Geçmişin İzleri

160 19 6
                                    

Kendimi dışarı nasıl attığımı bilmiyorum. Yoldan geçen ilk taksiye bindim. Benim yüzümden Mine'ye bir şey olmuştu. Hepsi benim suçumdu.

Gözyaşlarımdan yolu göremiyordum. Taksici arabayı durdurup geldiğimizi söyledi. Elime geçen ilk banknotu verip indim arabadan.

Koşar adım girdim içeri.
"Ben... ben... Benim adım Hüma. Beni arayıp acil gelmemi, arkadaşımla ilgili bir konu olduğunu söylediniz."
"Arkadaşınızın ismi neydi?"
"Mine. Mine Uzun."
"Sağdan devam edin. Sizinle görüşecek memur arkadas ilk değil ikinci odada sizi bekliyor."

Bir yandan gözyaşlarımı silip bir yandan da bulanık olan görüşümle yolumu bulmaya çalışıyordum. Kapısı kapalı olan bir odanın önünde durdum. Derin bir nefes alıp polisin bana söyleyecekleriyle hayatımın nasıl alt üst olacağını düşündüm.

Kapıyı çalıp içeri girdim. 30 yaşlarında bir memur karşıladı beni.
"Hüma hanım değil mi?"
Kafamı salladım.
"Buyrun şöyle oturun "

Bulduğum ilk sandalyeye bıraktım kendimi.
"Lütfen söyleyin. Mine'ye ne oldu?"
Bir yandan hıçkırıklarla ağlıyor bir yandan da konuşmak için çabalıyordum.

"Lütfen sakin olum Hüma hanım. Mine hanım gayet iyi. Şu anda nezarethanede misafirimiz kendisi. Dün gece bir partiye katılmış ve Berke adında bir arkadaşıyla alkollü araba kullanmışlar. Çevirmeye yakalanınca da buraya getirildiler. Sonrası malumunuz."

Duyduklarım karşısında vücudum pelte gibi olmuştu. Hiçbir uzvumu hissedemiyordum. Istemsiz akan gözyaşlarımı durduramıyordum.

"Ailesi olmadığı için bizden sizi aramamızı istedi. Biz sizi arayacakken siz peşpeşe aradığınız için numarayı alma fırsatımız olmadı. Zaten hemen peşine ben aradım sizi."

Mine'nin babası o küçükken terketmişti annesini ve Mine'yi. Annesi ise biz üniversiteyi kazandığımız yıl kanserden vefat etmişti. Mine'nin benden başka kimsesi yoktu.

"Sizde geldiğinize göre artık Mine hanım eve gelebilir."
Telefonu kaldırıp birilerini aradı Mine'yi getirmelerini söyledi.

Mine kapıdan içeri girdi. Saçı başı dağılmış, ağlamaktan makyajı akmış, perişan bir haldeydi. Beni görünce başladı hüngür hüngür ağlamaya. Gidip sarıldım. Bir şeyler geveliyordu.

"Gidebilir miyiz?" diye sordum beni çağıran polise bakarak.
"Tabi gidebilirsiniz. Zaten aracı kullanan diğer arkadaşmış. Onun da bir kaç vukuatı daha olduğu için o biraz daha kalacak."

"Peki. Teşekkür ederiz. Iyi geceler memur bey."
Bir kolumu Mine'ye dolayıp kapıyı açtım. Beraber çıktık karakoldan. Hala ağlıyordu. Belli ki baya korkmuştu. Yoldan geçen bir taksiyi çevirip adresi tarif ettim. Yol boyunca tek kelime etmedik.

Eve vardığımızda kapıyı kapatmamla Mine'nin boynuma sarılması bir oldu.
"Özür dilerim Hüma. Çok özür dilerim. Ne kadar da aptalım. Ne geçiyordu ki aklımdan? Düşünemedim. Son zamanlarda senin yaşadığın olaylar çok gerdi beni. Berke de gündüz parti var deyince takıldım peşine gittim. Sonra beni eve bırakmayı teklif etti. Bende kabul ettim. Aptal kafam! O an alkollü olduğumuzu düşünemedim."

Bir yandan ağlıyor bir yandan da kesik kesik konuşmaya çalışıyordu. Üç cümlesinin ikisini anlayamıyordum. Bir şeyler söylemek, nasıl bu kadar düşüncesiz davranabildiği ile ilgili azarlamak istiyordum. Ama halini görünce vazgeçtim. Fırça işini biraz erteleyebilirdim.

"Bunları sonra konuşuruz. Hadi gel şu üstünü başını değiştirelim. Bir duşa gir kendine gel."

O banyoya doğru ayaklarını sürüye sürüye gitti. Bende odama gidip havlu ve pijama çıkardım. Banyonun kapısının önüne bırakıp kapıyı tıklattım.

Ateşin Ruhu (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin