"İblis aleviyle, kemiklerine kadar yanmalarına ve yine de direnmelerine rağmen bu soy ismini almışlardır;Blackbone'lar. Bizler hem kurban hemde avcıydık. Nesiller boyunca savaştık, yönettik ve katledildik.
Savaş savaşı ve kan kanı getirdi.İki dünyanın arasındaki husumet o kadar fazlaydı ki her gün biri daha ölüyordu.Ölen her bir iblise karşı bizden bir tane daha, bir Blackbone daha katılıyordu.Yüzyıllar süren bir savaştan sonra, kanın çağlayanlar gibi aktığı üç günün sonunda galip gelen taraf iblislerdi. Fakat düzenin koruyucularından hayatta kalan tek genç kişi;oğlum, John Blackbone,tehlikeli ve biraz da fevri bir karara vardı.Yenilgiyi kabul etmedi ve kanunlarımıza karşı çıkarak, dişi bir iblisle evlendi.İblisin hamile kalmasını sağladı ve bebeğin doğumundan sonra dişi iblisi bizzat kendi elleriyle öldürerek, kanını güçlü bir hapis büyüsü için kullandı.Boyutlar arasındaki geçişi zorlaştıran ve iblisleri ait olduklara yere muhtaç bırakan bir büyüydü bu. Nitekim başarılı da olmuştu.Boyutlar arasındaki seyahat güçtü ve iblisler bizim dünyamızda artık belli bir süreden fazla kalamıyordu.Kalırlarsa yok oluyorlardı.Sonsuza kadar.Denge sağlanmıştı.Zafer bizimdi."
Emily, oturduğu koltuktan yavaşça kalktı ve etrafında bir halka oluşturan Blackbone torunlarına baktı.Hepsi de ailenin genetik özelliklerini birebir taşıyordu. Kumral saçlar ve bunla uyumlu yumuşak kahve gözler.Ve bir de iblislere karşı mükemmel bir nefret ve önsezi.Bu özelliklerin hepsi, bu küçük çocukların içindeydi, kanındaydı.
-Peki doğan çocuk? Kardeşim sayılmaz mı?Ona ne oldu?Büyük anne bildiğini biliyoruz, anlat hadi!
Dedi Rosaly.13 yaşındaydı ve John Blackbone'un-Emily'nin oğlunun- ikinci eşi Tessa'nın en büyük kızıydı.Hem o çocuk,Emily' göre asla bir Blackbone değildi.
"O senin kardeşin değil Rosa.Ayrıca ona ne olduğunu bilsem bile , bunlar senin düşüncelerin için fazla karanlık."
Kadın torununa sıcak bir gülümseme gönderirken mutfağa yöneldi. Rosaly ise kendi içlerinde aptalca bir oyuna dalan akranlarını bırakıp büyük annesini takip etmeye başladı.
"Ben 13 yaşındaki bir Blackbone'um büyükanne.Ne söylersen söyle, kaldırabileceğimden eminim."
Emily, beş çayını fincanına doldururken derin bir iç çekti.Geçmişleri, yaşadıkları her şey, yeni dünyadaki-iblissiz bir dünyadaki- küçük bir kız için fazla karanlıktı.Başını olumsuzca salladı.
"Üzgünüm Rosa .Anlatamam. Kemiklerimize kadar yanmış olabiliriz ama sen de bilirsin kendimizden geriye sadece kemiklerimiz kalana kadar sır tutmayı da iyi biliriz."
Fincanları bir tepsiye koyup yanına tarçınlı kurabiyeleri de ekledi.Duvar saati beşe on kaldığını gösteriyordu ve bugün John'u görmeliydi.Belki de son kez görecekti.Bilmiyordu ama onun geldiği sırada tarçınlı kurabiyelerden yemeden gitmesini istemiyordu.Rosaly'nin yanından yavaşça geçerken kız yine peşini bırakmadı.
"Aslında biliyorum büyükanne.Annem...Annem bana bundan bahsetmişti.Ama..."
Emily tepsiyi sehpaya bırakırken sabit gözlerle kıza baktı.
"Annen çok konuşuyor."dedi hafif kızgınlıkla.Ardından şöminenin başındaki koltuğuna oturdu ve papatya çayından bir yudum aldı.Beş çayını sütlü çayla yapmayı sevmiyordu.
"Ama?" Dedi pencereden John'u gözleyerek.
"Ama bu çok korkunç.Biz...Blackbone'lar katil değildir."Dedi Rosa sonunda.Kahve gözleri bir onay bekler gibi büyük annesine dikilmişti.Emily bir an üzgünce ama sonra duygularını saklayan bir ifadeyle kıza baktı. Çenesi gerilmişti.Odanın içinde bir an soğuk yeller esiyor gibi olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DRACULA(Tamamlandı)
VampirHayatın acımasız gerçeklerine karşı hayallere sığınan yetim bir genç;Aiden. Ve diğer tarafta, karanlıktan yapılma siyah gözlere sahip gizemli bir adam... İlmekler atıldı. Kader Tanrıçaları iş başında! Düğümler çözülecek mi? Bazı düğümlerin çözülmesi...