Riley tenini okşayan rüzgarın , sıcak dudakların ve güçlü kolların onu odada tek başına bıraktığını anladığı anda gözlerini açtı . Usulca yatakta doğruldu. Odanın karanlığını hiç bozmadan beyaz fransız balkonuna yöneldi. Karmakarışık aklını toparlamayı denedi. Eve buradan girmişlerdi. Elleriyle korkuluklara sıkıca tutundu. O.... O uçabiliyordu. Ve o her neyse Riley'den hoşlanmış olmalıydı. Parmaklarının ucuyla dudaklarına dokundu. Hiç beklemediği anda dudaklarını bulan dudakları düşündü. Bu adamı tekrar görmeliydi. Tekrar ona dokunmalı ve sesini tekrar duymalıydı. Koyu siyah gözlerde tekrar derinlere düşmeliydi. Riley aşık oluyordu. Hayır. Riley bu ilginç , romanlardan ,belki de filmlerden fırlamış , iyi veya kötü oluşu hakkında hiçbir fikri olmadığı kızıl adama aşık olmuştu bile. İç çekti. Ne olursa olsun onun ne kadar acımasız olduğunun da farkındaydı. Üç kişiyi saniyeler içinde paramparça etmişti. Odasına girerken tüm tehlikelerin ondan uzak olduğuna inanmak gibi bir aptallık yapmayacak biriydi. Sadece bu adama duyduğu merak bile onu ateşe düşürebilirdi. Farkındaydı. Ama yanmak istiyordu. Gerekirse tüm benliği eriyene kadar yanacaktı. Bundan kaçmıyordu. Yatağına yattı. Yan döndü ve bacaklarını kendisine çekti. Küçücük olmak istiyordu. Sanki düşünceleri bile yorulmuştu. Aklından geçen cümlelerin yavaş yavaş sonları gelmemeye başlarken Riley uyuyakaldı , bilmediği ise kendini ortasında bulacağı tehlikenin ona sandığından çok daha yakın olduğuydu...
**************************************************************************************
Chris eski depoda hiçbir şey yapmayan , bir işe yaramadığını düşündüğü kardeşlerinin yanına gidiyordu. Lucy hala daha öldürülememişti. Onu öldürmek demek Lucifer'den alınabilecek en güzel intikamdı. Dünyada geçirdiği zamanlarında kendilerini ve annelerini terk etmiş, ancak gerçek anlamda tek bir fani kadına aşık olduğu için bir kızı olmuştu. Bu aşktan doğan bir bebekti. Ayrıca aileye uymuyordu. Onun içinde iyilik vardı. Kız onları utandırmakla kalmıyor aynı zamanda babalarının gözdesi konumunda olarak kıskançlıktan delirtiyordu. Gücü çok yakın zamanda oldukça fazla artacaktı. Eğer ölümsüzlüğünü kazanırsa yok edilemez olacaktı. Bu bir gözde olma savaşıydı belki de, kendisi de bilemiyordu. Hem babasının gözdesi olmak hem de kızı ortadan kaldırarak ondan intikam almak istiyordu. Kafasında çatışan binlerce düşünce vardı. Kızı Lucifer'in yanına göndermekse daha da mantıksızdı. Kızın nasıl güçler kazanacağını, yeteneklerini bilmiyorlardı. Bir hatayla her şeyi daha da içinden çıkılmaz kılmak istemiyorlardı. Yürüdüğü ağaçların arasından deponun ışıklarını gördü. Karanlık... Kendisi buydu. Karanlıktı. Her zaman en kötü , en korkunç kendisi olmuştu. O bir psikopattı. Sadece iki elini kullanarak onlarca insanı parçalayacak kadar güçlü ve vahşiydi. Belki de Lucifer'den bile kötüydü. Güldü. "Bir de kibirliym" dedi sesli bir şekilde.
Siyah botları her adımında kahve toza sarınıyor ve havalandıkça havalanan toprak üzerinde bir insanın yürümediğini açıkça belli ediyor , Chris'i ele veriyordu. Kafasındaki planları sersem kardeşlerine anlatıp tartışma zamanı gelmiş hatta geçmişti. Depoya girdi. Ve ölümsüz hayatında belki de Lucy'nin varlığını öğrenişi dışında ilk defa küçük bir şok geçirdi. Lucas dudağının kenarında biraz kan , teri yüzünden yer yer düzleşmiş kızıl saçları ve yırtılmış beyaz tişörtüyle deponun ortasında dizlerinin üzerinde duruyordu. Başını yavaşça kapıya çevirdi ve koyu bakışları Chris'i yakaladı. Fısıltıyla "hain " diyebildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LUCIFER
FantasyBabamı hiç tanımamıştım.Ancak yatalak olan anneme göre ben tam bir hayal kırıklığıyım. Ben Lucy Thomson ve inanın ki şeytanın aşık olabileceğini hiç tahmin etmezdim..