüklemesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. O, sanki kendi eviymişçesine rahat tavırlarla bana bir bardak su verirken ben de sandalyede oturup susamamış olmama rağmen beni ferahlatacağını düşündüğüm suyu bekliyordum. Bana bardağı uzattığında hala endişeli bakışlara sahip olmasına rağmen buruk bir tebessüm vardı dudaklarında.

Ela'mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin