Bu Çocuk Tam Bir Element

151 18 18
                                    

Ellerini başının arkasında birleştirmiş çaresizce bakıyordu gözlerime. Kolumun sızısı her geçen saniye artıyordu. Ama şu anda umrumda olan tek şey Ateş'in vereceği cevaptı.

"Sana bir soru sordum?"
Ellerini kafasından çekip yumuşak bir şekilde bileğime dokundu.
Acıyla yüzümü buruşturdum.

"Dokunma bana." diye tısladım.
"Ben çok özür dilerim. Nolur affet beni. Inan canını yakmak gibi bir niyetim yoktu. Ben sadece... Ben sadece bi anlık sinirlendim."

"Bi anlık sinirlendin mi? Bu senin bir anlık sinirin mi?"
Su toplamış, rengi hastalıklı ve iğrenç bir kırmızıya dönmüş kolumu gösterdim.

"Son kez tekrar soruyorum. Nesin sen?!"
"Bunu sana anlatamam."
Sesi adeta yalvarır gibiydi.

Ona arkamı dönüp kapıya yöneldim.
"Hüma dur! Böyle gitme. Benim bir canavar olduğumu düşünerek gidemezsin."
Elini beni durdurmak ister gibi uzatmıştı ama bana dokunmaya korkuyordu.

"Senin bir canavar olduğunu düşünmüyorum, görüyorum."
"Hayır"
Artık resmen inliyordu.
"Hayır hayır lütfen hayır. Böyle düşünme yalvarırım."

Bir anda silkelenip kendine geldi. Gözlerini bir saniyeliğine açıp kapadı. Gözlerindeki acının yerini farklı bir kıvılcım aldı.
"Sana anlatamam. Ama gösterebilirim. Tabi istersen ve kimseye bundan bahsetmeyeceğine dair söz verirsen."

Bileğim tekrar zonkladı. Acı dayanılmazdı. Gözlerim doluyordu her zonklamasında. Tekrar kolumu tuttu.
"Iyi misin?"
"Bana dokunma dedim sana. Güzel evet ellerin kendinde kalsın. Şimdi göster şu lanet şeyi. Canım zaten çok yanıyor."

Son cümleyi acıdan yüzüm kasılarak ve dişlerimi sıkarak söylemiştim. Sanırım çok da etkili oldu.
"Tamam. Tamam bir saniye. Şimdi şöyle..."
Terleyen ellerini birbirine sürtüyor, kendi kendine mırıldanıyor ve odanın içinde ileri geri gidiyordu.

Kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktı.
"Az sonra sana göstereceğim şeyden dolayı ucube olduğumu düşünebilirsin."
"Bırak da buna ben karar vereyim"
"Benden nefret etme olur mu?"
Cümlesini bitirmesiyle önümdeki dergiyi eline aldı. Mesele dergiyi eline alması değildi. Mesele aldığı derginin eline değer değmez alev alması ve saniyeler içinde küle dönmesiydi.

"Sen.. Sen.. Nasıl? Yani dergi... Sen..."
Salak salak geveliyordum.
"Bak biliyorum bu durum anlaşılması ve kabul edilmesi zor bir durum."
Bir cevap vermemem için beklentiyle bakıyordu bana.

"Ben nereden başlayacağımı bilmiyorum."                                             "Kim olduğundan başlamaya ne dersin? ya da pardon ne olduğundan mı demeliydim?"                  

"Of." Suratını buruşturarak baktı yüzüme. Ellerini önünde birleştirdi. 

"Tamam. Tüm evrenin 4 elementin birleşmesiyle oluştuğu söylenir. Bu dört element dört temel enerjiyi sembolize eder ve evrenden Dünya'mıza kadar her şey bu dört elementin farklı şekilleriyle meydana gelmiştir. Bu dört temel enerji; ateş, hava, su ve topraktır. "

"Bütün bunları zaten biliyorum. Kimya mı anlatacaksın bana?"                                                                       "Birincisi bu kimya değil çok bilmiş, simya. İkincisi bildiğini zaten biliyorum. Bunlar lise bir konusu. Ben sadece az sonra anlatacağım şeylerle bağlantı kurabilmen için özet geçiyorum. Şimdi anlatmaya devam edeceğim ini verirsen. Nerde kalmıştım? 

Evet 4 element ateş, su, torak ve havadır. Bir inanışa göre dünyayı dengede tutmaları için her 500 yılda bir bu elementlerin taşıyıcıları dünyaya gönderilirmiş. Bu taşıyıcılar bağlı oldukları elementin güçlerini taşırmış. Derler ki bu element taşıyıcıları 500 yıllık hayatlarını sadece dünya düzenine adar, vakitleri geldiğinde de taşıdıkları element vücutlarından çıkıp yeni taşıyıcının bedenine girermiş. Böylece 500 yaşında olan kabuk yani beden de yok olurmuş."

Ateşin Ruhu (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin