"Sen iyi misin?" dedi Calum Trudy'ye sarılırken.
"Evet, evet iyiyim sadece biraz korktum."
"Beni meraklandırdın."
"Üzgünüm."
"Neyse önemi yok. Annenler gelmedi mi?"
"Bir kaç gün yoklarmış."
"Benimkiler de." dedi Calum ve yamuk bir şekilde gülümsedi.
"Bu ne demek oluyor?"
"Bu bir kaç günü birlikte geçirebiliriz demek oluyor."
"Güzel bir fikirmiş." dedi Trudy Calum'a yaklaşırken.
"Eh, fikirlerim genel olarak güzeldir."
"Biliyorum." dedi Trudy elini Calum'un koluna koyarken. Salondaki büyük mavi koltuğa yanyana oturdular. Trudy bacaklarını Calum'un dizileri üzerine uzattı ve koltuğa yan bir şekilde yaslanıp Calum'un tişörtünden sarkan ipliklerle oynadı. Calum da parmaklarını yavaşça Trudy'nin açıkta kalan bacaklarında gezdirdi.
"Beni Madelyn'in doğum gününden hatırlıyor musun?"
"Hangisi, muhtemelen hayır çünkü yüzleri hatırlamakla ilgili sıkıntım var ama anıları hatırlarım, o yüzden anlat hadi ne olmuştu?"
"7 ya da 8 yaşındaydım tam hatırlamıyorum. Doğum gününde seni görmüştüm ve orada galiba Josh'la oyun oynuyordunuz. Ben de seni görmüştüm ve konuşmak istiyordum ama beni oyununuza almamıştınız. Çok sinirlenmiştim sonra senin saçını çekmiştim. Sen de ağlayıp beni annene şikayet etmiştin ve bu yüzden annem beni azarlamıştı. Sonra, annem bana kızdı diye sana sinir olmuştum ve her gördüğümde saçını çekmiştim." dedi Calum ve ardından büyük bir kahkaha patlattı. Trudy de ona katıldı ve birlikte güldüler.
"Demek o çocuk sendin! Senin yüzünden saçlarım cılız kaldı." dedi Trudy kafasını Calum'un omzuna koydu. Calum saçlarıyla oynamaya başladığında Trudy gülerek "Sakın!" dedi. Calum, Trudy'nin saçını yavaşça çekerken Trudy onun eline vurdu.
"İki dakika rahat dur ya!"
"Olmaz, hadi bir şey yapalım çok sıkıldım ya."
"Mesela yukarı çıksak, sarılıp uyusak ne dersin Calum?"
"Ama bu çok sıkıcı bir fikir."
"Yarın finaller başlıyor, bence erken yatmak gayet güzel bir fikir."
"Siktir, yarın mı başlıyor? Ben hiç çalışmadım ki."
"Calum, hala orayı istiyor musun?"
"Nereyi?" dedi Calum Trudy'nin parmaklarıyla oynarken.
"Hala veteriner olmak istiyor musun?"
"Evet, her şeyden çok."
"O zaman Calum, ne yapman gerektiğini biliyorsun."
"Ne yapmam gerekiyor?"
"İstediğini alman. Başvurdun, değil mi?"
"Tabii ki."
"O zaman Calum, kabul edildin say. Senin başaracağını zaten biliyorum."
"Kazanmamın, 2 sene boyunca ayrı olacağımız anlamına geleceğini biliyorsun değil mi?"
"Şu an düşünmemiz gereken şey bu değil hayatım."
"Bu gece çalışmam gerek."
"Yarın ki sınav çok ağır bir sınav değil ama istiyorsan seninle oturup çalışabilirim. Kahve ister misin?"
"Evet, evet iyi olabilir."
"Sütlü, sade?"
"Sade."
"Tamamdır. Sen odaya çık, yanında kitap falan var mı?"
"Yok."
"Bisikletimi alabilirsin. Hadi eşyalarını al ve gel ben de kahve falan yapayım."
"Tamamdır, gelirim şimdi." dedi Calum. İkisi de birlikte koltuktan kalktı. Calum Trudy'ye kısa bir öpücük verdikten sonra bisikleti aldı ve eve gitti. Anahtarlarıyla içeri girdi, hızla bir çantaya eşyalarını koydu, okul çantasını aldı ve evi kilitleyip çıktı.
Trudy, çalan kapıyla hızla mutfaktan çıktı ve kapıyı açtı.
"Hoşgeldin hayatım."
"Hoşbulduk bebeğim, nerede çalışalım?"
"Nerede istersen. Mutfak nasıl?"
"Fazla sıcak, bahçe nasıl?"
"Fazla dışarda?"
"Odanda çalışalım."
"Dikkatimiz dağılır, ayrıca çok dağınık. Balkon nasıl?"
"Mükemmel." dedi Calum ve çantalarını alıp merdivenlere yöneldi. Trudy de kahveleri ve kurabiyeleri tepsiye koydu ve peşinden gitti.
Saat 3'ü gösterirken Trudy masanın uzerindeki boş tabaklara boş bakışlar atıyordu. Calum, aynı sayfayı tekrsr tekrar okurken uykusuzluktan beyni alarma geçmişti.
"Yeter." dedi Calum ve defterini sertçe kapattı.
"Bence de." dedi Trudy ve sandalyeden kalkmak icin harekete geçti. İkisi de yavaş adımlarla odaya geri girdi ve balkonu açık bıraktı. Tül perde hafifçe uçuşurken ikisi de çantalarını hazırlayıp pijamalarını giyindiler. Birlikte yatağa uzandıklarında Calum yorgunluktan inledi.
"Tanrım, çok yoruldum Trudy, ölüyorum resmen."
"Ben de Calum."
"Hadi, gel buraya." dedi Calum ve Trudy'yi göğüsüne çekti. "Çok sıcak." diye söylendi Calum. Trudy'yi kenara itip tişörtünü çıkarttı. Sonra tekrar Trudy'yi kendine çekti. Trudy'nin saçıyla oynarken kız, göğüsünde uyuyakalmıştı ama Calum'u uyku tutmuyordu.
Uzun koridorlar boyunca koşuyor, bir şey arıyordum. Aradığımın ne olduğunu da bilmiyordum ama sadece koşuyordum. Ben farkında olmadan ismi, dudaklarımdan dökülmüştü ve aradığımın o olduğunu anlamıştım. İsmini sayıklarken onu bulabilmeyi umarak gördüğüm her kapıyı açıyordum. Kalp atışlarımı kulaklarımda duyarken nefeslerim daha da hızlanıyordu. Gördüğüm tanıdık yüzü gördüm ve ona koştum.
"Luke! Onu gördün mü? Her yerde onu arıyorum Luke! Gördün mü lütfen söyle?" diye hızla konuştuğumda Luke, ismini vermeme gerek olmadan bana cevap vermişti.
"Mezarlıktaydı, Calum." dedi ve soru sormama vakit kalmadan birdem bire ortadan kayboldu. Tekrar ismini haykırırken açtığım kapıyla karşıma mezarlık çıkmıştı.
Anneannemin mezarı ve yanındaki Trudy. Onun yanında yatıyordu ve...
Tanrım. Ölmüştü.
Calum, kan ter içerisinde ağlayarak uyandığında Trudy de uyandı ve gece lambasını yaktı. Calum Trudy'yi görür görmez ona sarıldı ve gözyaşları akmaya devam etti.
"Tamam, Calum. Sakin ol hayatım. Geçti."
Calum onu daha sıkı sardı ve yüzüne öpücükler bıraktı.
"Çok kötüydü Trudy. Gerçekten kötüydü. Çok korktum, çok gerçekti. Sen ve anneannem..."
"Tamam, tamam. Sadece rüyaydı. Ben buradayım. Istersen yarın anneannenin mezarına da gidebiliriz tamam mı hayatım? Hadi uyu şimdi." dedi Trudy ve Calum'u öptü. Işığı kapattı ve ikisi de uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
birthday cake//hood
Fanfiction"Ve sana alamadığım o doğum günü pastası için üzgünüm. Sadece param yoktu ama belki sonrasında telafi edebiliriz." @TributeJessieJ'ye benden küçük bir hediye.