Sessizlik.İstediğim sadece biraz sessizlik ve kendimle başbaşa kalıp düşünmek.
İçimi içime boşaltmak.
Kendimi resetlemek.İçimdeki düşünce fırtınasını biraz olsun dindirmek.
"Buğlem!"
Annemin seslenişiyle kafamı kahvaltı tabağımdan kaldırıp ona baktım.
"Kaç kere seslendim duymuyor musun?Kukuman kuşu gibi ne düşünüyorsun sürekli anlamıyorum ki.Yaşıtların gibi olsana biraz dışarı çık, gez, dolaş, eğlen."
Ah.Düşünmenin kötü birşey olduğunu savunan insanların arasındaki ne kadar sağlayabilirim ki tüm bu istediklerimi.Bazen konumumu unutup hayallere dalıyorum.Ben Buğlem Lina Özer'im.Hayatımın tek gayesi eğlenmek, gezmek tozmak olmalı.Düşünmek zengin işi değil.Hele zengin genç işi hiç değil(!).
"Ben böyle mutluyum anne."
Cevabım kısa ve itiraz istemez tondaydı.Ama tabiki annemi memnun etmedi.Kahvaltımla oynamayı bırakıp 'afiyet olsun' diyerek kalktım masadan.Arkamdan annemin söylenmelerini duydum odama ulaşana kadar.Her zamanki şeyler olduğundan zerre önemsemedim.Kendimi yatağıma atıp yıldızlarla donattığım tavanımı izlemeye başladım.
Yıldızları seviyorum.
Hatta insan yerine ne olmak isterdin sorusuna(ne kadar saçma bir soruda olsa) verebileceğim tek cevaptır yıldızlar.Parlak,göz kamaştırıcı ve ulaşılmazlar.Ve ne kadar milyon tane görünselerde yalnızlar.
Birbirlerine çok uzaklar.
Benim gibi.
Kalabalıklar içinde yalnızım.Bir yerde okumuştum 'İnsanlar arasındaki en uzak mesafe, aynı düşünmeyen iki kafa arasındaki mesafedir'.Benimki de o hesap.Annemle babamla bile aynı düşüncelere sahip değilken etrafımdaki kimseden beklentim olmuyor bu konuda.Herkes aynı düşüncelere,zevklere sahip olmak zorunda mı peki?Neden bizden azıcık farklı düşüneni,görüneni,yaşayanı hemen dışlama gayretine giriyoruz?Ya çoğunluk yanlış, farklı düşünen doğru ise?Yanlışı doğruyu da bir kenara bırakırsak, en azından saygı duymalıyız karşımızdakine.
Bu yüzden hiç gerçek arkadaşım yok ya.Okuldan edindiğim bir kaç zorunlu arkadaş dışında.Onları da ailelerine göre annem seçti ve aileleriyle sürekli görüşerek bizi biraraya getirdi.Onlarda çok meraklı değiller bana farkındayım.Çünkü onlar gibi olmadım.Çabadılar ama baktılarki en ufak bir değişiklik yok onlar içinde zorunlu arkadaşlıktan öteye geçmedim.Benimde işime geldi.Ven daha çok yaşlılarla yada kendimden büyüklerle anlaştım hep zaten.Mesela bir tane bakıcım vardı küçükken çok severdim onu ve çok iyi anlaşırdık.Ama annem tüm sevdiğim şeylere olduğu gibi onada müdahale etti ve gönderdi onu binbir bahaneyle.Oysa annemden babamdan görmediğim şefkati,ilgiyi,saygıyı görüyordum ondan.Bana bu düşünme eyleminide o aşıladı zaten.'Düşünmeyi asla bırakma' dedi.Düşünmek bizi hayvanlardan ayıran tek özellikmiş.Beni boş oyunlarla,gerçek olmayan masallarla oyalamadı.Eğitici,beyin geliştirici oyunlar,yaşanmış hikayelerle büyüttü.Yine onu düşünüp hüzünlendiğimi farkedince kalkıp uzun bir banyo yaptım.Bazı insanlar iz bırakır böyle.Çoğunluğuda bir hayvan gibi doğar ve ölür.Telefonumun bilindik melodisi odayı doldurduğunda nerde olduğunu hatırlamadığımdan sese doğru ilerlemeye başladım.Bulunca arayanın gereksiz arkadaşlarımdan Ada olduğunu görüp ne kadar gönüllü olmasamda açıp kulağıma götürdüm.
"Efendim"
"Sonunda!Nerdesin kızım ya aramasak arayacağın yok zaten."
"Evdeyim Ada.Birşey mi oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HURMA AĞACI
Spiritual"Hurma ağacı." "Efendim?" "İsminizin anlamı diyorum, hurma ağacı." "Ah, evet.Babannem koymuş. Bana bıraktığı en büyük miras benim için.İsmimi çok seviyorum.Ama ailem ve arkadaşlarım Buğlem ismimi kullanır.Lina'yı kullanan sadece babannemdi onu da ka...