- 22 -

896 66 28
                                    

David'ın ağzından..

Ellerimi eski sıcaklığına döndürebilmiştim. Soğuk havaları her zaman sevmişimdir. Ateş mi buz mu diye sorsalar, kesinlikle buzu tercih ederdim. Gerçi insanlar buz yerine su terimini kullanmayı tercih ediyorlar. Bence bu doğru değil. Ateş kendi bölümünde en ilerideydi. En sıcak olan oydu. Ama su soğuk bölümünde gerideydi. En sıcağın karşısına güçsüz bir şey konulmamalıydı. Bana göre en sıcağın karşısına en soğuk gelmeliydi, buz. Ateş ve buz. İkisi de güçlüydü. Öldürebilecek derecede. Sıcaktan beynimin kaynamasındansa, soğuktan beynimin donmasını tercih ederdim.

Timothy aklıma gelince düşüncelerimi bıraktım. İçeri girdiğinden beri 5 dakika olmuştu. Ama hala ses yoktu. Adam sessiz düşünme tekniklerinden birini yapıyor olmalıydı. Alanında en iyisiydi. Benim dertlerimi her zaman dinlerdi. Daha o yıllarda ona psikolog olacağını söylemiştim. Tahminlerimde yanılmamıştım.

Adam'ı uzun zamandır tanıyordum. Onun üniversite yıllarındaki hali, benim lise yıllarıma benziyordu. Utangaç, yakışıklı ve bir o kadar da çalışkan. O günlere geri dönmeyi isterdim. Eski arkadaşlarımı özlüyordum. Bazen yaşlandığımı düşünüyordum. Eskisi gibi aktif değildim. Sağlıklı düşünemiyordum. Eskiden olduğu gibi olsaydım, şimdi bu sorunların üstesinden gelebilirdim.

Şu an bize ne olduğuyla ilgili bir fikrim yoktu. Birileri bize karşıydı. Bizim mutluluğumuza karşılardı. Ama niye ? Geçmişteki hatalarımız mı ? Ne hatalarımız vardı ki ? Benim tanrı inancındaki zayıflığımdan başka hatam yoktu. Onu da Julie sayesinde daha çok arttırmıştım.

Eski yıllarımı zihnimden geçirmeye başladım. Yaptığım hata var mıydı ki ? Benim yoktu ama bana yapılan hata vardı.

Küçük yaşlarda kayboluştum. Bir kaç gün boyunca dışarlardaydım. O günlerde başıma gelenleri kimseye anlatmamıştım, Julie'ya bile. Anlatmak istemiyordum. Çünkü anlatınca yine o günlere dönüyordum. O zamanlar bana yapmaya çalıştıkları şeyi hatırlayınca korkuyordum. O masum hallerim geliyordu aklıma. O günden sonra bu olayı hiç kurcalamamıştım.

Babamın anlatmam için zorladığı günler de odama kaçıyordum. Dışarı çıkmıyordum. Dışarı çıkınca yine aynısının olmasından korkuyordum. O zamanlar küçüktüm. O gün olanları zihnimde canlandırmaya çalıştım.

Babam her zamanki gibi içiyordu. Annemin ölmesi onu çok yıpratmıştı. Benimle ilgilenmiyordu bile. Yine o içki kokan arkadaşlarıyla buluşmaya giderken bende onu takip etmiştim. Takip edildiğinden haberi olamayacak kadar sarhoştu. Yoldaki savruk yürüyüşleri, insanlara çarpışı, içki kokan ağzı aklıma gelince yüzümü buruşturdum.

Onu takip etmeye devam etmiştim. Arkadaşları arabayla onu aldıklarında, o zaman onu takip edememiştim. Arabanın peşinden uzun süre koştuğumu hatırlıyorum. Hıçkırıklarım, bağırışlarım birbirine karışmıştı. Etrafta kimse yoktu. Issız bir yerdi. Kendi yolumu bulmaya çalışıyordum. Uzun bir süre yürümüştüm.

Masallardaki gibi ormanın içinde ışıkları yanan eski, yıpranmış bir ev görmüştüm. Kapıya şiddetle vurmuştum. Genç bir kadın açmıştı. Beni evine almıştı. Beni dikkatlice dinlemişti. Telefonla polisi arayacağını söyleyip yanımdan ayrıldığında, ben oturduğum yerde uyuyakalmıştım. Gözlerimi açtığımda her tarafta mum olduğunu görmüştüm. Evi aydınlatan sadece mumlardı. Kapıya kadar uykulu gözlerle yürüdüğümde yan odadan gelen sesleri duymuştum.

İşte o zaman olan olmuştu. Söylediklerini dinliyordum. Beni içeri alan kadın konuşmaya başlamıştı. O konuşmasını bitirince, eve yeni geldiğini anladığım adam konuşmaya başlamıştı.

''İçeride uyuyor''

''Ona bir şey söylemedin değil mi?''

''Tabi ki hayır''

''İşte bu iyi. Bu çocuğu bize tanrı gönderdi. Ayini tamamlamamız için yolladı. Çocuğa aşıyı yaptın mı?''

''Evet, ilaç sayesinde 1 gün boyunca uyudu. Eğer tanrıya kurban edecek birini bulamasaydık cezalandırılırdık''

''Tanrı bizi seviyor Carla. Ona karşı bağlılığımızı devam ettirelim diye o bize kurban gönderdi. Sen her şeyi hazırladın değil mi ? Ayine başlamamız lazım. Çocuğu getir buraya. Bende öldürmek için lazım olan malzemeleri çıkartıyorum. ''

''Her şey hazır, kurban ayinleri kitabını aldın mı?''

''Evet, sen çocuğu getir'' dedi adam. Duyduklarımla ne yapacağımı şaşırmıştım. Öleceğimi anladığımda açık olmayan pencerenin açılması umuduyla zorlamıştım. Fakat hiçbir işe yaramamıştı. Diğer pencereye yöneldiğimde açık olduğunu fark ettim. Kendimi pencereden aşağı atmıştım. Dizime batan camı umursamadan ormanın derinliklerinde koşmaya başlamıştım. Hiç durmadan koşmuştum.

Sonunda şehrin ışıklarını görmüştüm. Cadde de gördüğüm kadına korka korka kaybolduğu söylemiştim. O polisi arayacağını söylediğinde ona inanmayıp polisle ben konuşmuştum.

O eve hiç gitmemiştim. Hala merak ediyordum. O gün olanları polise anlatsaydım yakalanacaklardı. Belki de benim yüzümden başka çocukları da kurban ediyor olabilirlerdi. Vakit bulduğum zaman o eve bakacaktım. Evet kesinlikle bakacaktım.

Kapının açılma sesini duyduğumda gözlerimi oraya yönlendirdim. Timothy odadan çıkmıştı. Yanıma gelip bana sarıldı. Ne yaptığını anlayamamıştım. Şaşkın ifadelerle bende ona sarıldım. Onu yanıma oturtturup

''Ne oldu evlat?'' dedim. Evlat kelimesini seviyordum. Timothy'e de yakışıyordu. Yüzüme bakmayı kesip konuşmaya başladı.

''Ona ne olduğunu anlamadım. O galiba öldü. David çok kötüydü.'' deyip ağlamaya başladı. Ne dediğini anlamıyordum. O ise gözlerini çevirmiş başka yöne bakıyordu. Onun baktığı yöne doğru baktım. Yoksa Adam'a bir şey mi olmuştu. Hızlı adımlarla odaya girip etrafa bakındım. Yerde yatan Adam'ı gördüğümde ağzımdan çıkan çığlık her şeyi anlatıyordu.

Adam'ın cansız bedeni yerde yatıyordu. Ağzından kan dışında siyah bir sıvı daha çıkıyordu. Elinde erimiş duran bir şey vardı. Gözlerindeki korkunç ifadeye baktım. Sanki kurtarılmayı bekliyor gibiydi.

(Emeğe saygı açısından vote verip yorum yaparsanız sevinirim :D )

.

EVLATLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin