*11*

120 7 0
                                    

Belki de kırmam gerek

Bu çemberi,

Bilmem gerek : "Değer misin sevgime?"


Burnumu çekiş seslerimin arasında birden kapı çaldı. Kimdi ki? Arslan?? Olabilir miydi, keşke olsaydı... Ellerimi yıkayıp yüzüme su tuttum. Gözlerimdeki kızarıklıklar geçmemişti ama yine de bu da bir şeydi.

Kapıyı Arslan'ı görme umuduyla açtım.


*11*

"Murat??" dedim şaşkınlıkla. O da beni baştan aşağıya süzmüştü. Sanırım Arslan haklıydı bu kıyafet kapı açmak için uygun değildi ama artık üzerime bir şey giymek için çok geçti. Kapının yanındaki askıdan bir hırka alıp giydim üzerime. Bu biraz olsun dengelerdi belki. Yüzüme baktığında endişeyle sordu.

"İyi misin?" şu an duymak istediğim bir soru değildi bu. İyiyim demek istemiyordum. Ama ondan gelecek soruları da cevaplamak istemiyordum. Kafamı salladım kelimelerden kaçarak.

"Başka bir zaman geleyim istersen?" dedi. Başka bir zaman gelmesini istemiyordum beni beklemesini de istemiyordum. Kendisi gibi kibar ve incinmemiş bir kız bulup onunla devam etmesini istiyordum.

"ne için gelmiştin?" diye sordum belki biraz kaba bir cümleydi ama bir daha gelmeni istemiyorumdan daha kibar olduğu kesindi.

" Ben şey... Boş günün olduğunu biliyordum belki bir şeyler yapmak istersin diye sormaya gelmiştim." Dedi biraz çekinerek. Onunla konuşmam gerekiyordu ama bunu kapının önünde yapmayacaktım.

"İçeri gel istersen biraz konuşalım" dedim kapıyı girmesi için açarken. Ayakkabılarını çıkarırken "bu konuşmadan hoşlanmayacağımı hissediyorum ama yine de gireceğim" dedi.

"Bir şey içer misin?" dedim salondaki koltuğa oturduğunda. Kafasını olumsuz anlamda sallarken bacaklarımın çıplaklığı beni rahatsız etmişti. Ama şimdi gidip üzerimi değiştirirsem Murat'a ayıp olurdu. Uyuz adam!! Hep onun yüzünden böyle hissediyordum şimdi. Yarı çıplak göründüğümü söylemeseydi bende böyle hissetmezdim. Bütün bunları bir kenara bırakıp Murat'a ne söyleyeceğimle ilgilensem iyi olacaktı.

"Murat.. bak, sen çok iyi ve ideal bir adamsın-"

"Bu konuşmayı sevmeyeceğimi biliyordum. Lütfen beni övdüğün kısımları geçebilir miyiz?" dedi kafasını hafifçe iki yana sallayarak.

"Bak daha önce de konuştuk biliyorsun. Ama sen böyle davrandıkça ben kendimi sana umut vermişim gibi hissediyorum. Ve bu yapmak istediğim bir şey değil. Verdiysem de isteyerek yapmadım. Üzgünüm, arkadaş olabileceğimizi düşündüm." Dedim biraz fısıldayarak ve çekinerek. Bir süre bir şey söylemedi ama sonra sesini duyduğumda yüzüne baktım.

"Bir şey sormak istiyorum" dedi gözleri üzerimdeyken. Ben sessiz kalınca devam etti.

"Bunun.. bunun o adamla ilgisi var mı?" diye sordu. Kimi kastettiğini biliyordum. Hayatımda kaç tane adam vardı ki? Ama yine de sordum. 

"Hangi adamla?"

" O adamla. Hani kahvaltı edeceğimiz gün yanıma gönderdiğin adamla?" derin bir nefes verip cevap verdim.

"Bak onun hayatımda garip bir şekilde yer edindiğini inkar etmeyeceğim. Ama sana bunları söylememle onun hiçbir alakası yok. Biz o olmasa da olamayız. Sen beni tanımıyorsun bir kere. Benim yaralarım çok fazla. Ben iyileşmek için uğraşıyorum. Sense hak ettiğin gibi güzel bir hayatı paylaşmak istediğin birisini arıyorsun. Ne ben senin mükemmel hayatını kaldırabilirim ne de sen benim kanayan yaralarımla baş edebilirsin. Biz ikimiz birbirimize zarar veririz sadece." Dedim. Daha önceki konuşmamda bu kadar açık değildim. Ama o dürüst ve iyi kalpli bir adamdı ve dürüst bir açıklamayı hak ediyordu.

"Baş edemeyeceğimi nerden biliyorsun? Daha doğrusu onun baş edebileceğini seni iyileştirebileceğini nerden biliyorsun?" diye sordu. Bunlar sorulması gereken doğru sorulardı ama ben cevabını bilmiyordum.

" Bilmiyorum." Dedim fısıldayarak. "Onunla ilgili hiç bir şey bilmiyorum. Benimle baş edebilecek biri var mı onu da bilmiyorum. Sadece sanki anlıyormuş gibi bakıyor ve ben bilmiyorum işte..." dedim derin bir nefes vererek sonlandırdım. Kısa bir sessizlikten sonra mavi gözlerini bana döndürerek yumuşak ama kararlı bir sesle konuştu.

"Onun hakkında yanılıp yanılmadığını bilmiyorum ama benim hakkımda yanılıyorsun. Ben senin yaralarınla baş edebilirdim. Eğer o adamla ilgili bunları söylememiş olsaydın geri çekilmezdim. Seni iyileştirirdim. Hatta o adamla bile baş edebilirdim. Ama... sen onu istiyorsan bununla baş edemem işte." Dedi. Bugün ağlamaktan yorulmayan gözlerim yine hafifçe dolmuştu. Ne güzel adamdı... Ama ben hak etmiyordum onu. O, ona geçmişinin acı yüklerini bindirmeyecek bir kızı hak ediyordu.

"Ben çok üzgünüm... Ne diyeceğimi bilmiyorum." Diye ağzımda gevelerken o beni susturdu.

"Bir şey söylemene gerek yok. Umarım o sana iyi gelir. Sen güzel ve mutlu bir hayatı benden daha çok hak ediyorsun." Dedi. Tam ayağa kalkarken de "Ayrıca dürüst olduğun için teşekkür ederim." Dedi. Dudağımı ısırarak konuştum bende yavaşça ayağa kalkarken.

"Dürüst olmak demişken... Aslında ben o gün kahvaltı için yanına geliyordum ama Arslan benim haberim olmadan sana işim olduğunu söylemiş." Dedim biraz utanarak.

O da elini alnına götürüp hafifçe vurarak " Tahmin etmeliydim. Sen bana kendin haber verirdin."

"Özür dilerim" dedim mahcup bir sesle.

"Özür dileme, senin bir suçun yok. Sadece ondan intikam alabilmek hoş olurdu. Neyse yenilgiyi kabullenip gitsem iyi olacak." O cümlesini bitirmeden kapı çaldı yine. Kapıcının çöp alma saati gelmişti o olabilirdi.

Ben kapıya doğru giderken Murat da arkamdan geldi. Kapıyı açtığımda bir eli cebinde bir eli telefonunda bir Arslan'la karşılaştım. Bakışları bana dönünce önce gülümsedi sonra beni baştan ayağa süzdü. Çıplak bacaklarım, şortum, ince tişörtüm, şiş gözlerim, dağınık ama tokayla tutturulmuş saçlarım ve saçıma gelişigüzel bağladığım mavi fular. Kaşları çatıldı, Murat geldiğinde giydiğim hırka bir nebze olsun rahatlattı beni ama yine de onun bakışları karşısında çıplak hissetmekten kendimi alamıyordum. Murat!! Arslan'ın bakışlarının arkama kaydığını gördüğümde Murat'ı gördüğünü anladım. Kaşları iyice çatılmıştı. Çene kaslarının gerildiğini buradan görebiliyordum. Murat'a sanki öldürecekmiş gibi bakıyordu. Yavaş ama sert adımlarla içeri girdi gözlerini Murat'tan ayırmıyordu. Öyle sert bakıyordu ki Murat'ın yerinde olmak istemezdim. Şu an kendi yerimde olmak istediğimden de emin değildim. Arslan ağzını açmış tam bir şey diyecekken Murat ondan önce davrandı. Rahat ve umursamaz bir tavırla konuşmaya başladı. 

"Kalıp sizinle tanışmak isterdim, ama acelem var. Biliyorsunuz Ela hastanede çok yoğun, o yüzden onu gelip evinde görmek istedim. Neyse görüşmek üzere." deyip onun önünden yavaşça ve umursamazca çekildi. Arslan'ın o hali karşısında böyle umursamaz durabilmesi takdire şayandı doğrusu. Ben şok olmuş bir şekilde bakarken birden yanıma geldi eğilip yanağıma gereğinden fazla uzun süren bir öpücük kondururken fısıldadı. "işte intikam böyle alınır..." hafifçe gülümsemekten kendimi alamadım. Arslan'ın sinirli soluyuşunu duyabiliyordum. "Görüşürüz kendine dikkat et" dedi ve ben cevap veremeden gitti.

Şimdi sinirli bir Arslan'la baş başaydım. Gözlerimi ona çevirdiğimde kaşları çatık bana bakıyordu. Neden geriliyordum ki bu kadar? Ben yanlış hiç bir şey yapmamıştım. Ama o gözler bana öyle bakarken kendimi suçlu bir çocuk gibi hissediyordum her ne kadar suçsuz olsam da. 

Ela'mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin