➀➇

2.9K 283 74
                                    


JungKook


      Oldukça derin bir sessizlik vardı. Sanki kısa bir süreliğine bütün dünya durmuş da sadece ben hareket edebiliyormuşum gibiydi her şey. Gözlerim bulunduğum durumun garipliği ve imkansızlığı yüzünden olsa gerek , kocaman açılmıştı. Bakışlarım şuan tam da önümde duran beş kişinin üstünde teker teker geziyordu. Bir anda duyduğum bir ayak sesiyle arkamı döndüğümde karşılaşmayı ummadığım şey gerçekleşmişti. Onlar , yani gölgelerim. Hepsi buradaydı. Ama artık bir gölge olarak değil , insan olarak. 

       Ben daha ağzımı açamamışken aniden beni sıkıca saran kollar kendime gelmeme neden oldu. Burnuma oldukça hafif bir incir kokusu geliyordu. Bu kokunun sahibini en ayrıntısına kadar tanıyordum. Beni sevgiyle saran bu kollar Jin'den başkası değildi. 

      ''Seni görebildiğim için çok mutluyum Kookie...'' Her ne kadar mutlu olduğunu söylese de sesinde ki endişeyi fark etmemek mümkün değildi. Derin bir nefes aldı ve kollarını benden ayırmayarak kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı. ''Sana bir şey olur diye çok korktum.'' 

      Dilimi yutacak gibiydim. Her şey imkansızlıklarla dolu bir rüya gibiydi. ''Bu nasıl olabildi?'' Hala şaşkınlığın etkisinden çıkamamış bir halde zorlukla sorduğum soru Namjoon'u güldürdü. ''O kadar geldik ama sen bizi özlediğini söylemek yerine bunu mu soruyorsun? Gel buraya seni bücür.'' Aniden saçlarımı karıştıran ellerle birlikte mutlu olmamak elde değildi. 

      ''Yah! Sarılma sırasını niye kapıyorsun!?'' Namjoon'u şakadan itikleyerek bana sarılan Hoseok'un yüzünde geniş bir gülümseme vardı. Ardından her zaman ki gibi Suga bu görüntüye göz devirmiş ve sonra o da bize katılmıştı. Jimin ise bu kalabalığın içine girebilmek için oldukça büyük bir çaba sarf ediyordu. Eğer yaşadıklarımı unutsaydım bu görüntünün mutlu bir aile tablosu olduğunu düşünebilirdim. Ama değildi. Çünkü bu tablo da önemli bir şey eksikti. 

      Diğer bir gölgem V. İşte eksik olan buydu. Gözlerim endişeyle V'ye doğru döndü ve ardından ellerim tekrardan onun yanaklarının üstünde gezindi. İşte bu sırada da diğerlerinin gülüşmeleri kesilmişti , şimdi herkes V'ye odaklanıyordu. ''Onu nasıl kurtaracağım?'' Sorduğum soruyla birlikte omzumda bir el hissettim. Kafamı çevirdiğimde Jimin oradaydı. 

      ''Merak etme Kook. Bizde zaten bunun için geldik.'' Jimin'in tebessümü her ne kadar içimi rahatlatsa da yine de korkuyordum. V ya da gerçek adıyla Taehyung , artık bir gölge değildi. O bir insandı ve bu yüzden  onu kurtarabilmek için Gölgeler Dünyası kitabı işe yaramamıştı. Doktora da götüremezdim , çünkü Tae bunu reddediyordu. 

      ''O iyi olacak. Söz veriyorum.'' dedi Hoseok. Sesinde anlam veremediğim bir şekilde değişik bir mutluluk vardı. Eğer böyle bir durumda bile mutluysa mutlaka bir çözüm yolu bulmuş olmalıydılar. Titreyen sesimle , oldukça güç bir şekilde ''Peki.. Onu nasıl iyileştireceğiz?'' dediğimde Namjoon , Jin'e işaret etmişti. Jin anladığını belirtecek şekilde kafa salladı ve ardından daha önce fark etmediğim bir çantayı Namjoon'a uzattı. Namjoon çantayı oldukça dikkatli bir şekilde açmaya koyulurken benim bakışlarım hala Tae'in üstündeydi. ''Hyung , daha iyi misin?'' 

      Olumlu anlamda yavaşça kafasını salladı. ''Sen yanımda olduğun için daha iyiyim Jungkook..'' Gerçekten biraz daha iyi gözüküyordu. Şiddetli öksürükler yerini hafif öksürüklere bırakmıştı. Önceki gibi güçlükle nefes almıyordu. 

     Namjoon çantadan çıkardığı orta boyutlarda bir iğne ve şişeyi çıkararak elinde tuttu. ''İşte burada.'' Herkes kafasını Namjoon'a çevirmişti. ''Bu nedir hyung?'' Küçüklüğümden beridir iğneleri sevmezdim ve sanırım şuan bir iğne görmek beni biraz korkutmuş olabilirdi. Suga bakışlarını Namjoon'un elinde tuttuğu iğneden ve şişeden çekerek bana baktı. ''V'yi iyileştirecek panzehir bu. Ve tabii ki bizi de. Bulması epey zordu ama Gölgeler Dünyası'ndan tamamen gitmeden önce bulabildiğimiz için şanslıyız.''

       Bir çözüm yolunun bulunmuş olması içimi rahatlatmıştı. ''O halde niye bekliyoruz? Bir an önce yapalım.'' Oldukça kısa bir sessizlik oldu. Jin bakışlarını bana yönlendirip ''Ama panzehirin tamamlanabilmesi için bir insanın kanına ihtiyaç var Jungkookie. İğnelerden nefret ettiğini biliyorum ve...'' diyerek sözünü devam ettirmedi. Halbuki vereceğim cevabı herkes biliyordu. ''Al şu kanımı ve bir an önce panzehiri hazırla lütfen hyung.'' 

      Tam Jin bir şey diyecekken ciddi olduğumu belirten bakışlarım onu susturmuştu. Sadece kafa sallamakla yetindi ve ardından Namjoon'un elinde tuttuğu iğneyi aldı. İğnenin büyüklüğü beni korkutsa da katlanabilirdim. Sadece kan alınacaktı , kötü bir şey yoktu. 

      Bir anda damarıma giren can yakıcı bir iğne az önce kötü bir şey yok dediğim lafımı geri almama neden olmuştu. İşte bu sırada anlamıştım ki bu normal bir iğne değildi. ''A-acıyor!'' İstemsizce bağırdığımda Jin bir an duracak gibi oldu ama Suga'nın ''Yapma hyung! Bırakırsan daha çok acıyacak. Çabuk al şu kanı.'' diye bağırmasıyla işine devam etmek zorunda kaldı. Biliyordum , canımın yanmasını istemiyordu ama bu yaptığım herkesin iyiliği içindi. 

      Gittikçe kafam dönmeye , vücudum halsizleşmeye başladı. Bunun sebebi kanımın hala alınıyor olmasıydı. İğne haliyle küçük bir iğne değildi ve aynı zamanda iğne dolana kadar kanımın alınması gerekiyordu. ''Bunu yapmak zorunda olduğun için özür dilerim Kookie...'' Kulaklarımı dolduran Tae'nin huzur verici sesi canımın yanmasını azaltmıştı. ''Özür dileme hyung. Senin için yapabildiğim neredeyse hiçbir şey yoktu bunca zamandır. Bırak da hiç değilse bunda bir yardımım dokunsun.'' 

       Bayılacak gibi hissediyordum. Beni ayakta tutan şey Taehyung'du. Onu kurtardığımı görmeden bayılmayacaktım. ''Çok az kaldı Kook. Dayan lütfen.'' Jin'in söylediği kelimeler arasından yayılan endişe duygusu beni de kaplıyordu biraz biraz. Endişeleniyordum çünkü zamanımız kısıtlıydı. 

      ''Bitti!'' Kolumdan aniden çıkarılan iğne ucuyla birlikte halsizlikten tam yere kapaklanacakken Jimin beni son anda tutmuştu. Jin , sonuna kadar kanla dolu olan iğneyi içi değişik bir sıvıyla dolu olan şişeye ekledi. Ardından şişeyi hızlıca sallayıp tamamen karışmış olan sıvıyı iğneyle tekrardan aldı. Ben ise bitirdiğini görür görmez almak için öne atılmıştım. Ama yorgunluğum buna engel olmuştu. ''Dinlenmen gerek Kookie. Kendini zorlama , tamam mı? Artık her şey bitti. Biz iyi olacağız. Sen sadece dinlen lütfen.'' 

      İçim nedensizce yanıyordu. Jimin'in beni sardığı kollardan kurtularak aniden iğneyi aldığımda herkes paniklemişti. Yere düşecek gibi hissediyordum ama Tae'yi ben kurtarmalıydım. Sağa sola savrularak Tae'nin tam yanına geldim ve onun kolunu tutmadan önce gözlerinin içine baktım. ''Seni kurtaran ben olacağım hyung.'' Taehyung şaşkınlıkla bana bakmasını sürdüyordu. ''Kookie...'' 

      Bayılmama saniyeler kalmış gibi hissediyordum. Bu yüzden elimde ki iğneyi yavaşça Tae'nin koluna batırdım ve ardından bir miktar sıvının damarlarına girdiğini görene kadar kendimi ayık tutmaya çalıştım. İşim bittiğinde çok mutluydum. Yapmıştım işte. Onu kurtarmıştım. 

       Mutlulukla iğneyi çıkardıktan sonra baş ağrım şiddetlenmişti. İğne elimden kayıp yere düştüğünde ve benim bedenim yorgunlukla yere doğru savrulduğunda dudaklarımın arasından mırıltılı bir ses çıkmıştı. ''Seni kurtarabildim hyung.'' 




Spoiler veriyorum , final geliyor hgvxvhcx Eminim sizde artık içinizden 'Bu kitap daha ne kadar uzayacak , bir an önce bitsin , sıkıldım artık , Tae'yle Kook'u birbirine yüzyıl sonra mı kavuşturmayı düşünüyorsun aceb , sen hayırdır olum' gibi şeyler söylüyorsunuzdur jchgcjhg Çünkü ben bile kendimden bıktım artık hxcgv 

Umarım bölümü beğenmişsinizdir~ Bölüm ve kitap hakkında ki düşüncelerinizi yorumlar kısmına yazarsanız ve destek olmak için oy kullanırsanız çok sevinirim ^^ Okuduğunuz için çokça teşekkür ederim ♥

      

Weird Boy :: Vkook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin