Rüzgar hiç bu kadar dokunmamıştı tenime. Gökyüzü hiç bu kadar yakın olmamıştı. Denizin üzerinde süzülürken , siyah-kızıl dev kanatlarımın yansımasını su da görebiliyordum. Hala daha inanmakta güçlük çeksem de buradaydık işte. Yerden kim bilir kaç metre yüksekte... Alex'in sırtını kendime yasladım ve ellerimi göğsünde kavuşturdum. Uçamayacak vaziyette olduğundan onu ben taşıyordum. Hızlıydım , hemde çok.
"Hadi eve gidelim" diye fısıldadı Alex.
"Hadi eve gidelim" dedim tüm yorgunluğum ve korkumla. O yaralıydı. Tabiki ölümsüzdü ve iyileşecekti ancak melezlerin kullandığı hançer Elliott'u bizim dünyamızdan ayırmaya yetmişti. Hem ne olursa olsun canı yanmıştı. Canını yakmıştım. Yaşların akmasına engel olmaya çalışırken eve yaklaştığımızı fark ettim. Ve alçalmaya başladım.
"Hey, iniş yapabileceğinden emin misin Lu " dedi Alex. Sesinden sırıttığı belli oluyordu.
"Hem de senden çok daha başarılı bir şekilde ineceğim" dedim gülerek. Doğrusunu söylemek gerekirse nasıl ineceğim hakkında en ufak fikrim yoktu. İç güdüsel olarak hareket etmekten başka şansa da sahip değildim. Alçaldıkça Alex'i daha sıkı tuttum. Ve yatay durumdan, dik bir konuma geçtim. Alex'i yavaşça bıraktıktan sonra ayaklarım zemini buldu. Verandaya çıktığımızda salon camından kendi yansımama baktım. Kanatlarım olağanüstü büyüklükteydi. Yanlara doğru açmışken siyah-kızıl tüylerle oldukça farklıydı.
Çok güzeldi...
Artık kendimi ve ait olduğum dünyayı bulmuştum.Alex'i salondaki kanepeye oturttum ve yarasını incelemeye koyuldum. Kanı temizlemek yeterliydi tabiki ancak ben yinede bakmalıydım. Aynı hançerin Elliott'a neler yapmış olduğu tekrar tekrar aklımdan geçiyordu. Yaranın üzerindeki ve çevresindeki kanı sildikten sonra neredeyse küçük dilimi yutuyordum. İyileşmiyordu ,daha kötüye gidiyordu. İltihaplanmaya başlıyordu ve yara giderek büyüyordu. Bu sırada inleyen Alex'in alnindan ve boynundan terler süzülmeye başlamıştı. Kendinden geçmeden onu kaldırmak için yeltendim. Kolunu boynuma doladım ve yukarı kata çıktık. Yavaşça yatağa uzamasına yardım ettim. Hala kırık olan camlar yüzünden rüzgar izinsizce odayı doldurmaya devam ediyordu. Ne yapacağımı düşünürken Alex elini kaldırıp beni bileğimden yakaladı. Yüzüne baktım.
"Burada kal Lu."dedi gözlerini kaçırarak.Ellerini avuçlarim arasına aldım ve gülümsemeye çalışarak yatağın kenarına oturdum.
"Buradayım ,uyu biraz melek " dedim.Usulca gözlerini kapadı. Elbette ki yarasının farkındaydı. Ancak konuşamayacak durumdaydı. Sadece birkaç dakika içinde uykuya dalmıştı. Üzerine ince bir örtü örttükten sonra aşağıya indim.
Salonda bir ileri bir geri yürüyordum. Onun zaafım olduğunu anlamışlar mıydı? "Hayır" diye geçirdim içimden. O ne zamandan beri benim zaafımdı ki? Melezlerin amacı sadece eğitimimi engellemek olmalıydı. Tekrar duraksadım. Bu da saçmaydı. Bana meydan okurken,eğitimimi bekleyeceklerini açıkça ifade etmişlerdi. Öldürmeyeceklerse neden?... Ardı arkası kesilmeyen sorularıma bir yenisi daha eklendi. Alex'i iyileştirmek için onları bulmamı mı istiyorlardı? Derin bir nefes çektim ve bir çözüm yolu bulmak için aklımı zorladım. Fakat melezleri bulmak dışında çarem kalmadığını da kabullenmek üzereydim.
Yukarıdan gelen sesle irkildim. Koşarak Alex'in yanına çıktım. Komodinin üzerindeki bardağı devirmişti. Bembeyaz teni kızarmıştı, terden sırılsıklam olmuştu. Gözlerimiz birbirini bulduğunda onun güçlü olmaya çalışmak adına hiç ugraşmayacağını hissetmiştim. Sanki yorulmuştu benden. Ve dünyadan... Bardağı alıp biraz su doldurdum ve içmesi için ona yardımcı oldum. "İyi olacaksın Alex ,bir çözüm yolu bulacağım.Sana söz veriyorum."dedim. Aklımdan geçenleri dalgınlıkla söylediğimi fark ettim. Elimi tuttu ve yanına oturdum. Sıcaklığından yatak ısınmıştı. Terden ıslanmış saçlarını geriye doğru ittirdim . "Bir çözüm yolu arama Lucy senden rica ediyorum ,sadece yanımda kal tek isteğim bu gerçekten" dedi zor bir şekilde konuşarak. Gülümseyerek başımı salladım. Elimi daha sıkı tutmaya başladı ve huzurla gülümseyerek gözlerini kapattı . Gerçekten böyle mi düşünüyordu? Onun için mücadele etmemi istemezse bunu yapmayacak miydim? Eğer öyleyse çok yanılıyordu. Biraz bekledikten sonra yanından kalktım ve kapıdan çıkmak üzereyken omzumun üzerinden son kez ona baktım.
Ormana doğru yürüyordum. Biraz sakinleşecek ve babamla iletişim kurabilecektim. Yeterince ilerlediğimden emin olduğumda durdum ve cevreme baktım. Hava artık aydınlanmaya başlıyordu. Ay bizi terk ediyor ve yıldızlarını da alıp gidiyordu. Bir gece, kocaman bir gece arkamızda kalıyordu. Koyu lacivert ile maviye bulanmış gökyüzü güneşi karşılamaya hazırlanıyordu. Ağaçlar beni yalnız bırakmak istemezcesine rüzgar da ses çıkararak yanımda olduklarını hissettirir gibiydiler. " Bana yardım et baba. ..Onu kurtarmam için yardım et ve öğret bana. "
İşte Lucifer bu yüzden onu çok seviyordu. Yıllarca yanında olmamasına rağmen kızı onu kabullenmisti . Hemde saf kötülükten oluşan bir meleği hiç çekinmeden baba diye adlandirabiliyordu. O dünyadaki tüm karmaşanın sebebi değil miydi? Bu iyi kalpli kız nasıl onu sevebilirdi? Tüm mücadelenin ortasında kızını yalnız bırakmıştı. Ancak Lucy ogrenmeye hevesli bir savaşçı olmuştu. O kız ona aşık olduğu kadının hediyesiydi. Bir adam gibi hissetmeyi, sevmeyi ve sevilmeyi öğrendiği zamanlardan. O yüzden kızının yanında olamasa bile onu korumaya çalışmıştı. Lucy seslendiginde tamamen ona yoğunlaştı. Olanları tabiki biliyordu ancak kurtarmak çok zordu. Elliot şu an Lucifer in yanında, kendi dunyasindaydi. Eğer basaramazlarsa Alex'in sonu da aynı olacaktı ve başka hiçbir koruyucu melek Lucy için asla mücadele etmez, riskleri ve Lucifer için çalışmayı göze almazdi. Tek bir çözüm yolu vardı . Usulca kızına seslendi.
" Sen ateşsin, o değil ;sen bir melezsin, o saf bir varlık. Yarası en güçlü şekilde açıldı. Ancak en güçlü şekilde kapanır. Sanguinis Hançeri'ne, akan suya, göz yaşına ve en önemlisi aşkına ihtiyacın var kızım. Yaralar geçer ama kalp kırıklığı sadece insanı değil her varlığı kasıp kavurur, kendi içinde yakar. Dikkat et Lucy'm . " dedi.
Bunun üzerine kanatlarımı açtım ve göğe yükseldim. Güneş kendisini belli ederken ben ormanın üzerinde kalp atislarimla yarışan hızımla uçuyordum. Melezlerin nerede olduğunu biliyordum.
Eski depoya vardığımda yavaşlamadan açık kapıdan içeri uçarak girdim ve hızlıca kendimi durdurdum. Toprak zemine sürten botlarımdan toz yükseldi. Her biri başka birşeyle mesguldü. İçeri girdiğimde ise hepsi ayaklandı. Chris hariç. Büyük bir koltukta oturuyordu ve rahatını hiç bozmamıştı.Tehditkar bakışıma bile gülümseyerek karşılık verdi. Yanıma yaklaşmadan duran diğer kardeslerime baktım. "Bana lazım olan şeyi biliyorsunuz" dedim sakince. Lucas kollarını birleştirdi ve konuşmaya başladı. " Birileri Hançeri istiyor Chris, ne düşünüyorsun? "
Chris hala gözlerini benden ayırmamıştı ve tepkisinde en ufak farklı bir belirti bile yoktu. İç geçirerek ayağa kalktı. Bana doğru yürüdü. İyice yanıma yaklaştı." Elliot gitti , bizde senden küçük meleğini alıyoruz , ödeşmiş sayılırız" diye fısıldadı. Lucas yavaş adımlarla etrafımda daire oluşturacak şekilde yürüyordu.
" Bir pazarlığa ihtiyacimiz var ufaklık, bahsi geçen hançer Sanguinis. " dedi göz kırparak.
" Pekala , size Elliot 'u geri getirebileceğimi söylesem?" diye sordum.
" Nasıl ? " dedi Chris ' in yanına gelen bir başka melez. Omuzlarına kadar gelen kızıl düz saçları vardı. Lucas ' a göre biraz daha uzundu ve zayıftı. İnce sivri bir çenesi vardı. Siyah gözleri bana inanmayarak bakıyordu.
" Bu kısım bana kalsın , hançer karşılığında Elliott'u alırsınız "dedim. Ben bile kendime inanmakta güçlük çekiyordum. Bunu nasıl yapabileceğimi bilmiyordum. Bu sırada melezlerin doğruyu soyleyip soylemedigimi öğrenmek için zihnime yaptıkları baskıyı hissediyordum.
"Edmund 'ın sorusu önemliydi ancak nedense sana güvenmek geliyor içimden" diyen Lucas Chris'e bir bakış attı.
**********
Sanguinis Hançeri elimde ,ormanın üzerinde su bulmak için süzülmekteyken
Meditatio Vadisi'ni keşfedeceğimi elbette ki bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LUCIFER
FantasyBabamı hiç tanımamıştım.Ancak yatalak olan anneme göre ben tam bir hayal kırıklığıyım. Ben Lucy Thomson ve inanın ki şeytanın aşık olabileceğini hiç tahmin etmezdim..