MEDİA: ELIZABETH REASER- ADRIANA
Gözlerimi kapattım. Soluğumu yavaşça bıraktım. Ve annemin zayıf bedenini sıkıca kollarıma aldım. Gözyaşlarımı tutamıyordum. Hayatım boyunca bana bir şeytanmışım gibi davranan hor gören kadını kaybetmekten nasıl bu kadar korkmuştum anlayamıyordum. Başımı zarif beyaz boynuna gömdüm. Gözlerimden akan yaşlar boynunu ıslatarak bluzünün kenarında toplandı. Kendime gelmeye çalıştım. Daha sonra bize yaklaşmakta olan adım seslerini fark ettim ve başımı kaldırdım. Elinde bir bardak su ile gelen Alex Shaune' ye yöneldi. Alex,oldukça ferah olan salonunda kanepede oturmakta ve yere bakıp sallanmakta olan Shaune'ye su içirmeye çalışmaya başladı. "Sakin ol Shaune, geçti. Artık güvendesiniz." Shaune korkudan bembeyaz olmuştu ve hâlâ titriyordu. Annem ise daha kendindeydi. "Hey, bana bak Lu."diye seslendi. Gözlerimi kırpıştırarak ona döndüm. Islak kirpiklerim beceriksizce kurulamaya çalıştığım yüzümü ıslatıyordu.
Bir eli ile çenemden tutup gözlerini gözlerime hizaladı. "Bu savaşta yalnız değilsin bebeğim. O, sana yardım edecek. O, seninle. " dedi. Bal rengi gözleri parlıyordu. Annem çok güzel bir kadındı. Bir an düşündüm. Bir şeytanın bile aşık olabileceği bir güzellik... Canlı bir güzellikti. Böyle bir güzelliği o bile bırakmazdı. "Biliyorum"dedim. Ama yanlış bir şey var. O , senin için gelecek. Seni bırakamaz. Onun canı yanıyor. O , seni özlüyor..."
Bal rengi gözler parladı ve kırmızı dudakları hafifçe kıvrıldı. Gözleri uzaklara daldı. Babamla olan anılarını düşünüyordu. Onunla ormanda koşuyordu. Gün batımında dere kenarında çiçekler topluyordu. Kalbi hızlandı, anılarda ne kadar mutluydu. Annem mükemmeldi. Genç ve ince. Uzun ve dalgalı saçlı. Bembeyaz teni güneşin altında parlıyordu. Dar kotu ve soluk mor tişörtü vücudunu sarıyordu. Onu ayaklarının üzerine basarken hatta koşarken görmek beni çok mutlu etmişti. Siyah converseleri vardı. Koyu kahverengi dalgalı saçları dans ediyordu. Sahi en son ne zaman onu gülümserken gerçekten gülümserken görmüştüm ki. Gözümden son bir damla daha yaş düştü. Aynı anda annem de aramıza geri döndü ve anılardan sıyrıldı. Elim istemsizce alnıma gitti ve başımı ovdum.
"Dediğim gibi Ad..., anne , o seni bırakmadı. " Bazen hala anne demekte zorlanıyordum. Hemen kendimi düzeltmiş olsam da herkesten aniden bir bakış yemiş ve sanırım bunu da hak etmiştim. Yutkundum, bir elimi saçlarımın arasından geçirdim.
"Artık geçici süreliğine de olsa hepimiz güvende olduğumuza göre, sanırım planlamamız gereken bir... umm... savaş var.
**********************************Riley ,ne yapacağını şaşırmıştı. Kapatıldığını düşündüğü oda da bir oraya bir buraya yürüyordu. Belki de oda da kalmak zorunda değildi ama Leonard ile karşılaşmak kesinlikle işine gelmiyordu. "Chris... Tanrım Chris... Neredesin?" Derin bir nefes aldı. Yavaş yavaş nefesini ince dudaklarının arasından üflerken "Kimsin sen? "diye fısıldadı. Onu hissetmek istiyordu. Sıcak göğsüne başını yaslamak istiyordu. Gerçekten onu ilk bulduğu anda sorulara boğmayacaktı. Fakat o yoktu. Kendini yatağa bıraktı bacaklarına sarıldı ve karşısındaki dev tabloya baktı. Melezler, melekler... Uzun bir kitaba dalmış gibiydi. Ancak gözlerini ovuşturduğu zaman bu hikayeden kurtulamıyordu. Tam bu sırada inanılmaz bir gürültü koptu. Öylesine bir gürültüydü ki Riley bir çığlık kopardı ve kendini yatağın üzerinde tamamen sararak gözlerini kapattı. Delice bir toz bulutu her yeri kaplamıştı. Titreyerek başını kaldırdı ve gözlerini açtı. Bulunduğu odanın caddeye bakan duvarı yoktu. Artık orada bir duvar yoktu. Gözlerini yavaşça, başını hareket ettirmeden soluna doğru çevirdi...
Arkadaşlar en az 50 beğeni , 15 yorum gelirse bu gece yeni bölümü yayınlayacağım. Teşekkür ederim 😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LUCIFER
FantasyBabamı hiç tanımamıştım.Ancak yatalak olan anneme göre ben tam bir hayal kırıklığıyım. Ben Lucy Thomson ve inanın ki şeytanın aşık olabileceğini hiç tahmin etmezdim..