- 15 -

1.3K 91 30
                                    

(Multimedia'daki müziği, okumaya başlamadan önce açın. Daha iyi olur. Bu arada 6000 mi o.0 sizi çooook seviyorum :* Yeni bölüm yarın gelebilir (belki). İyi okumalar <3 )

Julie'nın ağzından..

Erkenden kalkıp kiliseye gittik. Bizden önce bir çok kişi gelmişti zaten. Zamanın gelmesini bekliyorduk. Vakit geldiğinde hepimiz ayağa kalktık. Peder Jose Gabriel Funes eline İncili alıp duaları okumaya başladı. İsa'yı iyi dileklerimizle andık. Tanrıya onun yolundakileri koruması için dua ettik. Tanrının yolunda oldukları için Azizlerimize sonsuz şükran diledik.

Kiliseye gitmeyi her zaman severdim. İçimde oluşan huzur ve sakinlik. Bu iki kelimeyi hissetmek için buraya gelmeye değerdi. Kiliseye çok kez gelirdim. Küçükken annemle daha çok gelirdik. Büyünce o kadar çok gelmedim. En son annem öldükten bir kaç ay sonra gelmiştim. Tanrıya bana David'ı verdiği için şükran borcumu yerine getirmiştim. Kiliseye girdiğim zaman hissettiğim o ferahlık beni acılarımdan uzaklaştırırdı. David benim kadar gitmezdi. O öyle şeylere fazla bağlı değildi. Ailesi nasılsa o da öyleydi. Ama bu konuda beni hiç kırmamıştı. Çoğu zaman benimle kiliseye gelirdi. Bana bu konuda biraz zor katlanıyordu ama yine de beni kırmıyordu.

Kolyemin simgesini avucumun içine aldım. Bunu bana annem hediye etmişti. Tanrının beni koruması içindi. Haç işareti. Her zaman Tanrıya dua eder. Bizim için sağlık dilerdi. Kuzenlerimden biri rahibe olduğu için, onun sayesinde daha fazla şey öğreniyorduk. Anılarımla boğuşurken çalan çanın sesiyle bittiğini anladım. Üçümüzde sırayla mumlarımızı koyup dua etmeye başladık. Mutlu olmayı istiyordum. Tanrıdan tek dileğim buydu.

Her zaman buraya geldiğimde Tanrıdan istediğim şeyleri bir kağıda yazardım. Buraya geldiğimde tüm hepsini söylerdim. Şimdi ise sadece istediğim şey buydu. Mutluydum ama bir eksiklik vardı sanki. Sanki biraz mutluluğum eksik gibiydi.

Duamı bitirince kilisenin dışına çıktım. Kilisenin çoğu koyu kırmızıdan oluşuyordu. Önüme dönüp onları beklemeye başladım. İkisi de yanıma gelince diğer arabaların arasında bizimkini aramaya başladık. Sonunda bulduğumuzda arabaya binip yola çıktık. Arabadaki sessizliği bozan timothy olmuştu.

''Şimdi nereye gidiyoruz ?'' dedi. Ona bakıp gülümsedim. İlk defa tanışacaktı onlarla. Tabi onlarda ilk defa Timothy'le tanışacaklardı. Annem hayatta olsaydı onu çok severdi. Her zaman bir torun istediğini söylerdi. Ama biz onun bu dileğini yerine getirememiştik. O öldüğünde dileği olmuştu. Anne umarım affedersin beni. Şimdi sana torununu getiriyorum. Umarım onu seversin. David bana bakmaya devam edince

''Anneannenle, babaannenin yanına gidiyoruz. Eminim seni görmek istiyorlardır. '' dedim gülümseyerek. Boş ifadeyle yüzüme baktı.

''Onlar öldüler mi?'' deyince yaşlarıma hakim olmak için dişlerimi birbirine bastırdım. Onaylar gibi kafamı sallayınca

''Üzgünüm'' dedi. Ona hafifçe gülümseyerek yanağını öptüm.

''Hayır, hayır sorun değil.'' dedim. Mezarlığın önüne geldiğimizde önce David'ın annesine uğradık. Mezarında fazla çiçek yoktu. Demek ki diğerlerinden erken gelmiştik. David'ı annesiyle konuşması için yalnız bırakıp timothy'le mezarlıkta dolaşmaya başladık.

''İnsanlar ölünce nereye giderler Julie?'' deyince ona döndüm. O kadar masumdu ki onu ölümden korkutamazdım.

''Tanrının yanına, huzura giderler canım'' dedim. Meraklı gözleriyle bana bakıp

''Peki bir daha buraya hiç dönemezler mi ?'' dedi. Başımı diğer mezarlara çevirip

''Beden olarak hayır. Belki ruhları gelebilir.'' dedim. Yüz ifadesi boştu. Taşlı yola bakarak

''Peki ruhlar insanlara zarar verir mi?'' deyince kafamı mezarlardan çevirip ona baktım. Bu yaşta böyle şeyler nasıl aklına geliyordu ki. Tam cevap verecekken David'ın sesini duyunca onun yanına gittik. Timothy'i annesiyle tanıştırdı. Timothy hiçbir şey söylememişti. Sadece mezara bakıp durmuştu. Aldığım çiçekleri mezarına koyduktan sonra kendi annemin mezarına gitmek için mezarlıktan çıktık. Annemin mezarı o kadar uzak değildi. Bu mezarla aralarında 100 metre falan vardı. Mezarlığa geldiğimizde yerini ezbere bildiğim sağ taraftaki mezara doğru ilerledim. David'la timothy beni yalnız bırakmışlardı. Mezarına doğru bakıp elimdeki çiçekleri bıraktım. Gözyaşlarımı tutamayıp onunla konuşmaya başladım.

''Annecim bugün yine sen yanımda yoksun. Seni çok özledim. Niye yanımda yoksun. Ama ben seni bırakmayacağım. Sana kimi getirdim biliyor musun ? torununu. Adı timothy. Çok tatlı bir şey. O da seni görmek istedi. Bak şimdi onları çağırıyorum. Onu görünce çok seveceksin. ''

''David, gelin'' diye bağırdım. Acaba sesimi duymamış mıydı ? Tekrar bağırdım. Yine ses yoktu. Bir daha bağırmak için ağzımı açmıştım ki ölülerin rahatsız olabileceğini düşünüp onları aramak için mezardan ayrıldım. Baştan uca kadar her yeri dolaştım. Mezarlığın her yerine bakmıştım ama yoklardı. Neredeydi bunlar.

Mezarlıktan çıkıp dışarıya bakındım. Arabanın yanında David'ı görünce ona doğru yürüdüm. Yanına varınca

''Neredesiniz siz ya ! Her yerde sizi aradım.'' dedim sinirle. Yüzündeki telaşlı ifadeye anlam verememiştim. Bana da bir şey söylemiyordu.

''David ne oldu ?!'' dedim. Duymuyordu beni. Dinlemiyordu.

''David !?'' diye bağırdım. Yüzüme baktıktan sonra

''Her yeri aradım ama timothy yok. Yanımdaydı birden yok oldu. Anlamıyorum Julie. Nereye gider ? ''

(Emeğe saygı açısından vote istiyorum :) Eveet beni çok mutlu ettiniz o yüzden hemen yazdım. Yorumlar ve tahminler bekliyorum. Timothy'e kısaca 'Tim' deme kararı aldık. Kilise bölümünü yazarken çarpılmamak için dua ettim resmen :D İyi okumalar :* )

EVLATLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin