Bir anda delice esen rüzgarın sadece daha da güçlendiğini sanmıştım ki , sebebinin Alex olduğunu anladım. Ayağa kalktım ve bluzunu yırtıp geçen kanatları yüzünden yer yer çıplak kalmış olan sırtına dokundum. Neredeyse tamamen ona değecek kadar yakındım.
Ortadaki gerginlik ise elle tutulur bir hale gelmişti.
Alex'in arkasından Edmund 'un kızıllaşmış gözlerine baktım. Gözbebekleri toplu iğne başı gibi küçülmüş, gölgelenmiş ve müthiş bir kızıla bürünmüştü. Kollarını geriye doğru hafifçe kaldırmıştı ve Alex'e meydan okurcasına bakıyordu. Uzun kızıl saçları rüzgarda uçuşuyordu. Tenine yapışan beyaz bluzu ise iyice gerilmiş sanki parçalanacakmış gibi görünüyordu. Sol yanağıma düşen saçımı kulağımın arkasına ittirdim. Ve tam ben konuşacakken Alex söze atladı.
"Senin burada ne işin var?" Diye tısladı.
Kokusunu her an içime çekiyor ve heyecanlanıyordum. Vücudumdaki her bir hücre adrenalinle yanıyordu. Sırtında dokunduğum çıplak teni ise daha da büyük bir sıcakla kavruluyordu sanki. Elimi indirdim.
"Çekil önümden " diye hırlayarak karşılık verdi Edmund.
Alex çılgına dönmüş gibiydi. Derin bir nefes aldı ve
" Seni parça parça ayırmamam için bir sebep yok melez"dedi.
Edmund alaycı bir şekilde gülümsedi. "Aslında var. Benim dışında size yardım edecek kimse bulamazsınız. Özellikle de bir melez. Öyle değil mi kardeşim?"
Bir anda irkildim. Bakışlarımı önce Edmund'a daha sonra Alex'e çevirdim.
Alex geriye doğru başını çevirip bana baktı. Ve tekrar ona döndü.
"Sana neden güveniyormuşuz bakalım? " diye sordu sertçe.
"Çünkü ben tek şansınızım " dedi Edmund. İşte bu sözleri kafamda durmadan yankılanıyordu."Çünkü ben tek şansınızım "
***************************
Lucas , Chris hala eski depodaydılar. Aslında ikisi de çok zihnen çok yorgundu. Chris eski koltukta yayılarak oturuyor ve aklını yönlendirmesi gereken planlara adamak yerine o insan kızı düşünürken bulunca sinirden içten içe çıldırıyordu. Onu öldürmesi gerekirdi. Büyük bir ihtimalle takıntı haline getirmişti. Sürekli kızı düşünüyor olmasının başka bir açıklaması olamazdı. Dalgınca ayağa kalktı ve Lucas 'a tek söz etmeden dışarı çıktı. Zaten şu an Luc 'ta onun varlığını pek önemsemiyor gibiydi**********************************
Riley karanlık sokağa öylece dalmıştı. Tam olarak nereden gittiğini bilmiyordu. Bu yollar hakkında hiçbir fikri yoktu. Sadece onu tekrar görebilmek istiyordu. Ondan korkmuştu. Hem de oldukça. Ama bir yanı ona neredeyse hayran kalmıştı. Maceraya ve heyecana susamış bir yanı vardı. Ve ne kadar tehlikeli olursa olsun o , bu yanına direnemiyordu. Okuldan çıktıktan sonra hava kararana kadar oyalanmış ve şimdide kendini buralara atmıştı. Onun gibi bir kız için kesinlikle girmemesi gereken sokaklardı. Tenha, karanlık ve ürkütücü sokakta sessizce yürüyordu. Kendi kalp atışlarını duyabileceği kadar sessizdi. Ürkek olan yanının baskın çıkamayacağının farkındaydı. O yabancıyı görecekti.
Bu düşüncelerle dalmışken omzuna dokunan bir elle irkildi. Ve arkasına döndü. Ama gelen beklediği kişi değildi.
Üstünde bol bir tişört ve düşük kot pantolon giymiş, saçlarının yanlarını kazıtmış, gümüş bir boyunluk takmış genç adam sarı dişleriyle Riley'e gülümsedi." Sokağımızdan geçmek kolay değildir küçük bayan. "
Riley cevap veremedi. Yutkundu. Adamın yosun yeşili gözlerine baktı. Nasıl bir aptallık yaptığını o an anladı.
Tam bu sırada gölgeler arasından iki adam daha geldi. Neredeyse üçüde aynı şekilde, özensiz ve serseri gibi giyinmislerdi. Ve üçünün de bileklerinde aynı dövme vardı. Alevler arasından bakan bir Pitbull!"Yolu karşıtırmış olmalıyım"dedi Riley. Adamların yüzlerine bakmamaya çalışarak. Ve sağa doğru bir adım attı. Küçük topuklu ayakkabısının sesi sokakta yankılandı.
Ve adamların iğrenç kahkahası geceyi doldurdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LUCIFER
FantasyBabamı hiç tanımamıştım.Ancak yatalak olan anneme göre ben tam bir hayal kırıklığıyım. Ben Lucy Thomson ve inanın ki şeytanın aşık olabileceğini hiç tahmin etmezdim..