JungKook
Okulun bitmesine sevindiğim gibi rahatlamıştım. Bir kaç gün önce çoktan karne denen kağıt parçalarını almış ve tatil yapmak üzere evlerimize dağılmıştık. Gerçi benim pek tatil yapabileceğimi düşünmüyordum ama bütün gün müzik dinleyip , uyumak eminim ki keyifli olacaktı. Üstelik gölgelerimle şafak vaktine kadar istediğim gibi konuşabilirdim. Ne olacağından haberim bile yoktu.
Yanık yemek kokusu odama kadar ulaştığında tahmin etmek artık hiç zor değildi. Annem her zaman ki gibi marifetlerini konuşturmuş (!) buram buram yanık kokan bir yemek hazırlamıştı. Burnumu rahatsız eden bu koku yüzünden açık olan pencereyi biraz daha açtım. Kokunun bir an önce gitmesini umarak tekrardan artık minik evim haline gelmiş yatağıma uzandım. Yatıp , hayal kurmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. ''Jungkook yemek hazır!''
Yemek mi? Saklayamadığım kahkahamı attığımda bunu annem duymuş olacak ki ''Çabuk aşağı in!'' diye bağırdı. Hayatım gerçekten garipti. Kalkmak istemediğim yatağıma somurtkan bir yüzle bakarken kapıdan çıktım ve yerin soğuk olmasını önemsemeyerek çıplak ayaklarımla merdivenlerden indim. Alt kat savaş alanı gibiydi. Bu görüntüye alışkın olan gözlerim , ben uğraşmadan kendiliğinden devrilmişti.
Mutfakta ki eski masaya oturarak önümde ki tabağa baktım. Gördüğüm şeyle sevinmek yerine bana neşeyle bakan anneme 'Ciddi misin?' dermiş gibi bir bakış atmıştım. O kadar yanık kokusu almama rağmen önümde ki tabakta oldukça güzel pişmiş bir ramen vardı. Bu size basit bir yemek olarak gelebilir ama annemden bahsediyoruz. Hani şu sürekli yanmış yemek yapan kadından.
''Yoksa beğenmedin mi?'' Annem gülümseyerek sorduğunda ben de içimden 'Bunda bir iş var' diye söyleniyordum. Çok beklemeden tahta çubuklara uzanıp rameni yemeye başladım. (Y/N : Oruçlu oruçlu canım hiç yemediğim halde ramen çekti T^T ) Doğrusu hiç böyle bir şey beklemezdim. Tadı da güzeldi. Ben aklımı kurcalayan sorularla rameni yerken annem yanıma oturmuştu. ''Kook aslında sana bir şey söylemem gerekiyor'' Ses tonunu azalttığında gözlerimi önümde ki tabaktan hiç ayırmadan kafamı salladım. ''Babanla ben tatile gidiyoruz ve senin evde tek kalamayacağını düşündük'' İyi niyetli bir insan gibi konuşması beni sinirlendiriyordu. ''Seni Bay Kim'in yanına göndereceğiz'' Çubukları masaya bırakarak gözlerimi anneme çevirdim. ''O kim?'' Duygusuz konuşmama karşı sadece gözlerini kaçırmıştı. ''Merak etme , iyi bir insandır. Üstelik senden 2 yaş büyük bir oğlu var. Canın da sıkılmaz'' Çok kötü bir teklif olduğu söylenemezdi. Ama insanlarla konuşmayı pek sevmiyordum. Evde kalıp bütün gün uyumak benim için daha iyiydi.
İtiraz etsem de zorla oraya götürüleceğimi bildiğimden sadece kafamı onaylarcasına salladım. Annem sevinmiş gözüküyordu. Aslında onun yüzünde hep bir gülümseme olurdu. Ama onu bir anne gibi sevemezdim çünkü hiç bir zaman beni koruyamamıştı. ''Yarın sabah yola çıkarken seni de oraya bırakacağız'' Bir şey demeden sandalyeden kalktım. Odama doğru giderken içimden bir ses karmaşık şeyler olacağını söylüyordu. Güneş yavaşça batarken gözlerimi duvara dikmiştim. Ay çıktığında camdan içeri giren loş ışık sonunda gölgelerimi getirmişti.
''Bana yine evde boş boş yattığını söyleme ufaklık!'' Jimin kollarını kenetlemiş bir şekilde bana bakarken omuz silktim. Namjoon koltuğa oturarak elini çenesine koymuştu. Suga da onun yanında ki yer minderine oturmuştu. Jin ve Hope ayaktaydılar. ''V hyung nerede?'' Gözlerimi gölgelerde gezdirdikten sonra göremediğim kişiyi sordum. Diğerleri bilmediklerini belli ederek dudak bükmüşlerdi. Jin yanıma gelerek kolunu omzuma attı. ''Bugün değişik bir şey olmadı mı?'' Sorusu üzerine ne diyeceğimi bilmiyordum. ''Aslında annem ve babam tatile gidecekmiş'' Jimin sevinçle ellerini çırptıktan sonra kocaman gülümsedi. ''O zaman yanında daha çok kalırız!'' Kafamı sağa doğru eğerek ellerimle oynamaya başladım. ''Ama beni de giderken bir yere bırakacaklar'' Namjoon elini çenesinden çekerek ''Nereye?'' diye sorduğunda bende ''Aslında bilmiyorum. Bay Kim diye birinin yanına bırakacaklarmış'' dedim. Suga kaşlarını çatmıştı. ''O kim?'' Hope iç çekerek ''Soru sormayı bırakın çocuklar. Bilse zaten söylerdi'' Ona bakıp gülümsedikten sonra ''Sadece onun bir çocuğu olduğunu biliyorum.'' dedim.
Jimin yatağa oturup bağdaş kurdu. ''Ne zaman gidiyorsunuz?'' Ellerimle oynamayı bırakarak sorusuna cevap verdim. ''Yarın sabah'' Kimse bir şey dememişti. ''Sizde geliyorsunuz değil mi?'' Sorum üzerine Jimin neşeyle bağırmıştı. ''Tabii ki geliyoruz! Gölgeler asla bağlandıkları kişileri bırakmaz.'' Kıkırdayarak kafamı onun dizine yasladım. ''Gelebileceğimiz bir ortam olmasa bile hep senin yanında olduğumuzu biliyorsun.'' Gülümsedim. ''Ya V? O da gelir mi?'' Ümitsizce sorduğumda Jin kafasını onaylar biçimde salladı. ''Bu aralar pek gelmiyor ama bence gelecektir. Seni yalnız bırakmaz''
Bu doğruydu. V'yle tanıştığımdan beri beni hep koruyup kollamıştı. Ama endişeleniyordum. Bazı günler hiç gelmiyordu. ''Jimin hyung , neden sizde V gibi öğlenleri gelemiyorsunuz?'' Sorum üzerine Jimin gülmüştü. ''Gölgeler dünyasında bazı gölgeler diğerlerinden farklı özelliklere sahip olurlar. V'de bu özelliklere sahip olan gölgelerden sadece biri. Öğlen zamanlarında oluşan gölgelerden o da gelebiliyor'' Kafamı onaylarcasına salladım. Hala öğreneceğim bir çok şey vardı. Ve en çokta yarın olacakları merak ediyordum. Bay Kim kimdi? Ne kadar onun yanında kalmak zorundaydım? gibi bir sürü soru aklımı esir almış durumdaydı. Aynı zamanda V'yi özlemiştim. Daha 2 gün önce görmeme rağmen yine de merak ediyordum.
Okuduğunuz için çokça teşekkür ederim ^^ Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Weird Boy :: Vkook
FanfictionOnun kendisini herkesten ayıran tuhaf bir özelliği vardı... Bir gölgeye aşık olmak. ❣UYARI❣ Bu kitap bxb'dir. (boy x boy) ✔ Ana çift Taehyung X Jungkook'tur. ✔ İlk ficim ve çok heyecanlıyım. Lütfen desteğinizi esirgemeyin ^^