Bölüm 20 -16 Temmuz 2016-
Final Part-2
Olay Ufku'nun tüm okuyucuları, elveda...
Iustitiae dilatio est quaedem negatio (Geciken adalet onun reddi demektir) (Bu sözü anneme ithaf ediyorum. O hak ettiği adaleti, uzun süredir aramasına rağmen, asla bu dünyada bulamadı. Geciken adaletin, en büyük adaletsizlik olduğunu, ben bu şekilde anladım.)
Eksen gemisi, Atlas'ın sırrının açığa çıkmasının akabinde, derin bir sessizliğe gömülmüştü. Ses dosyasının dinlenildiği odada bulunan parlamento üyeleri şaşkınlık benzeri bir duygunun pençesine kapılmış çaresizce oturuyordu. Yorum yapmıyorlardı. Birbirlerine bakmıyorlardı, hatta, nefes dahi almıyorlardı. Dinlediklerinin gerçekliğini sorgulamak geçiyordu hepsinin içinden. Ancak hepsi içten içe, on bin yıl öncesinden gelen bu sesin, doğruları söylediğini biliyordu. Tüm gerçekler, Atlas gemisinin 3. kaptanı olan Fatih İleri tarafından çarpıtılmadan aktarılmıştı. Büyük insanlık medeniyeti, gerçekten vardı.
O ana kadar, insanlık her zaman için kendisinin çok özel olduğunu düşünmüştü. Dünya, üzerinde yaşam barındıran tek gezegendi. Ve insanoğlu da, evrende, kendi varlığının bilincinde olan, tek zeki yaşam formuydu. Ancak şimdi tüm bu tabuların yıkılması gerekiyordu. Bu, insanlığın var oluş algısının kökten değişmesine neden olabilirdi. İnsan ırkı, gerçekten bu kadar değersiz olabilir miydi? İnsanlık çok büyük bütünün, unutulmuş küçük bir parçası mıydı gerçekten? Ve insanlık, tüm bu fiili gerçeklikleri kabullenmeye hazır mıydı?
İlk şoku atlattıktan sonra milletvekillerinin dili yavaş yavaş çözülmeye başladı. Her biri büyük tartışmalar içersine giriyordu. Kimisi bu durumun halka ilan edilmesi gerektiğini, kimisi ise bu durumun halktan saklanması gerektiğini savunuyordu. Ancak her ne olursa olsun, bu durum için 13. gemi yönetimi ile konuşma yetkisi, dış işleri bakanı olan Defne Berraksu'daydı.
Defne ve James, bir müddet bu tartışmaları dinledikten sonra Defne'nin ofisine geçtiler. Şimdi sakin kafa ile düşünmeleri gerekiyordu. Zira verecekleri kararlar, nesillerinin devamlılığını etkileyebilirdi.
'Bir noktayı anlayamıyorum.' Dedi Defne iç çekerek.
-Atlas gemisi, diğer büyük umutlar gemileri ile aynı zamanda inşa edildi. Eksen gemisinin güç tasarrufu yapmadığı halde hala nükleer yakıtı tükenmemişken, Atlas gemisinin nasıl nükleer yakıtı tükenmiş olabilir? Bu bana hiç mantıklı gelmiyor. Gerçekten karşılaştığımız enkaz, on bin yıl önce büyük umutlardan ayrılan ve kendi kaderinin peşinden giden Atlas mı? Yoksa büyük insanlık medeniyeti denilen bu uygarlık, bize bir tuzak mı kuruyor. Ya da belki böyle bir medeniyet hiç yoktur. Bir yerlerde pusuya yatmış bir uzaylı ırk, bizimle nedenini algılamakta zorlandığım bir oyun oynuyordur.
James boş gözlerle Defne'yi dinlerken 'Saçmalama.' Dedi her bir harfe ayrı ayrı vurgu yaparak. 'İyice paranoyaklaşmaya başladın Defne, uzayda kaderin bir cilvesi sonucu karşımıza çıkan gemi enkazı, gerçekten Atlas.'
-Ancak nasıl uzun süre önce nükleer yakıtının bitmiş olabileceği konusu benimde zihnimi oldukça kurcalıyor. Ve sanırım, buna verecek mantıklı bir cevabım var.
Seninde bildiğin üzere evrenin işleyişini açıklayan teorilerden en bilineni Big-Bang teorisi. Ancak söylediğim gibi, bu yalnızca bir teori. Büyük patlamaya alternatif pek çok teori daha var bilim dünyasında tartışılan. Ve bunlardan birisi, bize aradığımız yanıtı veriyor sanırım. Yine de belirtmem gerekir ki, bu hiçbir zaman ispatlanamamış bir teori.
Sana şöyle açıklayayım. Evrende, kırmızıya kayma adı verilen bir fenomen yaşanır. Bu, ne kadar uzağa bakarsan gördüğün ışık o kadar kırmızı renge kayar demek. Bu nedenle en uzaktaki galaksiler, en kırmızı gözükenlerdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Olay Ufku-Yeniden Doğuş
Science FictionEvrende, insan ırkının son temsilcilerinin var olma mücadelesi verdiği bir yer var. Orası, ölümün zifiri karanlık kisvesi altında, seni almak için kuşattığı, ayakta kalan son kale. Orası, en korkunç düşlerinle sıradan gerçekliğin kaynaştığı bir boyu...