Gözlerimi açtığımda kollarım duvara zincirlenmişti. Yan tarafa da Andrewi zincirlenmişler. Etraf karanlık , rutubetli , garip. Köşede bir masa ve iki sandalye vardı. Galiba akşam olmuş. Acaba merak ettiler mi bizi? Leo abim beni merak eder de diğerlerini bilmem ama ederler ya.
- Andrew. Hey Andrew. Uyan hadi. Şşşş. Pişştt.
Andrew yavaşça kendine gelmeye başladı.
- hı?
Hı mı? Sensin hı.
- nerdeyiz biz?
- sana ormanın derinliklerine gitme demedim mi? Ormandaki vahşi, özgür hayat sürmek isteyen isyancı bır topluluğun elindeyiz.
- oha çok güzel anlattın. Nasıl kurtulacağımızı da biliyorsun o zaman.
Başını olumsuz anlamda salladı. Ellerini zincirlerden kurtarmaya çalıştı ama nedense olmadı. O sırada kapı gibi bir yerden biri girdi.
Vayy. Neden herkes yakışıklı ve kaslı olmak zorunda. Yanımıza yaklaştı.
-Siz ikiniz! Bizim bölgemiz de işiniz ne? Ne yapıyordunuz?
Dedi adam. Ayrıca sert ve seri konuştu.
- sadece geziyorduk.
Dedi Andrew. Adam ona yaklaşarak gözlerinin içine baktı. Sertçe gözlerinin içlerine bakıyorlardı.
- hey burda ben de varım. Hani sıkılmasam benle de konuşsanız. Iyi olurdu hani.
Ikisi de aynı.anda bana bakınca garip oldum. Adam bana yaklaştı ve aynı şekilde benim de gözlerime baktı.
- senin gözlerle alıp veremediğin ne?
- gözler doğruyu söyler.
Cool cool cevaplar falan. Ben bunları düşünürken o benim gözlerime bakıyordu.
- hey. Bana soru sormadın ama.
Dediğimde kafasını sallayarak kendisine geldi.
- neden geldiniz?
Dedi ve gözlerime baktı. Ben de özel gücümü kullanarak üçüncü kişi gibi her şeyi gösterdim. Sonra başını sallayarak dışarı çıktı. Ama...ama. her neyse. Dışarıda birileriyle konuşuyordu.
- neden sana uzun süre baktı?
Dedi Andrew. Sesindeki kıskançlığı anlamamak imkansızdı.
- ben ona okuldan çıktıktan sonrasını gösterdim.
Dediğimi başıyla onayladı. Içeri bir adam girdi. Andrewin zincirlerini çıkardı.
- benimle geliyorsun.
dedi.
- o?
Ben diyecekken Andrew demişti. Adam kapıya doğru Andrewle giderken konuştu.