Kayıp

4.8K 266 6
                                    

Montumu ve anahtarları alıp çıkmam saniyelerimi almıştı. Merdivenleri atlayarak indim ve arabayı çalıştırdıktan sonra hızla sürmeye başladım. Uçağım alışkın olmadığı tempo yüzünden homurdanıyordu. Alex'in evine gidiyordum. Herşey apaçık ortadaydı, başı dertteydi . Ancak gerçekte ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ağaçların karşıladığı patikaya saptığımda iyice korkmaya başlamıştım. Ev görününce hemen arabadan indim ve eve doğru koşmaya başladım. Kapı açıktı. İçeri daldım,  direkt olarak salona yöneldim. Siyah tüyler heryerdeydi. Halının üzerinde , kanepede, sehpada...

"ALEX!" diye seslendim , evin bomboş olduğunu anlamış olmama rağmen. Koridordaki merdivene ilerledim ve hızlı adımlarla yukarı çıktım.  Yatak odasına girerken, ilk önce yüzüme çarpan rüzgarı hissettim hemen sonra evin dışındaki ağaçların hışırtılarını duydum. Dışarısının serinliği adrenalinden yanmış bedenimde yoğunlaşırken , gözlerim yerdeki cam kırıklarını bulmuştu bile.  Evin bir yüzeyi tamamen camdan oluşuyordu. Ve yatak odasındaki tuzla buz olmuştu.  Siyah tüyler burada da vardı. Yırtılmış perdeler rüzgârla her dalgalanışında tüyleri biraz daha içeri savuruyordu.  Her ne yaşandıysa Alex çok fazla mücadele etmişti ,  belliydi. Onu o halde düşünmek gözlerimin dolmasına sebep oluyordu. Birşey arıyordum , herhangi bir başka işaret.  Çok düşünmeme gerek kalmadığı gibi bulmakta fazla zor olmadı.  Büyük giysi dolabının önündeki aynada siyah keçeli kalemle bir adres yazılmıştı , altında da bir not vardı. 

NOVEMBER P.

145 Doğu 49. Cadde

Teraslardan hoşlandığını duyduk , küçük partimize katılmaya ne dersin ufaklık?

Adresi biliyordum.  Şehir merkezinde , deniz kenarında bulunan büyük bir plazaydı.  Beni bekliyorlardı. Geleceğimden emin oldukları belliydi. Bende onları yanıltmayacaktım.  Hemen evden çıktım.  Arabamı çalışır vaziyette bırkamıştım, biner binmez gazı kökledim. Onlara karşı ne yapabileceğim hakkında en ufak fikrim yoktu. Kaç kişi olduklarını da bilmiyordum.  Fakat hepsi önemsizdi.  Yol fazla uzun değildi , varmam en fazla on dakikamı alırdı. Akşam yerini geceye bırakırken , ben November Plaza'nın park yerine girmiştim.  Keskin bir frenle durdum ve anahtarı benim delice park yerine dalmam yüzünden kulübesinden dışarı fırlamış valeye attım. Daha fazla vakit kaybedemezdim. Koşarak plazaya girdim, asansörü çağırdım.  Tam "66" katlıydı. Son katta  indikten sonra terasa ulaşmak için merdivenleri kullanmam gerekti. Gelmiştim.  Terasa açılan kapıyı iktirdim ve kendimi hazırladım.

İlk gördüğüm Alex'ti. Terasın bir ucunda, yerdeydi.   Çok kötü görünüyordu.  Siyah kadifemsi dev kanatları açıktı  , iki yandan bedenini sarmıştı ancak kullanabileceğini sanmıyordum, hırpalanmıştı. Dizlerinin üzerine çökmüş bir vaziyette, gözleri kapalı duruyordu.  Elleri  alevden oluşan bir  zincirle birbirine  bağlanmıştı. Yanan bilekleri  iyileşiyor ve tekrar yanıyordu. Gömleği mücadele ederken yırtılmıştı  ve çıplak göğsüne ay ışığı yansıyordu. Bir tablodan çıkmış gibiydi.  Kızıl saçları bu serin havada bile terden sırılsıklam olmuştu.
"Alex..."   diye fısıldadım.  Sesim çıkmamıştı , konuşmak belki de o an yapılabilecek en zor eylem olmuştu benim için.

Duyduğu sesle irkildi melek. Yorgundu , ölümsüz hayatında ilk defa bu kadar canı yanıyordu. Fiziksel ve bitmeyen acı pekte umrunda değildi. Asıl önemli olan  arka arkaya aldığı iki yenilgiydi. Beş kişiyle baş edememişti.  Beş melez şeytan...  O varlıklardan hep nefret etmişti. Ancak kuralları hiçe sayan Lucifer in, bir kızı olmuştu.  O farklı olacaktı , iyilik ve kötülük bu masum ama saf kötülükten varolmuş kızın ellerinde olacaktı.  Lucifer In altı oğlu bu kız çocuğa karşı çıktılar ve ölümü ona tattıracaklarına yemin ettiler. Ve Lucifer koruyucu meleklerden yardım istedi. Gizlice küçük kızını korumaları için bir baba olarak bunu diledi. Tüm melekler onu geriçevirirken sadece Alex   kabul etmişti.  Daha sonra aşık oldu. Ansızın , bir anda... Bu  bir görev olmaktan çıktı ve hikayeye dönüştü.  Onsuz yapamiyordu.  Her soluğunda kızın YanındaydıYıllar boyu hep Yanındaydı.  Tam on dokuz yıl  boyunca beklemişti.  Fakat sevilmemişti. Işte bu en önemli yenilgisiydi.  Yüreğine yenilmişti.

Başını yavaşça yukarı kaldırıp gözlerini açtı. Tanıdık sesin sahibini gördüğünde hem çok sevinmiş hem de kızmıştı melek. Buraya gelmemeliydi. Lucy ona doğru koştu ve bileklerindeki alevden zincirleri basit bir hamleyle kırdı. Dizlerinin üzerine çöktü ve ona sarıldı.  Kızın sıcak dudakları meleğin yanağına dokundu.

Tek istediğim onu buradan götürmekti. Alex'e sarılmış bir haldeyken hiçbir şey umrumda değildi ancak buradan hemen çıkmalıydık.  Belinden sardım ve sol kolunu boynuma dolmasına yardımcı oldum. Yavaşca ayağa kaldırdım.  Yıldızlar ve ay gecenin seyircileriydiler. Olanların şahitleri , maceralarımızın misafirleri...

Kapıya varmak üzereydik ama ilk önce Lucas ardından dört melez daha gölgelerin arasından çıktı. Karanlıkta saklı olduklarını biliyordum. Klasik birşeyler söyleyip bizi bırakmalarını istemek yerine sustum. Gözlerimi onlara diktim ve öfkenin vücudumu doldurmasına izin verdim. Ve tek bir kelime çıktı ağzımdan.

"Çekilin!"

Lucas dışında hepsi yabancı yüzlerdi.  Fazla dikkatimi dağıtmadan odaklandım.  Kendi içimde alevlerin verdiği gücü ve güveni hissettikten sonra Alex'i daha sıkı sardım.

Lucas bir kahkaha patlattı.  Yanındaki dörtlüden birini gösterip : "Chris ile güzel bir tanışma yaşadığınızı anımsıyorum,  değil mi Lucy?"dedi alaycı bir şekilde.

Öylece bakıyordum. Ta ki tekrardan aynı hançeri Chris' in elinde görene kadar da sadece baktım.

  "Parti başlasın kardeşlerim" dedi Chris. 

"Pişman olacaksınız" dedim sertçe.  Bu sırada göz açıp kapanincaya kadar yanımıza gelen Lucas , Alex'in göğsünde derin bir kesik açmıştı. Saldırı çok hızlı ve basit olmuştu.   Bir inilti koparan Alex  beni bıraktı ve yere doğru çökerken gözleriyle işaret verdi.
Başla...

Durdum ve gecenin serinliğini içime çektim. Vücudumdaki her hücre hazırdı.  Ellerimi  iki yana açtım ve hissetmeye çalıştım. Alevleri , yanmak için emrimde olan her bir zerreyi.  Lucas ve diger kardeşlerimin adımlarını hissedebiliyordum,  yavaşca atan kalplerini duyabiliyor ve giderek güçle doluyordum.  Alevler ellerimden yükselmek yerine tamamen benimle bir olmuş enerji dalgası gibi  büyüdü. Kızıllığın aydınlığında herkesin gözleri kamaşmıştı. Daha sonra bir  anda  yayıldı ve  her bir melezin üzerine çarptı. Yere düşen melezler sersemlemiş ve büyük ölçüde yanarak yaralanmışken, bende bundan faydalanarak Alex'i  kaldırdım , kolunu tekrardan boynuma doladim. Ne yazık ki teras kapısı da yanmaya başlamıştı.  Ayrıca Chris ayağa kalkmak üzereydi. Çabucak iyileşiyorlardı.  Terasın ucuna doğru yürüdük, sona gelmiştik.  Omzumun üzerinden geriye baktım. Melezler tamamen  kendilerine gelmiş sayılırlardı. Başımı Alex'e çevirdim ve gözlerine baktım.
"Bana güveniyor musun?" diye sordum , titreme isteğimi bastırmaya çalışarak.

Dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılan Alex yanıtladı.
"Evet Lucy Thomson , sana güveniyorum. "

Alex'i sıkıca sarmış ve kendimizi 67. Kattan aşağı bırakırken , ben bir zafer kazanmış gibi mutluydum....

LUCIFERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin