go away

377 29 16
                                    

"Onu tekrar görmek istemediğimden kesinlikle eminim." dedim tekrar. 3 gün geçmişti ve bir kez bile Calum'u görmemiştim. Madelyn'in beni dinlemediğini fark ettiğimde durdum ve ona döndüm.

"Neyin var senin?"

"Bir şey yok."

"Hayır, hayır çok büyük bir şey var. Hemen anlatıyorsun." dedim ve gördüğüm banka oturdum.

"Tamam, Michael ile aramız çok kötü."

"Ne oldu?"

"Luke ile birlikte olduğumuzu öğrendi ve çok kötü bir kavga ettik. Ne benim ne de Luke'un suratına bakmıyor. Daha kötüsü onunla evde tek kalıyoruz ve benimle tek kelime bile etmemesi çok boktan."

"Sen Luke'la mı çıkıyordun?"

"Sana anlatmayı unuttum değil mi?"

"Sana inanamıyorum neden anlatmadın?"

"Kendi sıkıntıların vardı ve seni sıkmak istemedim."

"Saçmalama lütfen senin için her zaman vaktim var."

"Son zamanlarda pek öyle değil ama."

"Bunu nereden çıkarıyorsun?" dediğimde cevap vermeden saatine baktı.

"Eve gitmem gerek, pazartesi görüşürüz." dedi ve banktan kalkıp gitti. Arkasından seslensem de beni dinlemedi ve parktan çıktı.

Calum

3 gündür yaptığım gibi odamdaydım. Telefonum nerede bilmiyordum bile. Sadece yatıyor, bazen ağlıyordum. Aşağıdaki saçma sapan kalabalığı, adını daha önce bir kere bile duymadığım akrabalarımı görmek istemiyordum. Annem ve babam beni anlıyor, üstelemiyordu. Odamın kapısı muhtemelen ablam tarafından bugün 3. kere çalındığında uyuyormuş gibi yaptım. Kapının açıldığını ve içeri girerken birinin düştüğünü gördüm.

"Uyuyor, hadi çıkalım." diyen Ashton'ı duyduğumda gözlerimi açtım. Yerde yatan Michael'ı, onun ardından odaya girmeye çalışan Luke'u ve yatağımın önünde dikilen Ashton'ı gördüğümde ilk defa birini gördüğüme bu kadar sevinmiştim. Luke da Michael'ın yerden kalkmasıyla odaya girdi ve kapıyı arkasından kapattı.

"Selam." dedi Michael, halıya otururken.

"Selam." dedim gülümsemeye çalışarak. Yatakta oturur pozisyona geldim.

"Günlerdir seni arıyoruz ama açmıyorsun bile." dedi Luke Michael'a nazaran daha sakin bir tonda.

"Telefonum nerede bilmiyorum."

"O gün okul çıkışı geldik aslında ama annen biraz yalnız kalmak istediğini söyledi, biz de geri gittik. Sonraki gün de en az 15 kere falan evinizin önünden geçtik ama seni bir kere bile dışarıda görmeyince geri gittik. Ev çok kalabalıktı çünkü." diye açıkladı Ashton.

"Cenazede yoktun. Sana bakmak için oraya da gittik. Senin için endişelendik Calum. Yanında olmak istedik. Senelerdir arkadaşız, biliyorsun. Birbirimizin böyle günlerde yanında olmayacaksak ne zaman olacağız, değil mi?"

Michael'ın söyledikleriyle gülümsedim.

"Teşekkür ederim. Gerçekten de. Hepinize teşekkür ederim. Sizin gibi arkadaşlara sahip olduğum için çok şanslıyım."

"Odandan hiç çıkmamışsın."

"Çıkmak istemedim. Aşağıdaki insanların yarısından fazlasını tanımıyorum. Hayatımda adını dahi duymadığım insanlarla dolu ve bu kadar sene boyunca onu görmeye gelmeyip öldüğünde ondan geriye kalanları almaya gelmeleri iğrenç. Onunla kaç kere görüştüler ki? Bazılarının adını ondan duymuştum. Hiç gelmiyorlar diye üzülürdü. Bunca zaman bir kere onu görmeye gelselerdi bu kadar içime batmazdı burada olmaları ama sürekli hastanedeydi bir dönem ve o zaman bile gelen insan şu an aşağıdakilerin dörtte biri falandı. Ya da doğum günlerinde onu arayan insan sayısı. Ona bu kadar uzak olduktan sonra öldüğünde ondan kalanları toplamaya gelseler ne olacak?"

Odaya sessizlik hakim olmuştu. Ashton halıya bakıyordu. Michael kafasını çevirmiş pencereden dışarıyı seyrediyordu. Luke'un bakışlarıysa benim üstümde kitlenmişti. Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

"Birini kaybetmek ağırdır Calum. Toparlanmak zordur. Alışmak zordur. Aşağıdaki kalabalığa sinirlisin, biliyorum. Bu kadar sene yokken şimdi de gelmesinler istiyorsun ama onlar da onu son kez yolcu etmek için gelmişlerdir belki. Tabii hepsinin amacı bu olmayabilir ama hepsi de kötü amaçlı gelmezler, anlıyor musun?"

"Dediklerin doğru olabilir belki ama..."

Cümlemi tamamlayamadım. Diyecek bir şey bulamadım.

"Bak, belki senin fikrin önemli değildir." dedi Michael Luke'a ondan duymaya alışkın olmadığımız bir sertlikle.

"Benden nefret ediyor falan olabilirsin Michael ama ona yardımcı olmaya çalışıyorum bilmiyorum farkında mısın?"

"Sonra kavga edin." dedi Ashton kesin bir sesle ve bana dönüp konuşmaya devam etti. "Oradaki kimseyi mi görmek istemiyorsun? Annenin yanında olmalısın biraz daha. Annesini kaybetti sonuçta. Bak, anneannenin senin için ne kadar önemli olduğunu hepimiz farkındayız ama anneni bir düşünsene. Hem annesini kaybetti hem de oğluna ulaşamıyor bile. Sence de artık aşağı inip onun yanında durman gerekmez mi?"

Dedikleri düşünmeme neden olmuştu. Haklıydı. Kesinlikle haklıydı.

"Haklısın Ashton. Ben üzerimi değiştirip geliyorum. Beni aşağı da bekleyin." dediğimde bana gülümsediler ve bunu üçünün de aynı anda yapması biraz korkutucuydu.

Onlar odadan çıkınca hızla üzerime siyah bir gömlek ve siyah bir pantolon giyip aşağı indim. Annemin yanına gittiğimde odamdan çıkmış olduğumu görmek onu sevindirmişti. Bana sarıldı ve daha sonra gelen misafiri karşılamaya gitti. Bahçede çocuklarla otururken kapının önünden içeri bakan tanıdık bir yüzü gördüm. Ve o da beni görünce bahçe kapısını açtı ve içeri girdi. Ayağa kalktım ve ona doğru ilerledim.

"Senin burada ne işin var?" dedim sinirle.

"Calum, özür dilerim."

"Ne için özür dileyeceksin? Gider misin buradan?"

"Ama beni dinlemek zorundasın."

"Değilim. Özellikle de bugün hiç değilim. Çık dışarı şimdi."

"Günlerdir seninle konuşmaya çalışıyorum. Lütfen."

"Çıkacak mısın artık?"

"Calum, lütfen."

"Bak, gittin ve bitti. Daha fazlası yok. Şimdi git ve tekrar gelme."

"Calum, konuşalım lütfen."

"Çık artık dışarı."

"Ne oluyor Calum?" diye yanıma gelen Ashton'la ondan kurtulabileceğimi sandım.

"Bu burada ne yapıyor?" dedi Ashton sinirle.

"Ben de tam onu kovuyordum." dedim ve onu zorla kapıya kadar götürdüm. Tam çıkacakken arkasını döndü ve tekrar konuşmaya başladı.

"Beni gerçekten de dinlemen gerekiyor Calum. Anlatacaklarım gerçekten önemli." dediğinde bir süre birbirimize baktık. Sinirle gözlerimi başka yöne çevirdiğimde bizi izleyen Trudy'yi fark ettim. Trudy'yle konuşmak için onu ittirdim ve hızla kapıdan çıktım. Trudy ise arkasını dönüp sokaktan hızla çıktı ve gitti. Sinirle eve geri döndüm.

"Şimdi gidiyorsun ve bir daha karşıma çıkmıyorsun. Ne diyeceğin, o gün ne olduğu gram umurumda değil."

"Pekala, daha fazla üstelemeyeceğim ama birkaç gün sonra beni arıyor olacaksın ve ben de sana o zaman hiçbir şey anlatmayacağım."

"Bak, hayatıma getirdiğin tek şey sorun ve sıkıntı. Artık bunları istemiyorum. Bu yüzden anlatacağın şeyle de ilgilenmiyorum. Şimdi gidersen sevinirim."

"Görüşürüz Calum."

"Umarım görüşmeyiz."


birthday cake//hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin