Barış'ın ağzından
Nefes alış verişi yavaş yavaş düzenli hale gelen Melis'i izlerken özgürlüğünü isteyen tutsak kelimeler istemsizce ağzımdan çıktı.
"Senin tek suçun bu kadar güzel ve iyi olup herkesi kendine aşık etmen."
Dediğim şeyle kaşlarımı çatıp yüzüne daha dikkatli baktım. Uyanık olduğuna dair herhangi bir işaret bulamayınca rahatladım. Duysa da pek sorun olmazdı gerçi, bir çok şeyi anlamayacak kadar aptaldı. Ve Deniz'e üzülecek kadar saf.
Baş parmağımı gözünün altındaki hassas noktada gezdirmeye başladım. Hafif morluğu dikkatli bakınca görebiliyordum. Vitamin eksikliği vardı ya da düzensiz uyuyordu. İki ihtimalin birden olması daha olasıydı gerçi. Düzensiz uyuduğunu zaten biliyordum, yemekleri az yediği de gözümden kaçmıyordu.
Kahvaltılarda Kaan denen Melis'in 'kardeşi'nin Melis'e bir şeyler yedirmesi sinirlerimi bozsa da kötü niyeti olmadığını biliyordum. O dört yakın erkek arkadaşı onu kardeşi gibi gördüğü için kızmıyordum ama kıskanmamak elde değildi. Bir an için onun da beni Elçin'den kıskanıp kıskanmadığını düşündüm. Gülsu'dan, Seda'dan ya da Hazal'dan kıskandığına adım gibi emindim ama Elçin'den emin olamıyordum.
Telefonuma bildirim sesi gelince Melis'i uyandırmamak için yavaş yavaş cebime uzandım. Uykusunun genelde derin olduğunu bilsem de ses çıkarmamaya çalışıyordum.
Hazal, 'Selam.' yazmıştı.
Cevap yazmadan telefonu tuş kilidine aldım. Gülsu ile ayrıldıktan sonra Hazal'ın onlarla takılmaya devam etmesine sesimi çıkarmamıştım, arkadaşlarına karışacak kadar yakın değildik zaten. Ama Melisle çıktığımız yemekte olan olaylardan sonra tarafını ve amacını belli etmişti. Melis'in hakkında ileri geri konuşmaları beni sinirlendiriyordu. Onu tanımıyorlardı bile.
Melis'in ara sıra siyah boyamsı şeyden sürdüğü uzun kirpiklerini, açık tenli pürüzsüz yüzünü, parlatıcı kullanmasına gerek kalmayacak kadar renkli ve dolgun olan dudaklarını incelerken göz kapaklarının altındaki mavi gözlerini düşündüm. Mavinin her tonuna girebilen gözlerinde belki başkası için anormal bir şey yoktu ama benim için farklıydı işte. Bakışlarındaki anlamlardan mı yoksa gözlerinin güzelliğinden mi bilmiyorum, sürekli bakmak istiyordum.
Telefondan saate baktım. Etütün bitmesine az kalmıştı. Etraf kalabalıklaşmadan önce gitsem iyi olurdu. Melis'i göğsümden kaldırıp başını yastığa koydum. Bağdaş kurduğu bacaklarını yatağa uzatırken bağdaş kurarak uyuyabilmesine şaşırmadan edemedim.
Gitmeden önce kararsızca yüzüne baktım. Sonra karar verip eğildim ve alnından öptüm, o uyurken dudağından öpecek değildim elbette.
Alnı olması gerekenden sıcak gelince elimi alnına koydum. Biraz ateşi çıkmıştı sanırım. Dondurma kutusuyla kitabını şifonyerin üzerine koyup vantilatörü kapattım. Bu kadar özensiz davranırsa hasta olması gayet doğaldı. Alnına son bir kez daha dokunup ateşinin çok yüksek olmadığına emin olduktan sonra kulübeden çıktım.
Hayalet'i biraz sevip kendi kulübeme yürürken Melis'i ne kadar çok düşündüğüme ben bile şaşırdım. Ama onun yanındayken beynimle düşünmüyordum sanki. Ve hareketlerimi kontrol edemiyordum. Arkadaş olamayacağımızı zaten biliyordum fakat dün gece kamp ateşinde çok farklı şeyler hissetmiştim. Daha önce hissetmediğim, bana yabancı duygular... İşin kötüsü bunlar hiç arkadaşça duygular değildi ve çok yeni de değildi.
Kulübemin kapısını açtığım sırada telefonum çaldı. Arayanın babam olduğunu görünce kulübeye girip kapıyı kapattım. Babam ayda yılda bir arardı ve aradığında pek iyi şeyler söylemezdi. Sinirimi kimsenin görmemesi için kulübede kalmam en mantıklısıydı. Koltuğa otururken aramayı cevapladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN OKULLAR "YAZ KAMPINDA"
UmorismoYıldız Koleji, sınav senelerinden önce on birinci sınıf öğrencilerini rahatlatmak amacıyla yaz kampına götürür. Yaz kampına gittikleri için sevinen öğrenciler, düşman okulları Kaya Koleji' nin de aynı kampa geldiğini görünce sinirlenir. Gerek de...