- 21 -

964 64 36
                                    

(Yorumlar artarsa sevinirim :) İyi okumalar :D)

Elimdeki kağıdı buruşturup yere fırlattım. Kağıt yerde yuvarlandıktan sonra mezarın başında durdu. Gözlerimi mezara diktim. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyordum.

Biz neyin içindeydik ? Hangi oyunun bir parçasıydık ? Bize verilen rol hangisiydi ? Kafamdaki sorular beynimi kemirmeye devam ediyordu. Tüm bu olanlara anlam veremiyordum. Önceden böyle şeylerin sadece filmlerde olabileceğini düşünürdüm. Şimdi ise hayatımız filmlerdeki gibiydi. Piçin teki bizimle oyun oynuyordu. Neden oynadığını da söylemiyordu ki. Bizimle ne alakası vardı ? Nasıl bir şeyin içine sürüklenmiştik ? Kim sürüklemişti ? Bunların Timothy'le ne alakası vardı ?

Mezara doğru bakıp, içimden bir küfür savurdum. Hızlı adımlarla oradan uzaklaştım. Julie'nın ayak seslerini arkamda duyabiliyordum. O da bu olanlara anlam veremiyordu. Düşüncelerimiz bozulmuştu. Kime inanacağımızı şaşırmıştık. Ama bildiğim tek bir şey vardı, bu işin peşini bırakmayacaktım.

..

Eve geldiğimizde timothy hala uyuyordu. Gördüğüm ilk yere oturdum. Julie'nın da oturmasını bekledikten sonra konuşmaya ilk ben başladım.

''O kağıtta neyin nesi?'' dedim. Onun da bilmediğini biliyordum.

''Bilmiyorum. Anlayamıyorum. Şu mektup işi kafamı çok karıştırdı.'' Kafamı evet anlamında salladım. Melborn'un ne alakası vardı ki. Belki de her zamanki saçmalıklarından biridir. Her ne kadar buna inanmasam da, inanmak istiyordum. Deli olduğuna inanmak her şeyi kolaylaştırıyordu. Ama bir yandan timothy'nin söylediklerini, yaptıklarını, evde olanları düşünüyordum. Kesinlikle haklı olmalıydı.

'' Biraz daha bekleyelim. Şimdi yapacak bir şey yok. Ben bu oyundan hiçbir şey anlamadım. '' Julie ayağa kalktı. Salonda iki tur yürüdükten sonra sonunda önümde durdu. Yüzündeki sinirli ama masum ifadesini görebiliyordum.

''Ne yani öylece bekleyecek miyiz ?'' dedi. Korktuğu belliydi. Ayağa kalkıp ona sarıldım. Artık her şey düzene girmeliydi. Mutlu olmalıydık. Sakinleşmesini bekledikten sonra

''Her şey yoluna girecek.'' deyip ona masum bir öpücük kondurdum. İkimizde yorgun olduğumuz için erkenden yattık.

..

Bugün Julie iş görüşmesine gideceği için timothy'i psikoloğa ben götürecektim. Yola çıktığımızda hafif yağmur yağıyordu. Timothy ellerini birleştirmiş, inceliyordu. Her şeyin yolunda olduğuna inanınca önüme döndüm. Bu çocuk beni fazlasıyla korkutuyordu. Ama ona bir şey belli etmekte istemiyordum. Bir yerde bir yanlışlık olduğuna inanıyordum.

Binaya geldiğimizde daha fazla ıslanmamak için hızlıca içeri girdik. Timothy yerini odanın yerini bildiğinden onu takip ediyordum. Sonunda bir odanın önünde durduğunda yalnız girmek istediğini söyledi. Ona onay verdikten sonra içeri girmesini bekledim. O içeri girince bende oradaki bekleme salonuna geçtim.

Adam'ın ağzından..

Kapı açılınca o şeytanın geldiğini gördüm. Dün olanlar yüzünden uyuyamamıştım. Bu şeytan David'a zarar verebilirdi. Dün gözleri beyaza dönüşmüştü. Bu nasıl olurdu. Açıklama bulamıyordum. Küçük çocuk beni nasıl havaya kaldırabilirdi. Evet, kesinlikle şeytandı. Ondan korktuğum için 2. seansı kabul etmiştim. Ondan kendimi korumak için ona sakin yaklaşmalıydım. David biliyor muydu ki acaba ? Ya ona zarar verirse ? Kesinlikle bunu David'a anlatmalıydım.

Küçük şeytan bana doğru yaklaşırken, olacakları görebiliyordum. Kahverengi gözleri şimdi yerini beyaz göze bırakmıştı. Üstüme geldikçe geri çekiliyordum. Tırnaklarının büyüdüğünü, yüzünün ve bedeninin değiştiğini görebiliyordum. Bu timothy değildi. Timothy'nin bedeni kaybolmuştu. Önümde duran kız bedenine baktım. Timothy'den tamamen farklıydı. Ve ondan daha korkunç görünüyordu. Ellerimin terlediğini fark ettim.

''Ki.. Kimsin sen?'' Hafifçe sırıttıktan sonra yürümeye devam etti. Artık kaçacak yerim kalmamıştı. Duvara sıkışmıştım. Tam önümde duruyordu. Yüzüne odaklandım. Uzun siyah saçları, kahverengi gözleri ve küçük bir burnu vardı. 11-12 yaşlarında olmalıydı. Gayet olgun görünüyordu. Onu gören biri yaşına 15 diyebilirdi ama daha ayrıntıya inince küçük olduğu belli oluyordu. Sol elini kaldırıp, parmaklarını saydı. Ne olduğunu anlayamadan gözümden akan kanlara baktım. Tırnağını gözüme sokmuştu. Kanlar görüntümü bulanıklaştırıyordu. Görmekte zorlanıyordum. Görebildiğim tek açı şeytanın sağ gözüydü. O beyaz yer. Bana doğru eğilip kahkaha atmaya başladı. Dünkü sesin aynısıydı. Konuşmakta zorlanıyordum. Ağzıma giren kanları umursamadan yutkundum. Titreyen ellerimle boynumdaki haç işaretini ona doğru tuttum. Şeytandan kurtulmamın tek yolu buydu.

Bir süredir gözlerim kapalı olduğundan ne olduğunu görmüyordum. Gözlerimi açtığımda şeytanın hala karşımda olduğunu gördüm. Kaçmıyordu. Sadece gülüyordu. Elimdeki haçın eridiğini görünce yere fırlattım. Bu nasıl olurdu ? Şeytan değilse kimdi? Nasıl biriydi ?

''Ki..kimsin sen, nasıl olur bu. Sen kaçmadın ama. '' dedikten sonra kahkahasını kesip bana odaklandı. Elini göğsüme koydu. Ve en son duyduğum o sözleri kulağıma fısıldadı.

'' Üzgünüm şeytan değilim. Kim miyim ? Öteki dünyadan intikam almaya gelmiş bir ruh.''

(Yorumlar artınca sevinirim. Sevinince de yeni bölüm gelir :D Dediğim gibi finale yaklaşıyoruz :D)

EVLATLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin