Kan ve Kemik

125 14 10
                                    

Merhabalar :)

Hep söylediğim gibi lütfen emeğe saygı,

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, bayram öncesi bu yazarı mutlu edin :) 

Keyifli okumalar...

------------------------

Koşuyorum... Nereye, neden bilmeden öylece koşuyorum. Gecenin zifiri karanlığında, yapış yapış simsiyah çamura bata çıka koşuyorum. 

Kafamı kaldırıp ağaçların sık ve birbirine girmiş dalları arasından gökyüzünü görme çabalarım boşa... Ne yer var ne gök. Her şey birbirine girmiş durumda.

Etrafta beni duyacak kimse yok. Aldığım sık nefeslerle ciğerlerime dolan iğrenç hava bende kusma isteği uyandırıyor. Kimden kaçtığımı anlamak için arkama bakmaya çalışıyorum.

Derken ayağım yerdeki bir ağaç dalına takılıyor ve yüz üstü yere kapaklanıyorum. Az önceki havadan şikayet eden ciğerlerim içine dolan çamur ile o havaya şükreder hale geliyor.

Ama kaybedecek vaktim yok. Koşmalıyım... Olabildiği kadar kaçmalıyım. Bu berbat yerden çıkmalıyım. Beynim tehlike sinyalleri vermeye başlıyor. Kaçtığım şey her neyse yaklaşmakta biliyorum.

Öleceğim diyorum kendi kendime. Ama kaçabildiğim kadar kaçmalıyım. En azından savaşarak ölürüm. Her adımında daha da dibe batan  ayaklarımı yürümeye zorluyorum. Her seferinde bacağımın derisini soyuyormuşçasına bacağımdan sıyrılan çamura aldırmadan atabildiğim kadar adım atıyorum.

Artık belime kadar bu berbat şeye batmış durumdayım. Arkamda biliyorum. Ensemde, değdiği yeri asit dökülmüşçesine yakan o çürümüş nefesini hissediyorum. 

Yüzleşme vakti. Dönüp her neyden kaçıyorsam yüzleşmeliyim. Ama korkuyorum. Vücudumdaki her bir hücre kendi çapında bir savaşta. Beynim bir çıkar yol bulmaya çalışırken ciğerlerim oksijen arzusuyla yanıyor.

Ama hayır. Bir çıkar yol yok. Hatta yol bile yok. Bitti buraya kadar. Uzaktan bir uğultu çalınıyor kulaklarıma. Şuh kahkahalar geliyor bir yerlerden. Buranın bir çıkışı var belli ki. Ama benim için değil diyorum.

Beni neyin beklediğinden emin olamadan arkamı dönüyorum. Gördüğüm şey... Üzerime dikilmiş bir çift kehribar. Hem o hem değil... Sararmış ve çürümüş dişleri, iğrenç kokan nefesi, yarı saydam cildi ve beyazı kanlanmış gözleri...  

Avucunda ortaya çıkan ateşle tenimi dağlaması, derimin pul pul dökülmesi ve geriye sadece kan ve kemik kalıyor olması değil beni öldüren. Bunlar olurken duyduğum buz gibi kahkahanın onun dudaklarından dökülüyor olması...


Nefes nefese kalktım, terden sırılsıklamdım. O nasıl bir kabustu öyle? Dizlerimi göğsüme çekip kollarımı dizlerime sararak titreyen bedenimin sarsılışlarını az da olsa hafiflemeye çalışıyordum.

Etrafıma baktığımda bana tanıdık gelen hiçbir şey yoktu.? Sahi nerdeydim ben? Son hatırladığım... Berke... Boğazımdan bir hıçkırık koptu. Daima akmak için hazır bekleyen gözyaşlarım yine görevlerini yerine getiriyordu.

Bana ne yapmıştı? Hatırlayamıyordum. Lanet olsun tek hatırladığım beni duvara sıkıştırdığıydı. Sonrası karanlık bir kuyu gibiydi.

Nerede olduğumu anlamak için etrafıma bakmaya başladım. Demir bir karyola üzerine koyulmuş eski bir yatak ki ben şu an onun üzerindeydim, köşede bir sararmış bir klozet ve bir lavabo dışında oda boş ve karanlıktı. 

Ateşin Ruhu (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin