''Nasıl ya, nereye gider ?'' diye bağırdım. Küçük bir çocuk tek başına nereye gidebilirdi ki. Üstelik hiçbir yeri bilmiyordu. Nasıl sahip çıkamamıştı ona. Ah, nereye gitmiş olabilir ki. İçimdeki korkuyu hafifletmek için bahaneler üretiyordum. Belki su içmeye gitmiştir, bir kelebek görüp kovalamıştır ya da biri almış olabilir mi ? Ya onu kaçırdıysalar. Hemen kötü düşünmek istemiyordum. O zaman onu bulmamız lazım. Tam çocuk sahibi oldum derken bir kez daha kaybetmek istemiyordum.
David'a doğru dönüp
''Bin arabaya, her yerde onu arayacağız. Gerekirse tüm şehirde.'' deyip ön koltuğa geçtim. O da binince arabayı çalıştırıp mezarlıktan ayrıldık. Arabayı yavaş kullanıyordu. Diğer mezarlarda göz gezdirdikten sonra David'ın tarafına bakıyordum. Yarım saat boyunca 2 kere dolaşmıştık. Ama yoktu işte. Her yere bakmıştık. David arabayı farklı yöne döndürünce
''Nereye ?'' dedim. Bana bir süre cevap vermedi. Anayola çıktığımızda
''Polise haber vermeliyiz. Onlar bizden daha iyi ararlar.'' deyince önüme döndüm. Haklıydı. Biz bulamamıştık belki onlar bulabilirlerdi. Tanrım, lütfen ona bir şey olmasın. Sen onu koru.
Dualarımı Tanrıya ilettikten sonra David'a dönüp
''Önce eve gidelim. Timothy'nin bir fotoğrafı lazım olacaktır. Hem belki eve gelmiştir.'' deyince kafasını sallayıp arabayı eve doğru sürdü.
Eve geldiğimizde koşarak timothy'nin odasına çıktım. Yoktu. Hayal kırıklığı ile aşağı indim. David'ın da yüzünün asık olduğunu gördüm. Demek ki aşağıda da yoktu. Salondaki duvardan timothy'nin fotoğrafını çıkarıp çantama koydum. David beni arabada bekliyordu.
Ben biner binmez arabayı çalıştırdı.
15 dakika arabada konuşmadan durmuştuk. David kendini suçlu hissediyordu. Timothy kaybolduğundan beri ağzından düzgün bir kelime çıkmamıştı. O çok küçükken böyle bir şey yaşadığını duymuştum. Şimdi eski anılarında olduğu gibi olmasını istemiyordu. Timothy'e, ona olduğu gibi olmasını istemiyordu.
David 6 yaşlarındayken babası, karısı öldü diye kendini içkiye, kumara vermiş. Şimdi fazla hatırlamıyorum ama bir yere gitmişler. David orda kaybolmuş. 3 gün boyunca bulunamamış. Bir aile bulmuş onu, polise haber vermişler. Polis babasına teslim etmiş ama David babasıyla o günden beri konuşmuyor. 3 gün boyunca dışarıda ne yaptığını kimseye anlatmamış. Bana da anlatmamıştı. Bu konuda üstüne gitmemiştim. Eski günlerini hatırlatmak istemiyordum. Ama şimdi timothy kaybolunca sorumsuz baba olduğunu düşünüyordu. Kendi babasına benzemek istemiyordu fakat şimdi ise ona benzediğini düşünüyordu. Hayır, David iyi bir babaydı ve her zaman öyle olacaktı.
Ona doğru dönüp
''Bu senin suçun değil. Kendini suçlamayı kes.'' dedim.
''Ona sahip çıkamadım. Sorumsuz babamın oğluyum, bu değişmeyen bir gerçek. Ya onu bulamazsak ?'' dedi. Onu üzgün görmeye dayanamıyordum.
''Hayır, sen ideal bir babasın. herkesin isteyebileceği bir baba. Onu bulacağız merak etme. Muhtemelen bir şeyler bakmak için dolaşırken kaybolmuştur. Kendini suçlama hayatım, tamam mı?'' dedim.
''İyi ki varsın '' deyince uzanıp onu öptüm.
Polis departmanının önüne gelince arabadan inip, içeri girdik. Kalabalık olduğu için danışma bölümüne gidip, kayıp olayını anlattık. Bizi müdüre doğru yönlendirdi. Müdür lafını duyunca iğrendim. Müdür kelimesinden Melborn yüzünden nefret etmeye başlamıştım.
2 kat yukarı çıkıp müdürün odasını aramaya başladık. Bulunca kapıyı tıklatıp içeri girdik. Gri tonlarında döşenmiş odada loş bir ortam vardı. Oda küçüktü ve boğucuydu. Pencerelerin kapalı olduğunu fark edince açmak için izin istedim. Beni onaylayınca camı sonuna kadar açıp, gerginliğimi dışarı attım. Serin hava yüzüme doğru çarpınca, biraz olsun rahatlayabilmiştim. Oradan ayrılıp David'ın yanındaki koltuğa oturdum. Müdür olayı anlatmamızı isteyince David söze başlamıştı.
''Evlat edindiğimiz bir çocuk vardı. Adı timothy. Bugün onu da alıp mezarlığa gittik...'' diye olayı anlatmaya devam etti. Müdürün değişen yüz ifadelerine bakıyordum. David söyleyeceklerini bitirdikten sonra gerekli olan bilgileri de tamamlayıp fotoğrafı da verdim. Müdür evde beklememizi söyleyip, bizi eve gönderdi.
İkimizde yorgun olduğumuz için erkenden uyuduk. Yatakta dönmelerimden sonra anca uyuyabilmişim. Sabah kalktığımda David yanımda yoktu. Salona geçtiğimde, onu elindeki telefonu yerine bırakırken gördüm. Muhtemelen tüm gece uyumamıştı. Beni fark edince
''Timothy'i bulmuşlar'' deyince olduğum yerde kaldım. Tepki veremiyordum. Timothy'i bulmuşlardı. O yaşıyordu. David'ın beni dürtmesiyle kendime geldim. Sevinçten ağlamak buydu sanırım. Gözümden akan yaşları elimin tersiyle silip, sevinçten kahkaha atmaya başladım.Tanrıya şükür bulunmuştu. Hemen üstümüzü değiştirip arabaya bindik.
Yol bitmek bilmemişti. Polis Departmanının önüne geldiğimizde içeri girdik. Polis memurlarından birinin yanında timothy'i gördüm. David benden önce atılıp onu kucağına alıp döndürmeye başlamıştı bile. Yanlarına gidip timothy'e sımsıkı sarıldım. İyi ki bulunmuştu. Polislerin yaptıklarını unutmayacaktı. Tanrı onları korusun.
Uzun süre hasret giderdikten sonra timothy'i polis memurlarına bırakıp müdürün odasına çıktık. Müdür de bizi bekliyordu sanırım. Daha içeri girmeden camdan bize gelin işareti yaptığını gördüm. İçeri girip eski yerlerimize oturduk. Müdür oturmamızı bekledikten sonra konuşmuştu.
''Timothy'i polis memurlarından biri bulmuş. Babaannesinin mezarında dua ederken ilerde uyuyan bir çocuk görmüş. Önce yanına gidip onu uyandırmış. Yüzünü net görünce kayıp olan çocuğa benziyor diye düşünüp merkeze getirmiş. '' deyince ikimizde şok olmuştuk. Nasıl giderdi oraya? Nasıl ve ne ile ? Tek başınaymış. O zaman nasıl gitti kendi başına ? Hem de mezarda uyuyakalmış. Nasıl başka mezarlığa gider, orda uyur aklım almıyordu. Üzerimdeki şok biraz geçince müdüre dönüp
''Peki bu mezarda kim yatıyormuş?'' diye saçma bir soru yönelttim. Bir süre alnını kaşıdıktan sonra
''Polis memuru mezar taşı olmadığını söyledi. Ama biz emin olmak için bir kez daha gittik. Gerçekten de yoktu. Fakat mezarın boyu normal bir insana göre küçük. Yani bir çocuğa ait olabilir.''
(Emeğe saygı açısından vote verip yorum yaparsanız sevinirim :D )
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVLATLIK
Misteri / ThrillerAnnelik duyguma sahip çıkamayıp çocuk edinmiştim. Hepsi benim hatamdı. Belki de vazgeçseydim tüm bunlar başıma gelmeyecekti. Yoksa tüm olanlar kader miydi ? David hepsi benim hatam umarım beni affedersin. Tanrı seni korusun.