hey arnold!

308 21 17
                                    

Pazartesi sabahı telefonumun çalmasıyla uyanmayı beklemiyordum.

Hayır, gerçekten beklemiyordum çünkü evdeyken telefonumu sessize alırım. Ama belli ki dün unutmusum. Telefonu kim olduğuna bakmadan zar zor açtım ve kulağıma götürdüm.

"Alo." dedim boğuk bir sesle.

"Günaydın Trudy, hemen hazırlan seni almaya geliyorum okula birlikte yürürüz." diye hızla konuşan Calum'un bu saatte beni uyandırmasına mı yoksa bu saatte bu kadar enerjik olmasına mı şaşırmalıydım bilmiyorum.

"İyi de saat daha çok erken." dedim kelimeleri uzatarak.

"Hemen uyanmazsan evine gelip uyandırırım."

"Bunu nasıl yapacaksın."

"Şu anda mutfak kapınızdan içeri giriyorum." dediği anda aşağıdan kapı kapanma sesini duydum.

"Ağzına sıçayım Calum."

"Ben de seni canım ben de seni." dedikten sonra telefonu kapattı ve birden odamın kapısı şak diye açıldı ve Calum içeri girdi.

"Günaydın!" diye bağırdı.

"Bağırmasana annemler uyanacak."

"Pardon canım sustum."

"Sen şimdi aşağı in ben hemen geliyorum."

"Önce yataktan çık." dedi ve üzerimdeki yorganı hızla çekti. Bunun üzerine yataktan kalktım ve karşısında dikildim ama halimin fazlasıyla uygunsuz oldugunu fark etmem zamanımı almıştı.

Erkek reyonundan aldığım bol tişörtüm dışında üzerimde başka bir şey yoktu. Tişörtün yakası omzumdan aşağı kaymıştı. Saçım dağınıktı ve ben bu halde Calum'un karşısında duruyordum.

Calum bana yaklaşıp sıkıca sarıldı ve yanağıma bir öpücük bıraktı.

"Hadi hazırlan, seni mutfak kapısının önünde bekliyorum." dedi ve hemen kapıdan çıktı. Hızla dişlerimi fırçaladım, okul formamı giydim, saçlarımı taradım ve çantamı alıp aşağı indim.

"Ben okula gidiyorum!" diye bağırdım ve mutfak kapısından arka bahçeye çıktım.

"Tahminimden kısa sürdü." dedi Calum ve elini belime koydu.

"Günaydın." dedim gülümseyerek ve birlikte bahçeden çıktık.

"Okula kadar gerçekten yürüyecek miyiz?"

"Evet, hava çok güzel zaten." dedi ve elimi tuttu. Yol boyu saçma sapan konuşup durduk.

"Akşam bize gelsene." dedi Calum havanın sıcaklığı yüzünden montunu çıkarırken.

"Olur."

"Hey Arnold! izleriz."

"Ciddi misin?"

"Evet, oldukça ciddiyim."

"Hey Arnold!'a bayılırım. Resmen sevgilimde aradığım en önemli özellik Hey Arnold! sevmesi falandı." dedim gülerek. O da gülerek karşılık verdi. Bir süre sonra ikimizin kahkahaları sokağı çınlatıyor, yankı yaparak kulaklarımıza geri dönüyordu ve bizim daha çok gülmemize neden oluyordu. Okula kadar sadece gülmüş, sarılmış, bir kaç kez de öpüşmüştük.

Okula gelip hemen sınıflarımıza çıktık ve eşyalarımızı bıraktık. Sonrasında kantine gittik. Michael, Luke, Ashton ve Madelyn'in oturduğu masayı bulduğumuzda masanın başında onlarla konuşan kızıl saçlı bir kız dikkatimizi çekti.

"July." diye fısıldadı Calum ve elimi daha da sıkı tuttu.

"Kırmana gerek yok Calum, o elimle yazı yazıyorum." dedim kıkırdayarak. Ağır adımlarla masaya gittik ve oturduk.

"Günaydın." dedi Calum ağır ağır.

"Günaydın." diye karşılık verdiler.

"Calum," dedi July ve duraksadı. Calum'un bakışları onu bulduğunda devam etti. "Konuşabilir miyiz?"

"Meşgul olduğumu görmüyor musun?"

"Hayır? Oldukça işsiz gözüküyorsun da."

"O zaman söyleyeyim, kız arkadaşım ve arkadaşlarımla oturup sohbet ediyorum. Hiçbir zaman konuşabiliriz."

"Beni terslemeyi kesmeyecek misin?"

"Kesmeyeceğim. Cevabını aldığına göre gidebilirsin."

"Yaptığımın doğru olduğunu düşünmüyorum ama yüzüme dahi bakmıyorsun Calum. Konuşmak istiyorum lütfen dinler misin?"

"Hayır. Seninle konuşacak bir şeyimiz kalmadı July. Ne yapmamı bekliyordun? İyi ki beni terk ettin nasıl da özlemişim mi? Yoksa hadi gel tekrar eskisi gibi olalım falan mı?"

"En azından yüzume bakmanı bekliyorum!"

"O zaman seninle konuştuğum için şanslısın çünkü şu anda ağzına sıçmam gerekirdi."

"Neden böyle yapıyorsun?"

"Neden yaptığım gerçekten ortada değil mi? Ne yapmamı istiyorsun beni herkese rezik ettin. 4 senemin içine sıçtın. Okulda aylarca kimsenin yüzüne bakamadım. Şimdi geliyorsun ve normalmiş gibi mi davranmamı bekliyorsun? Eğer öyleyse hiç bekleme çünkü seninle sokakta karşılaşmak dahi istemiyorum." dedi ve sandalyesini yere düşürerek kalkıp gitti. Ben de onun ardından hemen kalktım ve koşarak peşinden gittim.

"Calum!" diye bağırdım. Arkasını döndü ve bana baktı. Yürümeyi bıraktı ben de hızlı adımlarla yanına gittim ve ona sarıldım.

"Ne olduğunu bilmiyorum ya da aranızda ne geçtiğini ama seni böyle görmek istemediğime eminim."

"Nasıl görmek istemediğine?" dedi gülerek.

"Sinirli işte ya of. Moralin bozuk, sinirli, asık suratlı hatta suratsız." dediğimde büyük bir kahkaha patlattı.

"Gel buraya." dedi ve bana sarıldı. Kafam göğsüne gömüldüğünde konuşmaya başladım.

"İstersen okuldan kaçıp Hey Arnold! izleyebiliriz." dedim boğuk bir sesle.

"O zaman hadi gidelim." dedi ve hemen elimi kavradı. Neredeyse koşarak okula girdik. İlk önce birinci kattan benim sınıfıma girip eşyalarımı aldık ve sonra da Calum'unkileri. Sonra da okulun hala açık olan kapısından görevliye çaktırmadan kaçtık.

"Nereye gideceğiz? Evlerimize gidemeyiz."

"Ashton'ların garajına gidebiliriz. Ashton odası olarak kullanıyor zaten orayı." dediğinde onu onayladım. Ashton'a mesaj atıp haber verdikten sonra otobüsle Ashton'ın evine gittik. Garaja girdikten sonra Calum Ashton'ın bilgisayarını açtı ve Hey Arnold!'ı başlattı.

Kaç bölüm bitirdiğimizin farkında dahi değildik ama çalışma masasından Ashton'ın yatağına geçmiştik. Bilgisayarın yerini bilmiyordum bile ve üzerimde Calum'un ağırlığını hissediyordum.

Bu duruma nasıl gelmiştik?

Calum boynuma küçük öpücükler bırakırken adını inlemiştim.

"Seni seviyorum." dedim kısık sesle.

"Ben de seni seviyorum Trudy." diye karşılık verdi. Gömleğimin bir kaç düğmesini ağır ağır açtıktan sonra kalanını bir çırpıda açmış ve çıkartmıştı. Ben de aynı şeyi onun gömleğine yapmıştım ve tam bu sırada garajın kapısı açıldı.

"Aman tanrım odamda sevişmeyin kendi evinize gidin!" diye bağırdı Ashton.

"Tanrı aşkına Ashton sende kapı çalma huyu yok mu?" dedi Calum sinirle.

"Odamda bu işi yapan sizsiniz benim sinirli olmam gerek."

Tanrım, kesinlikle hayatımın en utanç verici anını yaşıyorum.

"Neyse ben çıkıyorum toparlanın ve mümkünse gidin. Önümüzdeki 200 yılı suratınıza bakarken utanarak ve bu anı hatırlayarak geçirmek istemiyorum."

Aynen Ashton, aynen.

birthday cake//hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin