Hızlıca gözlerimi açtım. Kalp atışlarımı hissediyordum ama bu sessizlikte tek duyduğum Derek'in söyledikleriydi. Rüyamdaki boğuk ses kafamda yankılanıyordu.
"Ruby sana ihanet etti. Seni ölüme terk etti!" Yataktan kalkıp banyoya gittim. Ellerimi musluğun kenarlarına koyup aynadaki halime baktım. Gözlerim kıpkırmızıydı, terlemiştim. Yanaklarım ıslaktı. Ağladımı anladım. Musluğu açıp soğuk suyu yüzüme çarptım. Başımı kaldırıp tekrar aynaya baktım. Derin nefesler alıp kalp atışımı normale döndürmeye çalıştım. Havluyu kenardan alıp yüzümü sildim. Odama geri döndüm. Hala yorgundum ama uyumak istemiyordum. Tekrar aynı kabusu görme düşüncesi midemin burkulmasına neden olmuştu. Camdan dışarı baktığımda güneş hala doğmamıştı ama hava aydınlık görünüyordu. Odadan çıkıp sessizce merdivenleri indim. Kısa koridoru geçip bahçe kapısını açtım ve dışarı çıktım. Hamağa doğru yürüdüm. Hava biraz serindi. Kollarımı ovuşturup ısıtmaya çalıştım. Çimlerin üzerinde çıplak ayaklarımla ilerledim ve hamağa oturdum. Ayaklarımı uzatıp başımı ellerimin üzerine koydum. Hava karanlık olmadığı için yıldızlar yoktu. Onun yerine sonsuz bir gökyüzü vardı. Gökyüzü mavi ve gri renklerden oluşuyordu. Sonsuzluğa doğru bakarken rüyamda duyduğum sesler hala kulaklarımda yankılanıyordu. Gökyüzüne bakıyordum ama gördüğüm tek şey yerde yatan Alexander'dı. Gözlerimi birkaç kez kırptım ve gördüklerimi unutmaya çalıştım. Kimsenin bir kardeşim olduğundan haberi yoktu. Bu nedenle onu bulup ona zarar veremezlerdi. Alexander hala doğup büyüdüğümüz yerde, eski evimizde yaşıyordu. Küçüklük anılarımızı ve gülüşmelerimizi hatırladıkça içimdeki karanlık yok oluyor, yerini huzura bırakıyordu. Hatıralarımın verdiği huzurla gözlerimin kapanmasına izin verdim.
(JUSTIN'İN GÖZÜNDEN)
Telefonum çalmasıyla homurdanarak uyandım. Komodine uzanıp telefonu aldım. Sırt üstü gözlerim kapalı şekilde yatarken telefonu açıp kulağıma götürdüm. Uykuyla uyanıklık arası bir noktadaydım.
"Ne?" Sesim kalınlaşmış ve boğuk çıkmıştı.
"Dostum, benim, Michael." Nefesimi burnumdan verip sıkıntıyla iç çektim. Sabahın köründe acil bir şey olmadıkça kimse aramazdı. Michael hariç tabi.
"Ne istiyorsun?" Gözlerimi açıp yerimden doğruldum. Elim saçlarım arasında gezindi.
"Sana bir haberim var." Bu çocuğun saat kaçta kalktığını tahmin edemiyordum. Sesi sanki gün ortasındaymışız gibi dinç geliyordu.
"Beni uykumdan uyandırmana değecek bir şey olursa iyi olur." Kahkaha atıp bir şeylerle uğraşmaya devam etti.
"Derek gitmiş." Gözlerimirileşti ve sırtım dikleşti. İşte bunu beklemiyordum. Uyandırdığına değmişti.
"Nasıl gitmiş? Nereye?" Gitmesi iyiydi ama tamamen ortadan yok olacak değildi. Bir taraf yok olmadan kimse gitmezdi. Özellikle Derek. Pisliğin teki olduğu konusunda tartışmaya gerek yoktu ama inatçı ve kararlı bir tip olduğuda ortadaydı.
"Bilmiyorum dostum. Sadece gittiğini öğrendim." Başımı salladım ama bunu göremeyeceğini hatırlayınca kısa bir yanıt verdim.
"Bu iyi oldu." Beni onayladığını belirten bir ses çıkardı. Derek'i seven insan yok denecek kadar azdı. Yine de kimse onunla uğraşma zahmetine girmemişti.
"Haklısın. Her neyse bir ara görüşelim." Yataktan kalkıp telefonu diğer kulağıma geçirdim.
"Bugün istersen görüşebiliriz. Evime gelirsin ve bir şeyler yaparız." Teklifimi kabul edince telefonu kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Crime
Fanfiction'Neden yaptın? Neden canımı yaktın? Neden şimdi peşimden geldin?' Göğsüne vurarak konuşmaya devam ediyordum. 'Neden benimle ilgileniyorsun?' Justin bağırdı. 'Çünkü seni seviyorum.Anladın mı? Kendime engel olamıyorum ve yanında...