HERKESE MERHABA AÇIKLAMAYI BURAYA YAZDIM ÇÜNKÜ DAHA DİKKAT ÇEKECEĞİNİ DÜŞÜNDÜM ÖNCEKİ BÖLÜMDE SINIRI YÜKSELTTİM VE DOLMASI BİRAZ VAKİT ALDI AYRICA 100 KİŞİNİN OKUYUP 12 KİŞİNİN BEĞENMESİ BENİ BİRAZ ÜZDÜ EĞER HİKAYEYİ SEVİYORSANIZ VE DEVAM ETMEMİ İSTİYORSANIZ BUNU OYLARINIZLA BELLİ ETMELİSİNİZ AYRICA OYLARINI VERMEYİ UNUTMAYAN OKUYUCULARIMI SEVİYORUM HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM YORUMLARINIZDANDA ÇOK MEMNUNUM BENİ ÇOK MUTLU EDİYORSUNUZ TEK SÖYLEMEK İSTEDİĞİM HİKAYEYİ OKUMAYA DEVM EDİP OY VERMEYEN İNSANLARDAN FİKİRLERİNİ BELİRTMELERİNİ İSTİYORUM DAHA FAZLA UZATMAYAYIM SINIR 12 VOTE YENİ BÖLÜME OY VERMEYİ UNUTMAYIN!!! :)
ÖNERİ:BU BÖLÜMÜ OKURKEN HAREKETLİ BİR ŞARKI AÇABİLİRSİNİZ!!!
Bana tokat atacakken elini tuttum. Gözlerinden alev çıkacak gibiydi. Yine de bu beni biraz olsun etkilemedi. "Bunu yapmak istemezsin." Avucumdan bileğini çekip sinirle soludu. Bir şey yapma ihtimali yoktu. Denerdi ama sonucun ne olacağını ikimizde biliyorduk. Sinirle bir çığlık atınca şaşkın bir gülümseme yüzüme yerleşti. Neredeyse kahkahalarla gülecektim. Victoria topuklarını yere vura vura merdivenleri çıkmaya başladı. Ortam gerilmişti ama ben bu durumun aksine yeterince neşeliydim. "O sanırım gelmiyor." deyip Victoria'yı gösterdim. Herkes bana onlara tokat atmışım gibi bakıyordu ama aldırış etmedim. Gerçekleri söylemek hiçbir zaman hoş karşılanmazdı zaten. "Biz gidiyoruz, değil mi?" Dean ve Gabriel yerlerinden kalktılar. En kolay eski hallerine dönenler onlar olmuştu. İkiside bana gülümseyip kapıya doğru yürüdüler. "Evet, hadi gidelim." Bende arkalarına takılıp takip ettim. Biz kapıya doğru yürürken Justin şaşkındı. Talbot'ta bazı şeylerin yüzüne vurulmasından rahatsız görünüyordu. Aldırış etmeden dışarı çıktık ve onların gelmelerini bekledik. Birbirlerine öldürücü bakışlar atıyorlardı. "Hangi bara gidiyoruz?" Justin bana doğru geldi ve kolumdan tuttu. Beni arabasına doğru çekiştirirken neşeli halim dağıldı ama Victoria gibi titreyecekte değildim. Sıkkın bir halde beni sürüklemesine izin verdim. "Bu önemli değil. Sen benimle geliyorsun." Arabanın yanına gelince kapımı açtı ve gözleriyle binmem için işaret etti. Koltuğa yerleşip kollarımı göğsümde birleştirdim ve onun arabaya binişini izledim. Kapıyı çarpmasından sinirli olduğu belli oluyordu. Camdan eve bakarken arabanın çalışmadığını farkettim. Justin'e dönüp baktım. Hareketsiz şekilde direksiyona bakıyordu. Elimi gözünün önünde salladım. "Gitmiyor muyuz?" Bana dönüp baktı. Sanki söylediklerim anlamsız gibi kaşlarını çattı. Elimi gözünün önünde çekip kucağıma koydum. Bakışlarındaki ifadeden ciddi anlamda bir şeyi merak ettiğini anlamak mümkündü. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" Yerimde hareketlenip ona doğru döndüm. Bunun cevabı basitti. Onlar pis oynuyorlardı ve bende onlara ayak uyduruyordum. Bu iş böyle yürüyecekti. "Sadece ortama ayak uyduruyorum." Hala gülümsüyor olmam sinirlerini daha da bozuyordu ve sanki beni gözleriyle öldürecek gibi bakıyordu. Aldırış etmeden önüme döndüm. O da arabayı çalıştırdı. Yolda ilerlerken cama başımı yaslayıp karanlıkta parlayan ışıkları izledim. Arabanın hızıyla görüntüler kayıyor ve bulanıklaşıyordu. Yol boyunca ikimizde düşüncelerimizle başbaşa kaldık. Araba yavaşlamaya başayınca geldiğimizi anladım. Justin inmeden hızlıca arabadan inip kapıyı sertçe çarptım. Gelmesini beklemeden içeriye girdim. Saat fazla geç değildi ama bardakilerin geneli kafayı bulmuşlardı. Aldırış etmeden Dean ve Gabriel'i aramaya başladım. "Hey! bebeğim." Sesle birlikte arkama döndüm. Kim olduğunu bilmediğim çocuk ayakta durmakta zorlanıyordu. Yüzünde kontrol edemediği gevşek bir gülümseme vardı ve sanırım salyası akıyordu. "Ben sana fazla gelirim." deyip arkamı döndüm. Gidecekken kolumdan tuttu. Önce kolumu sıkan parmaklara ardından sahibine baktım. "Ben kırmadan önce çek elini." Sarhoş olduğunun farkındaydım ama ileri gitmeye başlıyordu. Ayrıca tahammül edilecek bir tipe benzemiyordu. Tanımadığım bir herife sadece sarhoş olduğu için ilgi gösterecek değildim. "Buradan başka bir yere gitmeye ne dersin?" Kolumu hızlıca geri çekmemle sendeledi. Kalabalığın arasında olduğumuz için insanlar onu ittirip duruyordu. "Bence sen gitmelisin. Yoksa kendini hastanede bulacaksın." Sahte bir bir şekilde gülümseyip arkamı döndüm. Kolumu tekrar tutunca yumruk atmak için elimi sıktım. "Vahşisin, bunu severim." Tam arkamı döndüğüm sırada Justin çocukla aramıza girdi. Onu yakasından tutup kulağına doğru yaklaştı. Kolum çocuğun parmakları arasından kurtulunca silkeledim. Justin'in ne dediğini anlamaya çalışıyordum ama müzik ve insanların gürültülerinden duyamıyordum. Justin çocuğun yakasını bırakıp tişörtünü düzeltti. Çocuk donuk suratıyla Justin'e bakıyordu. "Beni anlamana sevindim." Justin bana döndü. Bu sefer onun parmakları koluma dolandı. Kesinlikle moraracaktı. Sıkmadan tutsalar olmuyor muydu? "Benimle gel. Nerede olduklarını biliyorum." Önden ilerlerken kalabalığı ittirerek onu takip ettim. Dean ve Gabriel içkilerini almış muhabbet ediyorlardı. Onları görünce yanlarına gidip yüksek sandalyeye oturdum. Dean bana baktı. "Neredeydiniz?" Müzikten dolayı biraz yüksek sesle konuşuyordum. Bir şeyler söylerken birbirimize doğru eğiliyorduk. "Önemli değil. Sadece biraz oyalandık." Dean'in kulağına doğru eğildim. O da bana yaklaşıp söyleyeceğim şeyi bekledi. "Bana içki alır mısın?" Sözlerimle dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Sandalyesinden kalkıp elindeki bardağı masaya bıraktı. "Ben şimdi geliyorum." deyip masadan uzaklaştı ve bara doğru ilerledi. Kendimde bir şeyler alabilirdim ama kısacık yolda bir salakla daha uğraşmak istemiyordum. Masum insanları dövmekten hoşlanmıyordum ve canımı yakmaya kimseye saldırmamıştım ama bu fikrimi değiştirmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Hem bir yurmuktan kimse ölmezdi.Justin hala biraz sinirli görünüyordu. Kaşlarını çatmış ve konuşmuyordu. Onu karışık kafasıyla bırakıp geri planda kalmaya karar verdim. "Hadi dostum, neden burada duruyorsun?" Justin gözlerini telefonundan kaldırıp Gabriel'e döndü. Kaşlarını çatmış, sanki başka bir ortamdan aramıza katılmış gibi alakasız duruyordu. "Ne?" Gabriel'in dediğini duymadığı belliydi. Gabriel duyması için ona doğru eğilip yüksek sesle tekrar etti. "Dostum, sen iyi misin? Neden burada duruyorsun gidip kendine içki al ve bir kız bul." Bu kadar fazla seks konuşulması mide bulandırıcı geliyordu ya da rahatsız edici ya da--- iğrenç işte. Justin oturduğu sandalyeden kalkıp sırıttı. Birilerini becerme düşüncesi moralini yerine getirmiş olmalıydı. Aldırış etmeden masaya doğru yaklaşan Dean'e baktım. Yanıma oturdu ve bana elindeki içki bardağını uzattı. "Sonra görüşürüz." Justin kalabalığın arasına karıştı. Dean'in getirdiği içkiden bir yudum aldım. Alkol boğazımı yakmadı bile. Bardağı masaya bırakıp onunkine uzandım. "Dalga mı geçiyorsun? Meyve suyu getirseydin." Küçük bir kahkaha attı. İçkiyi vermeyecek gibi oldu ama karnına dirseğimle vurunca bardağı bıraktı. "Büyük oynamak mı istiyorsun?" Ona doğru döndüm ve imalı bir şekilde gülümsedim. Davetkar sesi birlikte yapabileceğimiz eğlenceli şeyler olduğunu belli etti. "Ben her zaman büyük oynarım. Korkuyor musun yoksa?" Elimdeki viskiden büyük bir yudum aldım. Bardağı masaya bırakacakken Dean elimden kaptı ve başına dikti. İçki boğazından kayarken ademelması kıpırdadı. Yüzünü alkolün keskinliğiyle buruşturup boşalan bardağı masaya çarptı. "Bu bir meydan okuma mı?" Şimdiden sesi hafifçe yayılmıştı ve kelimeleri yuvarlamaya başlamıştı. "Kesinlikle öyle." Gabriel araya girdi. "Aklımda bir fikir var. Shot yapmaya ne dersiniz? Yarışırız. Ayakta kalan kazanır. Var mısınız?" Gabriel'in fikri yüzümdeki gülümsemenin büyümesine neden oldu. Dean hemen cevap verdi. "Varım." İkiside bana bakıp cevabımı beklediler. Herkes bu kadar hevesliyken onları kırmak uygun olmazdı. Sırıtıp yerimden kalktım. "Elbette varım ama sizin adınıza üzgünüm çocuklar, kaybedeceksiniz." deyip iddaalı bir şekilde konuştum. Yere yığıldıkları zaman çok gülecektim. Birlikte bara gittik ve sandalyelere oturduk. Tekila şişesini isteyip bardaklara doldurduk. Tuzu ve limonu hazırladıktan sonra hepimiz birbirimize baktık. Herkes sırıtıyordu. Saymaya başladım. "1...2...3" Herkes bardakları kaldırdı ve tokuşturduktan sonra içkileri içtik ve bitince bardakları bıraktık. Hepimizin suratında saçma bir gülümseme ve garip bir ifade vardı. İçki boğazımızı yaktığı için sertçe yutkunduk ve limonları ısırdık. Bardaklara tekrar içki doldurduk ve aynı şekilde tekrar içtik. Daha herhangi birşey olmuyordu. Sadece rekabet ilerledikçe halimize gülüyorduk. Bardakları tekrar tekrar doldurup içtik ve dakikalar geçtikçe ayakta durmamız zorlaşıyordu. Aslında ayakta duramayanlar onlardı. Benim sadece biraz başım dönüyordu. Ellerindeki bardakları tezgaha bıraktılar ve kafalarını dik tutmaya çalıştılar. Bu hallerine gülüyordum. Şişede kalan son içkiyide bardağa koyma gereği duymadan şişeden içtim. Şişe bitince tezgahın üzerine bıraktım. Ellerimle omuzlarına birkaç kez yavaşça vurdum. "Yanlış rakip seçtiniz çocuklar. Bence süt içmelisiniz." Arkamı dönüp onları orada bıraktım. Daha saat fazla geç değildi ve buraya eğlenmeye geldiysem bunun bölünmesine izin vermeyecektim. Hareketli parçalar enerjimi yerine getiriyordu. Piste gidip dans etmeye başladım. Tek başıma dans edip saçımı savururken yanıma biri yaklaştı. Dansta bana eşlik etmeye başladı ama fazla iyi değildi. Belki de o kadar içkiden ben kötüydüm. Ona doğru yaklaşıp kollarımı omuzlarına koydum. Müzikten beni duyması zordu ve içki boğazımı bu kadar yakmışken bağırmaya niyetim yoktu. Kulağına doğru yaklaştım. "Berbatsın." Geri çekildiğimde umursamadığını belli eden bir bakış attı. "Fazla mı içtin?" Sarhoş olmadım ama başımın dönmesi dengemi kaybetmeme neden oluyordu. "Evet." Bu kez o bana yaklaştı ve kulağıma eğildi. Konuşurken nefesini kulağıma doğru üflüyordu. "Başka bir yerde devam edebiliriz. Seni evime götürebilirim." Sesi fısıltı gibi ve seksiydi. Başımı geriye çekip yüzüne baktım. Masumca gülümsedim. Yaptığı teklifi kabul ettiğimi düşünüp kolunu belime sardı. Elini biraz kalçama doğru getirdi ve sıktı. Hızlıca kolunu tutup sırtına doğru çektim ve boynundan onu kendime doğru çektim. "Fazla içtim ama senin gibi bir piçle yatacak kadar değil." Sırtından onu sertçe ittirdim. Bu bazı insanlara çarpmasına neden oldu. Ben arkamı dönüp giderken birkaç küfür savurduğunu duyabiliyordum. Aldırış etmeden kapıya doğru ilerledim. Dışarı çıkınca serin rüzgarın yüzüme çarpmasıyla ürperdim. Ellerimi göğsüme doğru çekip kollarımı ovuşturdum. Barın etrafı boş olduğu için sessizdi. Yerdeki taşlara tekme atıp oynuyordum. Sessizliğe müzik dışında birşeyin daha eşlik ettiğini duydum. Birilerinin konuşmalarını ve mırıltılarını duydum. Sesin geldiği tarafa baktım ama fazla birşey göremedim. Yaklaştıkça sesin Justin'in arabasından geldiğini anladım. Uzaktan farkettirmeden baktım ve bakmamış olmayı diledim. Justin bir kızı beceriyordu. Bu midemi altüst etmişti. O kadar içkinin üstüne bu mide bulandırıcı görüntü berbattı. Kafamı çevirip bara doğru yürüdüm ve gördüklerimi unutmaya çalıştım. Kapıdan içeri girdim ve bunaltıcı hava tekrar etrafımı sardı. Gabriel ve Dean'in nerede olduklarına bakmaya başladım. İnsanları ittirip kendime yol açıyordum. Dans eden topluluğun arasında değillerdi. Masaların olduğu tarafa baktığımda orada da yoklardı. En son onları barda bırakmıştım. Barmenin yanına gittim. "Burada iki çocuk oturuyordu. Nereye gittiler?' Barmen bardakları silmeye devam ederken bir yeri işaret etti. "Bir anda kalkıp lavaboya gittiler." Başımı sallayıp lavaboya doğru ilerlemeye başladım. Başka gidecekleri bir yerde yoktu. Lavabonun önüne gelince onları çağırmanın bir yolunu düşündüm. Tam içeriden biri çıkarken kolunu tuttum. "İçeride iki çocuk gördün mü? Biraz sarhoşlar---" Lafımı bitirmeme izin vermeden cevap verdi. "Evett, kusuyorlar." Suratını buruşturup yanımdan ayrıldı. Nasıl bu kadar hassas mideli olabiliyorlardı? Ne olduğuna bakmadan kapıyı hızlıca açıp lavoboya girdim. Şansıma kimse yoktu. Sadece Gabriel ve Dean vardı. Onları görmüyordum ama burada olduklarını kabinlerden gelen seslerden anlayabiliyordum. "Hadi, siz çocuk musunuz? Bu kadar hassas olduğunuzu söyleseydiniz bu işi hiç yapmazdık." Tuvalette bir ileri bir geri gidip çıkmalarını bekliyordum. Sesler kesilince başımı kabinin kapısına çevirip baktım. Kapılar açılınca ikisi de sırayla dışarı çıktılar. Terlemişler ve bitkin görünüyorlardı. Başımı sallayıp dua eder gibi yukarı baktım. Gerçekten neden ben? Yüzlerini yıkadıktan sonra kapıya doğru yürüdüler. Bende arkalarından gittim. Birlikte tuvaletten çıktık. O sırada biri tuvalete giriyordu. Erkekler beni tuvaletinden çıkarken görünce kaşlarını çatıp baktı. Omuz silktim ve kafamı başka bir yöne çevirdim. Dean ve Gabriel kalabalığın arasından geçip dışarı çıktılar. Bende arkalarından gidip dışarı çıktım. "Bana anahtarı verin." Elimi uzattım. Gabriel cebinden bir anahtar çıkarıp elime bıraktı. Anahtarı sıkıp arabaya doğru yürüdüm. Kilidi açıp bindim ve onlarında binmelerini bekledim. Biraz yavaş hareket ediyorlardı. Arabaya bindikten sonra anahtarı kontağa yerleştirip arabayı çalıştırdım. İkisi de arka koltuğa oturmuştu. Gözlerini kapatmış dinleniyorlardı. Gaza basıp bardan uzaklaştım. Boş yoldaki karanlığı arabanın farlarıyla aydınlatıyordum. Muhtemelen Dean ve Gabriel sızmışlardı. Dikiz aynasından onlara baktım. Birbirlerinin üzerine bacaklarını uzatmışlar, ağızları açık uyuyorlardı. Gözümü tekrar yola çevirip eve doğru sürmeye devam ettim. Yolda polis olmamasını diledim çünkü bende fazla içmiştim ve onlar sarhoş olmadığıma inanmazlardı. Kısa sürede eve varmak için ara sokaklara girdim. Saatin geç olması ve yolların boşluğu eve çabuk varmamı sağlamıştı. Arabayı durdurup anahtarı aldım. Arabadan çıkmadan arkaya döndüm. "Uyanın!" Biraz kıpırdandılar ama aldırış etmeden uyumaya devam ettiler. Pozisyonlarını çok komik bulduğum için telefonumu çıkarıp bir fotoğraf çektim. Onlar görmeden telefonu tekrar cebime koydum. "UYANIN HEMEN!" Sesimi yükselttiğim için hızlıca başlarını kaldırıp etrafa baktılar. Nerede olduklarını ya da neler olduğunu merak ettiklerini varsaydım. "Eve geldik. O koca kıçlarınızı kaldırın ve içeri gidin. Sizi taşımak istemiyorum." Homurdanarak arabadan indiler. Ben de arkalarından indim ve eve doğru yürüdüm. Ayakta durmakta zorlandıklarından cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Onları beklemeden içeri girdim. Girdikleri gibi hiçbirşey demeden yukarı kata doğru çıktılar. Kapıyı kapatıp anahtarı kenara bıraktım. Üzerimdeki ceketi çıkarıp koltuğun kenarına bıraktım ve derin bir iç çektim. Geniş koltuğa oturup başımı arkaya doğru yatırdım. Ayaklarımı da karşıda duran sehpaya uzattım. Kollarımı göğsümün altında birleştirip gözlerimi kapattım. Gerçekten yorulmuştum ama iddaayı kazanmıştım. Bunun sonucunda onlardan bir şey isteyebilirim. En azından dalga geçerdim. Beni fazla hafife almışlardı. Yorgunluk beni ele geçiriyordu. Yukarı odama çıkabilirdim ama onu bile yapmak zor geliyordu. Tam uykuya dalmak üzereyken kapının çarpmasıyla yerimden sıçradım. Gelen Justin'di. Keyfi pek yerinde görünmüyordu. Arabada ki kız onu memnun etmemiş olmalıydı. Onları görmüş olduğum için lanet ettim. "Neden daha nazik olmuyorsun? Yukarı da uyuyorlar." Söylediklerim saçmaymış gibi kaşlarını kaldırdı. Başımı iki yana salladım. "Herneyse." Ceketini çıkarıp benimkinin yanına fırlattı. Karşımda ki koltuğa oturup gevşedi. Ayaklarımı sehapadan çekip yerimden kalktım. Merdivenlere doğru yürüdüm. Ben kalkınca başını kaldırıp beni izledi."Nereye gidiyorsun?" Gideceğim tonlarca yer varmış gibi böyle bir soru sorması istemsizce gülmeme neden oldu. "Neden gülüyorsun?" Ona doğru döndüm ağırlığımı bir ayağıma verdim. Bunları yaparken gözleri üzerimden ayrılmadı. "Gidebileceğim kaç yer biliyorsun? Odama gidip uyuyacağım. Zafer beni yordu." Tekrar ona arkamı döndüm ve merdivenleri çıkmaya başladım. 'Ne zaferinden söz ediyorsun?' Ona bakma gereği duymadan cevap verdim. 'Yarın Dean ve Gabriel'e sor anlatmaktan mutluluk duyarlar.' Bir elimi kaldırıp hoşçakal anlamında bir kez salladım.Odama girip kapıyı tekrar kapattım.Yeterince yorgundum ve şuan aklımda sadece yumuşak yatakta güzel bir uyku çekmek vardı.Üzerimdekilerle yatamayacağım için hızlıca çıkarıp kenara bıraktım.Üzerime rahat birşeyler giydikten sonra direk yatağa girdim ve örtüyü belime kadar örttüm.Gözlerimi kapatıp içkininde verdiği rahatlıkla uykuya daldım.(JUSTIN'İN GÖZÜNDEN)Bu gece sıkıcı geçmişti.Özellikle Victoria'nın Colt'la yattığını öğrendiğim an.Victoria s*kimde bile değil ama benimle eğleniyorken başkalarınıda tatmin etmesi rahatsız edici ama bir sürtükten ne bekleyebilirim.Koltuktan kalkıp mutfağa gittim.Bir bardağa viski doldurduktan sonra şişeyi yerine bırakıp odama çıktım.Ev fazlasıyla sessizdi.Bu iyi çünkü benimde yapmak istediğim ılık bir duş alıp uyumaktı.İçkiden büyük bir yudum alıp bardağı kenara bıraktım.Banyoya gidip üzerimdeki kıyafetlerden kurtuldum.Suyu açtım ve altına girdim.Duş gerçekten insanı fazlasıyla rahatlatıyor.Üzerimdeki negatif enerjiden ve kirden kurtulduktan sonra suyu kapattım ve havluyu alıp belime sardım.Saçımdan sular damlıyordu.Odama yürüyüp dolaptan beyaz v yaka bir tişört ve gri bir eşorfman aldım.Havluyu belimden attım.Boxer'ımı giydikten sonra kıyafetleride giyip yatağa oturdum.Kenara bıraktığım içkiyi alıp bitirdim ve bardağı geri bıraktım.Yatağa yatıp gözlerimi kapattım.İçkininde etkisiyle güzel bir uyku çekeceğim.(RUBY'NİN GÖZÜNDEN)Boş bir depodaydım.Kimse yoktu.Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. 'Ruby' Birinin adımı söylemesiyle sesin geldiği yöne döndüm.Alexander yerde yatıyordu.Acı çekiyordu.Yanına doğru koştum.Yüzünün kanlar içinde olduğunu ve kaşlarının çatık olduğunu farkettim.Yanına varınca eğildim.Yüzünü ellerim arasına aldım. 'Hey!!! hey bana bak' Dediklerimi yapmıyordu. 'Hadi buradayım aç gözlerini.' Gözlerini açtı ama bana bakmıyordu. 'Dur yapma.' Ne olduğunu anlamadım.Arkamı döndüğümde Derek yüzündeki pis sırıtma ve elindeki silahla Alexander'a bakıyordu.Elleri kanlıydı ve kanın Alexander'a ait olduğunu anlamak zor değildi. 'Bunların hepsi ablanın suçu.Senin başını belaya sokan o.' Alexander ne olduğunu,Derek'in ne dediğini anlamamıştı. 'Neden söz ediyorsun.Ruby'i buna karıştırma.' Derek keskin bir kahkaha attı. 'Hayır hepsi onun suçu.Onu tanımıyorsun değil mi?' Alexander hala olanları anlamaya çalışıyordu.O sırada Derek elindeki silahı Alexander'a doğrulttu.Yerden hızla kalkıp Alexander ve Derek'in arasına girdim. 'Ona dokunma.Sakın.Sakın ona dokunma'. 'Ruby sana ihanet etti.Seni ölüme terk etti.' Kimse dediklerimi duymuyordu. 'DUR YAPMA ONUN BUNUNLA BİR ALAKASI YOK.EĞER BUNU YAPARSAN,EĞER O TETİĞİ ÇEKERSEN SENİ ÖLDÜRÜRÜM.ONA BİRŞEY OLURSA SENİ GEBERTİRİM.BENİ ANLADIN MI?LANET OLASICA' Bağırıyordum ama kimse beni duymuyordu.Hiçbirşey yapamadım.Elimden hiçbirşey gelmiyordu.İkiside beni görmüyorlardı.Sesimi duymuyorlardı.Derek'in gözleri simsiyahtı.Gözlerinde öfke ve zevk vardı.Durmadı.Tetiği çekti.Arada ben vardım ama kurşun bana denk gelmedi.Sanki bir ilüzyon gibiydim.Bir hayalet.Kurşun içimden geçti ama olan daha kötüydü.Alexander vurulmuştu.Silah sesi hala kulaklarımda yankılanıyordu.Kurşunun bana denk gelmiş olması şuan en çok istediğim şeydi.Ölmeyi dilemiştim.Kardeşim yerine ölmeyi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Crime
Fanfiction'Neden yaptın? Neden canımı yaktın? Neden şimdi peşimden geldin?' Göğsüne vurarak konuşmaya devam ediyordum. 'Neden benimle ilgileniyorsun?' Justin bağırdı. 'Çünkü seni seviyorum.Anladın mı? Kendime engel olamıyorum ve yanında...