"Senin ne işin var benim evimde? Nasıl girdin içeri?"
Ne kadar sakin olmaya çalışırsam çalışayım gözlerindeki ifade içimde korkudan sinme dürtüsü uyandırıyordu.
"Asıl senin ne işin var o herifin yanında?"
Iki yanında yumruk yaptığı ellerini o kadar sıkıyordu ki eklemleri bembeyaz olmuştu.
Sanki sıradan bir konuşma yapıyormuşuz gibi yanından geçip çantamı masaya bıraktım. Sonra da koltuğa gidip oturdum.
Oturmamın nedeni bacaklarımın beni daha fazla taşıyamayacak kadar titremesiydi.
"Bu seni ilgilendirmez. İstediğim kişiyle takılırım ve Berke ile takılmak istiyorum."
"Kızım sen adamı delirtirsin. Ben bir daha o Berke denen dallamayla görüşmeyeceksin demedim mi sana?"
Dişlerini o kadar sıkıyordu ki çatırtılarını duyar gibiydim.
"Dedin. Ben de bu konunun seni ilgilendirmediğini söyledim. Bu konu açıklığa kavuştuğuna göre artık gidebilirsin."
Dikildiği yerden insan üstü bir hızla gelip önümde durdu. Omuzlarımdan tutup hafifçe sarstı beni.
"Anlatamıyorum galiba." gözlerini gözlerime dikip her kelimenin üstüne basa basa söyledi."Değil. O. Çocuk. Hiçbir. Çocuk. Yanına. Yaklaşmayacak."
Beni bırakıp gözlerini kapadı. Iki parmağıyla burnunun kemerini sıkıyordu. Gözlerini tekrar açtığında ise tüylerimi ürpertecek kadar sakindi.
"Lü-lütfen evimden... evimden gider misin?"
Dişlerim birbirine vurarak konuşmaya çalışırken bir yandan da boğazıma takılan yumruyu geri göndermeye çalışıyordum.
Bir şey söylemek için ağzını açtığı vakit kapıya takılan anahtar sesini duyup ağzını hızla geri kapattı.
Aynı hızla cama koşup aşağı atladı. Ben panikten ne yapacağımı bilemez halde bir çığlık koparıp cama koştum.
Hiçbir şey olmamıştı aksine öfkeli gözlerle bana bakıyordu. Sonra da dönüp gitti ve beni zapt edemediğim gözyaşlarımla orda öylece bıraktı.
Mine her şeyden habersiz içeri girdi.
"Hüma? Kuzum evde misin?"
Köşeyi dönüp benim ağladığımı görünce çantasını bir köşeye fırlatıp gelip bana sarıldı."Ne oldu sana?"
Bir yandan da sırtımı sıvazlıyordu.
"Kim üzdü seni kuzum benim?""Ateş" diyebildim sadece.
Başka bir şey söylemeden orda öylece sarıldık. Benim hıçkırıklarım dinene kadar ne bir şey sordu ne de sırtımı sıvazlamayı bıraktı.Bu kız benim ailemdi. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Biz bu kadardık işte. Iki kişilik minicik bir aile... İhtiyacımız olduğu an birbirimize destektik, ağlayacak omuzduk, yeri gelince anne-baba yeri gelince kardeştik.
Bunları düşünmek daha çok ağlama isteği oluşturdu. Amaa yeterince ağladığımı düşünüp sıyrıldım kollarından.
"Ateş sana bir şey mi yaptı?"
Hayır anlamında kafamı salladım.
"O zaman neden bu kadar ağlıyorsun?""Bilmiyorum. Çok garip hissediyorum. "
"Peki şöyle yapalım o zaman: Sen bu çocuğu görünce mutlu oluyor musun?"
Kafamı aşağı yukarı salladım."Gözlerine bakınca için kıpır kıpır oluyor mu?"
Tekrar bir kafa sallama."Mesela onu Su dene kızla görünce çok üzüldün değil mi? Çok ağladın."
![](https://img.wattpad.com/cover/79793889-288-k326218.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateşin Ruhu (ASKIDA)
Science FictionKarşınıza çıkan bir çift gözün hayatınızın en büyük kilidini açacak anahtar olduğunu ve açıldığında bir girdabın içine düşeceğinizi düşünün... Bildiğiniz, inandığınız ve yaşadığınız her şeyin yalandan ibaret olduğunu ve bilinmezlik girdabına kapıldı...