*14*

104 3 0
                                    


Bugün neden gelmedin?
Burası bomboş sensiz.
Bugün neden gelmedin?
Yalnızca hayalin kaldı bende.
Sen şimdi benden habersiz uzaklarda,
Yollarımız belki kesişmez asla.
Oysa gelseydin bu akşam gün battığında
Bir umut vardı ama gelmedin.  


*14*


"Doktor Hanım, Ecem sizi çok özlemiş. Bu resmi yolladı. Bir akşam bize yemeğe gelirseniz onu çok mutlu etmiş olursunuz. Yoğunsunuz biliyorum o yüzden fazla ısrar edemiyorum ama onu da getiremiyorum, biliyorsunuz." Dedi karşımdaki yorgun ama güçlü anne. İlk buraya geldiğimde ilgilenmeye başlamıştım Ecemle. Kalp nakli bekliyordu. İki hafta kadar hastanede yatmıştı ve beni kurtarıcı bir melek olarak görüyordu. Bunu annesinin bana uzattığı resimde çizdiği kanatlarımdan da anlayabilirdik. Bir hafta önce onu eve yollamıştım annesinin isteği üzerine. Çok akıllı ve güzel bir çocuktu. Hak etmiyordu bu yaşta bu hastalığı ama kim hak ediyordu ki?

"Tabii ki gelirim, ben de özledim onu. Eğer uygunsanız yarın akşam iş çıkışı bir uğrayabilirim." Dedim. Boştum ne de olsa.

"Tamam. Yarın bekliyorum o zaman. Görüşmek üzere." Diyerek uzaklaştı Ecem'in annesi yanımdan.

Mesaim bitmek üzereydi. Odama geçtim. İşim olmadığı her an olduğu gibi yine O'nu düşünmeye başlamıştım. Mükemmel ilk randevumuzdan beri üç hafta geçmişti ve ben ondan tek bir haber bile alamamıştım. Neredeyse o gün yaşananların tamamen bir rüya olduğuna ikna olacaktım. Biliyorum Londra'ya gideceğini söylemişti ama üç hafta geçmişti; insan bir haber vermez miydi? Hiç mi merak etmemişti ya da özlememişti? Ben onu aradığımda gittiği günden beri kapalıydı telefonu, yurt dışında çalışmıyordu belki de. Ama o hiç mi başka bir yerden aramayı aklına getirememişti. İstemiyordu belki de konuşmak... Kendisi özellikle kapatmış olabilir miydi?

Üç hafta önceki o akşam beni eve bıraktığında benimle beraber yukarı gelmişti. Ben tabii ki davet edecektim ama benim davet etmemi beklemeden buna karar vermiş ve evime gelmişti. Ben çok memnun olmuştum bu karardan çünkü o mükemmel akşamdan sonra ondan ayrılasım gelmemişti. Ona karşı her geçen gün biraz daha açılmıştım. Paylaşmak istiyordum artık; acılarımı, yaralarımı, anılarımı... Nasıl yapacağımı bilemesem de artık daha az tereddütlüydüm. O günü tekrar hatırlarken bir yerde yanlış mı yaptım diye düşünmeden edemedim. Belki de bendeydi hata...

Odama girdiğimde arkamdan geldi. Çantamı aynanın yanındaki sehpaya bırakıyordum. Ellerini belimde hissetmemle nefesimin ciğerlerimde hapsolması bir oldu. Arkamdan sarılmıştı, boynumdan öpüyordu. Başımı geriye, omzuna yaslamıştım. Belimdeki elleriyle beni kendine doğru döndürdü. Topuklu ayakkabılarım olmadan başım omzunun biraz aşağısında kalıyordu. Gözlerine bakmamı sağlamak için çenemden tutup hafifçe başımı yukarı kaldırdı. Allah'ım bir gün ölecektim onun gözlerine bakarken, boğulacaktım o derin dipsiz kuyularda. Dudaklarını önce sağ kaşımın kenarında hissettim. Tüy kadar hafif ama bir o kadar elektrik yüklüydü dokunuşu. Sonra aynı hassasiyetle dudaklarımda hissettim dudaklarını. Restorandaki tutkulu öpüşmelerimiz yüzünden hassastı dudaklarım ama şimdi şefkatle öpüyordu beni. Yine yakıyordu ama sanki dokunmaya kıyamıyordu aynı zamanda. Ellerim ensesindeki saçlarının arasında dolanıyordu. Kalbim yerinden çıkıp aramızdan kanatlanacaktı sanki. Dili benim dilimle kaçamak oyunlar oynuyordu. Ben daha fazlasını isterken o, daha fazlasına yönelmeden tadını çıkarıyordu sanki bu anın. Uzun uzun öpüyordu beni. Her geçen saniye beni biraz daha eritse de o çok rahattı. Onun bu rahatlığına karşılık benim bu kendinden geçmiş halim utandırmalıydı belki beni ama utanmıyordum ondan etkilendiğim için. Kim olsa etkilenirdi. Kadınları parmağının ucunda döndürmek için gelmiş olmalıydı bu dünyaya. Onun öpücüklerine o kadar kaptırmıştım ki kendimi elbisemin ayaklarımda biriktiğini çıplak sırtımda ateş gibi dokunuşunu hissettiğimde anladım. Ne ara çıkardığını anlamamıştım bütün vücuduma elektrik veren ellerini çıplak tenimde hissedene kadar. Karşısında iç çamaşırlarımlaydım, o ise tamamen giyinikti. Uzaktan bakınca komikti belki halimiz ama benim gülecek halim hiç yoktu. Dudaklarını yavaşça uzaklaştırdı benden ama ben hala gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Sonunda gözlerimi açtığımda yüzümü inceliyordu; bir eli boynumdayken diğeri çıplak belimi parmak uçlarıyla okşuyordu. Sonra belimdeki eli yavaşça göğsüme doğru çıkmaya başladı. Onun göz hapsindeyken çıplaklığımın farkına varıp utanmaya başlamıştım. Eli göğsüme doğru geliyordu hala. Düşüncelerim son hızda zamansa ağır çekimde akıyordu sanki. Çıplaklığımın farkındalığı yanaklarıma hafif pembelik olarak ulaşmıştı hissediyordum, o da görüyordu. Sevişecek miydik? Ben daha önce hiç sevişmemiştim ki... Ama o bunu bilmiyordu. Bilmesi de gerekmiyordu. Hazır mıydım buna? Karşımdaki adamla her şeye hazırdım ve kabullenmiştim aslında bilincimin derinlerinde ama yine de.. Yine de gergindim işte. Bugün bunun olacağını hiç düşünmemiştim, beni tam anlamıyla hazırlıksız yakalamıştı. Ama yine de onu reddetmeyecektim, zaten bir gün olacaktı değil mi? Zaten onu duvarlarımın ardına almaya karar verdiğim anda biliyordum O olacaktı benim ilkim. Sadece bir anda oluyor olması bocalamama sebep olmuştu. Zaten hiçbir zaman tam anlamıyla hazır olamayacaktım neyle karşılaşacağımı bilmiyordum çünkü. Kendimi onun tecrübeli kollarına bırakmak, ondan öğrenmek iyi bir seçenekti. O, seçeneklerin en iyisiydi.

Ela'mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin