S.N. - 23.BÖLÜM : "MİSAFİR"

2.3K 352 46
                                    

Hepimiz donmuş gibi bir ekrana bir de birbirimize baktık. Bu olmamalıydı, olamazdı. Uçağın o seferine binmeyi ona ben söylemiştim ve yetmezmiş gibi onu yalnız bırakmıştım. Neden peki? Savaş için.

"Senin yüzünden!"

Savaş'a bağırarak üzerine yürümeye başladığımda neye uğradığını şaşırmış gibi tepkisizce bana baktı.

"Mahvettin her şeyi! Allah kahretsin senin yüzünden... senin!"

Dibine girerek onu omuzlarından iteklediğimde Alperen zorla beni belimden tutarak ondan uzaklaştırdı. Deli oluyordum çünkü hala tek yaptığı şey susarak gözlerimin içine bakmaktı.

Titreyen ellerimle Alperen'i ittiğim de zar zor telefonumu çıkardım ve Kuzey'i aradım. Telefonunun açılmayacağına dair kötü bir his vardı içimde. Öyle de oldu, açılmadı.

Elimi yüzüme kapatarak derin nefes almaya çalışırken diğerleri gibi Savaş'ta karşımda durup beni izliyordu. Rastgele gördükleri ve izlemeye başladıkları bir haberin sonunun buraya gelebileceğini düşünmemişlerdi. Bende bunu bu şekilde, çaresizce televizyondan izleyeceğimi düşünmemiştim.

En kötüsü de buydu zaten, çaresizlik. Görüyordum, biliyordum ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ne gidebileceğim bir olay yeri vardı, ne de hastane. Öylece televizyonu izlemek zorundaydım.

"Cips, mısır falan ister misin?" dedim yeniden Savaş'a dönerek. İçimdeki bu sinirin tüm sahibi oydu. Bedel ödemeliydi çünkü herkese sorumlusu dahi olmadığı şeylerin bedelini ödetmişti.

Savaş'ın sinirlendiği için alnındaki damar belirginleşmeye başladığında cevap vermek istedi ama telefon ellerimin arasında titreyince sustu.

"Kuzey." dedim yazıyı okuyarak. Hiç zaman kaybetmeden açarak telefonu kulağıma tuttum. "Kuzey." diye tekrarladım.

"Efendim Defne?"

Telefonunun ucundan gelen bu sesi duyduğum da kendimi sesli bir şekilde ağlamaktan alıkoyamadım. Ona bir şey olsaydı kendimi de Savaş'ı da asla affedemezdim.

Sadece "Kuzey!" diye haykırmaya devam ettim.

"Defne, sen iyi misin?"

Bu cümleyle vücudum daha da titremeye başladı. Kendimi berbat hissediyordum.

"Hala benim için endişeleniyorsun. Haberlerde uçak dediler, çok korktum."

"Evet öyle olmuş. Ben daha havaalanına yeni geldim. Bir arkadaşımla buluşmuştum, yetişemedim. Gece uçağıyla döneceğim."

"Şükür." dedim sıkıntılı bir şekilde iç çekerek. Kapatması gerekiyordu ve bu yüzden de uzun uzun konuşamayacaktık. Zaten bunun üzerine de kapanışı Alperen yapmak için telefonu elimden aldı.

Mutlulukla Begüm'e sarıldığımda gözlerim duvara yaslanmış, bizi izleyen Savaş'a kaydı. Bu halim ve konuşmamız onu beklediğimden çok daha fazla rahatlatmıştı, şaşırdım.

"Ne zannediyorsun?" dedi ters bir şekilde. "Biri öldüğünde ya da acı çektiğinde mutlu olduğumu falan mı?"

Cevap vermedim. Üzerine biraz fazla gitmiştim belki ama günlerce sustuğuma saymalıydı bunu. Haklıyım, istese de istemese de.

Onu umursamadan kanepeye oturduğumda televizyonun sesini yeniden açtım ve haberleri izlemeye devam ettim. Birçok farklı kanalda canlı yayın yapılıyordu. Zaten bunu fark edince bizimkiler de çok geçmeden yeniden televizyonun başına toplanmıştı.

Orada o şekilde sabaha kadar oturmuştuk. Ölen kişinin kimliği de gece anca açıklanmıştı zaten. Taylan Öztürk adında orta yaşlı bir adamdı.

SEVGİ NOTALARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin