Duyduğum o birkaç kelime beni sonsuza kadar esir edebilecek güçteydi. Bu konuşmanın nereye varacağını bilmiyordum ama sonunda beni etkileyeceğini hissediyordum. Uzaklaşmak istedim, hem de çok fazla. Balo salonundan koşarak uzaklaşabilirim sandım ama sanki bedenim olduğu yere prangalamış gibi hareket edemedim. Sessiz haykırışlarıma döndüm, onlar belki bir yardım bulur diye. O da olmadı. Burada çakılmış bir şekilde olacakları beklemekten başka bir çözüm yolum yoktu.
Duvarın önüne sindiğimde titrememi engellemeye çalışıyordum. Ne düşünmem gerekiyordu? Harfler, kelimeler, cümleler... Hepsi benim terk edip gitmiş gibi hissediyordum. Ama neyse ki bu his odanın kapısının açılmasıyla son buldu. Göz ucumla içeriye baktım. Bilal ve yüzünü hala göremediğim biri daha vardı içeride. Ama tek odağım Savaş'tı.
"Defne." dedi bana yaklaşarak. Elimle durmasını işaret etsem de dinlememişti. "Konuşmamız gerek."
Özellikle seçmiş gibi koridorun sonundaki odaya girdiğinde cevabımı beklememişti bile. Zar zor yerden kalktım. Dizim öylesine çok titriyordu ki yürümek için duvardan güç almak zorunda kalmıştım.
"Ne oluyor?" dedim odanın tam ortasında duran Savaş'ın karşısına geçtiğimde. Eczaneden aldığım ilaçların poşetini hala sımsıkı tutuyordum. Her tarafı çamur ve kan lekesi olsa dahi.
Aniden gülümsedi.
"Seninle artık işim bitti." dedi sert bakışlarıyla. İlk zamanlardaki Savaş'a dönüşmüş gibi hissettim o an, Gizem için sürekli beni azarlayan Savaş'a.
"Neyden bahsediyorsun?"
Kullandığın şeylerle işin biterdi, neden şimdi karşıma geçmiş bunu bana söylüyordu ki?
"Artık seninle olmak için bir sebebim yok diyorum. Kurtuldum senden."
Gözlerinin tam içine bakarken sertçe yutkundum. Bunu neden yapıyordu bilmiyordum ama canımı acıtıyordu. Oysa onda tek bir mimik bile oynamıyordu.
Kalbim korkuyla çarparken elini tutmak için ona uzandım ama kendini geri çekti.
"Sen iyi misin?"
Elimi alnına koyduğum da başını eğerek beni engelledi ve cebinden telefonunu çıkararak bazı tuşlara bastı. Ardından da telefonu kucağıma attı.
"Sus ve dinle."
Kayıt kendiliğinden açıldığında odayı dolduran tek ses artık poşetin hışırtısı değildi.
'Pardon, yanlış oldu. Konferans salonunu arıyordum.'
Kayıtta kendi sesimi duyduğum da şaşkınlıkla dinlemeye devam ettim. Bu okula ilk geldiğim gündü, hiçbir anını unutamadığım o gün.
'Yıl sonuna kadar o kızı kendine aşık edersen para senin.'
Bu cümleyi duyduğum da kaşlarımı çatarak Savaş'ın yüzüne baktım. Aniden bana yakınlaşmaları, sürekli beni sevdiğini söylemeleri... O zamanlar anlam veremediğim bu boşluklar bir puzzle gibi ses kaydıyla dolduğunda başımı iki yana salladım ve telefonu göğsüne fırlattım.
Acısını hissetmemek için sıkıca sıktığım yumruğumdan kanlar taştığında kırılan telefonun üzerine damlalar birer birer düştü. Savaş'sa önce telefonun parçalarına baksa da kanı fark ettiğinde elime bakmaya başladı. Kaşları çatılmıştı ama şaşkınlığını üzerinden attığında yine bana döndü.
"Kazandım." dedi yarım ağız gülümseyerek. Yaptığı her hareket, kullandığı her kelime bir mermi gibi kalbimi delik deşik ediyordu. Ve öyle hissediyordum ki açılan bu yaralar kolay kolay kapanmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVGİ NOTALARI
عاطفيةUçurumun kenarındayken bile adım atmaktan çekinmeyen ve boğulacaklarını bildikleri halde daha derine yüzen iki kişinin hikâyesi. Kaderin türlü oyunlarıyla karşılaşmış, dört tarafı sırlarla kaplı iki insan. Onlar aynı şarkının farklı notaları ve bir...