|19|Karanlık Çekim

3.3K 238 50
                                    

Bir yıldırım çaktı gökyüzünde. Öfkeli mavi  bir yılan gibi kıvrılarak bulutları yardı. Yağmur damlaları iri taneler şeklinde gökyüzünden düşerken, genç çocuk kollarıyla kendisini sardı. Neredeydi?

Aiden nerede olduğunu bilmiyordu. Bildiği tek şey en son neredeyse Hırsız Tanrı tarafından öldürülüyor oluşuydu. İçinden çekilen enerjinin verdiği sömürülmüşlük hissini hatırladı. Bu kesinlikle kanınızın içilmesinden bin kat daha kötüydü.

Yağmur hızını arttırırken Aiden etrafını inceledi. Üstünde bulunduğu asma köprü bir sağa bir sola aheste bir şekilde sallanıyor, köprünün sisten ve fırtınadan dolayı görünmeyen uçları sanki köprüye havada uçuyormuş gibi bir izlenim veriyordu. Rüzgar daha hızlı eserken Aiden düşmemek için daha sıkı tutundu. Ve birkaç saniye içerisinde köprünün kuzey ucunda bir karartı belirdi.

Karartı ona yaklaştı, yaklaştı ve... Bu kişi, Aiden'ın annesi; Anna'ydı.

Aiden şaşkınlıkla ve annesini görmenin verdiği sevinç ve acı karışımıyla sersemlemişken Anna, Aiden'a daha da yaklaştı. Oğlununkine benzeyen yeşil gözleri ve kumral saçları, yüzündeki çekingenlik ve aynı zamanda da cesurluğun eşsiz karışımı ve zarif hatlarıyla hem çok güzel hem de çok hayaletimsi görünüyordu. Aiden bunu şimdi farkedebilmişti, Anna, soluktu. Sanki eski bir fotoğraf gibi.

"Aiden..." Anna ona gülümsedi ve yavaşça gencin yanağını okşadı. Aiden bunu hisetmişti. Bir yel gibi hafifti ama hissetmişti işte.

"A-anne?" diyebildi sadece. Gözleri dolmaya, aklı hüzünle bulanmaya başlamışken kadın ellerini tuttu.

"Buraya nasıl geldin bilmiyorum Aiden ama bir an önce buradan gitmen gerek."

Gözleri ciddiyetle parlarken, Aiden'ın elini sıkıca sarmıştı. Aiden bir hipnozdaymış gibi ellerine baktı. Sonra başını salladı.

"Buraya nasıl geldiğimi ben de bilmiyorum anne. Fakat... Nasıl çıkacağımı da bildiğimi söyleyemem."

Anna temkinle etrafına bakınmış sonra yeniden oğluna dönmüştü. Yağmur bir şekilde onu ıslatmıyor gibiydi. Kıyafetleri ve saçları kuruydu. Aiden bunu yeni fark etmişti.

"Burası Araf, Aiden. İki dünya arasındaki köprüdesin şu an. Ve eğer zamanında buradan çıkamazsan sonsuza kadar burada kalırsın."

Anna söylediklerini daha iyi anlasın diye Aiden'ın başını sıkıca kavramış gözlerinin içine bakarak konuşmuştu. Onca yıldır sadece köprünün bir ucundan izleyebildiği, annesiz büyüyen oğlu şimdi tam karşısındaydı fakat yapabileceği bir şey yoktu. Aiden burda kalmamalıydı.

"Ama anne... Sana sormak istediğim o kadar şey var ki! Hem, bazı şeyler öğrendim. Babam... Bana bunları anlatmadan buradan gitmemi isteyemezsin!"

Aiden annesinin ellerini tuttu. Onları bırakmak istemiyordu. Bu fırtınalı asma köprüde sonsuza kadar kalacak olsa dahi, bunu istemiyordu. Eğer annesini görebilecekse, bu bir sorun olmazdı. Anna'nın yeşil gözleri bir an endişeyle dolsa da sonunda pes etmiş gibi derin bir nefes aldı ve Aiden'ın koluna girdi. Onu geldiği yönün aksi tarafına güney ucuna doğru götürürken anlatmaya başladı.

"Çok fazla sorun olduğunu biliyorum Aiden. Fakat sana verebileceğim cevaplar sınırlı. Yine de anlatacağım. Babanı merek ediyorsun değil mi?"

Aiden annesinin gözlerine baktı. Babası, onu öldüren babasıydı.

"Sadece neden seni... Öldürdüğünü?" dedi biraz nefret biraz korkuyla. Anna sanki bunun hiçbir önemi yokmuş gibi sadece iç geçirdi. Ve sonra anlatmaya başladı. Bu sırada yağmur yavaşlamıştı.

DRACULA(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin