Aslında gerçekten olduğumuz yerde miyiz?
***
Yazdan kalma bir sonbahar gününde, şehirden uzak, sakin bir dere kenarında, büyük ahşap camları, boyalı çatısı dökülmeye yüz tutmuş, yemyeşil bahçesi içinde mutlu bir ailesi olan eski bir köşk.
Köşkte her şey normal seyrinde devam ediyordu.
İçinde barındırdığı sıcacık ailenin 4 ferdi vardı ; anne Feraye, baba Efkan, abla İzim, küçük kardeş Mirza...
Güneşin kendini göstermeyi bıraktığı anlara gelinirken, aslında sonun başlangıcını getiricek olaylarda sırasını kolluyordu.
Sonunda gün geceye dönmüş, etraf ıssızlaşmış ve sessizlik kendisiyle tartışırken, köşkün önündeki eski taşlık ve ateş böceklerinin etrafında gezdiği harap sokak lambalarının kendini zor ayndınlattığı karanlık yolda bir ışık belirmişti.
Işığın belirmesini bir horultu sesi kovalıyordu ve bu ses, heryeri fethetmiş sessizliği bir hamlede yararak etrafa yayılmaya başlamıştı.
Ses yaklaştıkça etkisi artıyor, kontrolü daha da ele alıyordu. Sokak lambalarının altında, bu sesin sahibi olan, eskiden kalma, etrafı pas içinde, haraket etmeye gücü kalmamış siyah bir araba ilerlemesini sürdürüyordu.
Sonunda araba evin önüne geldi. Motoru durdu, farları söndü ve her şey bir anlıkta olsa eski haline döndü.
Sessizliğin tekrar egemen olduğu anda, yeniden bir ses duyuldu. Bu ses; arabanın camı kirli ve pas tutmuş kapısının açılma sesiydi.
Açılan kapının ardından, çok geçmeden yere yaşlı bir kadının ayağı bastı. Ve yılların verdiği yorgunluğu yüzünden tamamen belli olan, vücudu geçen günlere verdiği savaşı kaybetmis ve buruşmaya engel olamamış, eski giyinimli bir bayan olan Payide Hanım dan başkası değildi.
Arabadan indi. Ve ağır adımmlarla köşkün bahçe kapısına yöneldi. Köşkün kendisi gibi yıllara meydan okumuş demir bahçe kapısını yavaşca aralayıp, kapıdan gelen gıcırdama sesine aldırmadan içeri girdi ve yürümeye devam etti.
Bu sırada aile fertleri dişardan gelen sesleri duymuş, kim o gelen ? Merakıyla kapıya yönelmişlerdi.
Payide Hanım kapıya varmadan, baba efkan; tahta, üstü çiçek işlemeli kapının yanındaki, önünde saksıların bulunduğu bej rengi boyalı camın, incecik ve gül desenli perdesini yavaşca aradı.
Eski kapı lambasını yaktı ve Payide Hanım ı görür görmez kapıyı açtı.
Saçları altın sarısı, üstündeki elbisesi ve gülüşüyle aydınlık yayan eşi Feraye ye dönüp gülümseyerek " Annen Payide Hanım mış gelen" diye seslendi.
Feraye kapıya vardığında Payide Hanım da kapının önüne gelmişti. Kapının önünde ki eski, yok olmaya yüz tutmuş paspasa ayakkabılarını sürtüp, paspastan çıkan hışırtı sesine aldırış etmeden içeri girdi.
Feraye annesini görmenin verdiği mutlulukla ona sıkı sıkı sarıldı. Efkan ise yüzündeki zoraki gülümseme ifadesini anlamamışlardır umarım düşüncesiyle Payide Hanım a sarılıp "Hoşgeldin" dedi.
İçeri geçtiler. Oturdular. Feraye seslendi. "Çoçuklar büyük anneniz geldi"
Seslenişin ardından merdivenlerde bir gıcırtı duyuldu. Adım sesleri birbirini tekrarlıyordu.
Gelen evin küçük,şımarık, neşesi heryerinden okunan, tonton yanaklı, üstündeki sünmüş şorta ve atlete aldırmadan aşağıya hızla inen küçük oğlundan başkası değildi.
Koşar adımlarla odanın, hafif is tutmuş kapı eşiğinden geçip büyük annesinin kucağına atladı.
Kucaklaşma sürerken; sessizliğin içinden, siyah saçları beline kadar inmiş, üstünde işlemeli elbisesi ve asık, düşünceli yüz ifadesiyle evin kızı İzim kapıda belirmişti.
"Hoşgeldin büyükanne" diyerek yavaşca tahta, üzeri süngerle döşenmis tekli koltuğa yöneldi. Ve koltuğun arkasında kalan pencereye garip bir bakış atıp oturdu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısır Döngü
Mystery / ThrillerÇok farklı yerlerde, şehirlerde, köylerde,kasabalarda... Nerde olursak olalım hepimizin gerildiği, endişeye kapıldığı ve elimizin ayağımıza dolandığı anlar mutlaka olmuştur. Böyle anlar ne kadar çabuk bitsin istesekte, bittikten sonra hepimize heyca...