İpek, Cam kenarındaki masasında, ince belli bardağından keyifle çayını yudumlarken, bir yandan da Kızılay'ın hareketliliğini izliyordu. Kimi biryerlere koştururken kimi karşıdaki cafede koyu bir sohbete dalmıştı. Cafenin üstündeki kuaförü Ömerde gelin başı vardı. Oturduğu yerden genç adam ve yanındaki 2 yardımcısının telaşını görebiliyordu. 3 gün önce kendi de aynı durumdaydı. Neyseki alnının akıyla bu işinde üstesinden gelmiş ve Avusturya Büyükelçisini ile heyetini kazasız belasız bir şekilde ülkelerine göndermişti. Heyetle birlikte Anıtkabir'de mozoleye Çiçek koymak ve özel deftere yazmak haricinde ATA'nın kıyafetlerinin ve özel eşyalarının bulunduğu bölümleri de gezmişlerdi. Heyet ağzı acık bir şekilde büyük merakla dolaşmıştı anitkabiri. İpek bir kez daha gurur duymuştu Ata siyla. 70 yıl önce bu şıklık, bu asalet...Murat'ta yanlarından ayrılmıyordu bu arada. müze kısmında herbir bölmeyi dikkatle inceliyordu heyet üyeleri. Arkalarında ipek ve hemen onun dibinde Murat. Onlarda büyülenmiş gibilerdi. Murat en son 8 yaşında gelmişti buraya. İpek ise lise sonda iken. Malesef insan, hayat koşturmasindan her Zaman fırsat bulamıyordu şehrindeki böyle özel yerlere gitmeye. Murat'ın traş losyonunun kokusu geliyordu burnuna ..tütün ve baharat karışımı birşeydi. İpek hayatında hiç bu kadar güzel bir koku almamıştı. Belki Murat'ın teninde bu kadar güzel kokuyor, genç kızı cezbediyordu.
Anıtkabir ziyareti sonrası gittikleri lüks restorantta da , ılık bir haziran akşamı olduğu icin masayı envai çeşit Çiçek ve yeşilliklerle dolu bahçeye hazırlamışlardı. Güneş yeni yeni batmak üzereydi. Uzun masada her iki heyet karşılıklı oturmuştu, ortadaki vazolara güzel çiçekler ve her iki ülkenin bayrakları yerleştirilmişti. Murat ve heyetin diğer 3 şoförü içinde bahçenin ucunda küçük bir masa hazırlanmıştı. Murat yerini İpek'i rahat görebileceği bir bölümden seçmişti . İpek o gece daha bir parlıyordu. Her zaman Ömer'e dalgalı fön çektirdiği saclarını bu sefer Zaman kaybı olmasın diye düz çektirmişti. Üzerinde beyaz keten bir takım elbise vardı. Beyazlar ve düz saçları daha bir açmıştı genç kızı, beyaz teni ve yeşil gözleri daha bir ortaya çıkmıştı. Murat gece boyu gözünü alamamıştı İpek'ten. İpekte aynı durumdaydı ama belli olur diye fazla bakamıyor daha çok kaçamak bakışlar atıyordu. Allah muhafaza Abidin'in bir diline düşerse onun dangalak laflarına maruz kalabilirdi ki zaten bulundukları ortamda buna müsait değildi... Murat siyah takım elbisesi, derin bakışları ve arkaya doğru jölelenmiş simsiyah saçlarıyla çok yakışıklı gözüküyordu. Üstelik heyetteki büyükelçinin asistanı olan sarışın uzun boylu afette gözünü alamıyordu genç adamdan. İpek Anıtkabir'de de farketmişti kadının Murat'a yazdığını... Murat her ne kadar mesafeli durmaya çalışsa da kadın öğrendiği bir iki Türkçe kelime ile genç adama yanaşıyor, topuklu ayakkabılarıyla Aslanlı yolda rahat yürüyemediği bahanesiyle eline koluna yapışıyordu. İpek'in yüreğinde anlamlandıramadığı bir sızı oluşmuştu. Kendi de anlayamamıştı neden böyle olduğunu. Yok daha neler demişti aklından geçenler için. Murat'ı kıskanıyor olamazdı ya ....DAHA NELER... diye tekrar etti yüksek sesle... Murat'a aşık oluyor olamazdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız (tamamlandı) #dexilkromanım#
RomanceBirgün biryerde tekrar karşılaşırsak eğer benimle yeniden tanış