Önümdeki tavuk parçalarıyla bakışırken kulağım yanımda tartışmakta olan Jongdae ve Kyungsoo'daydı. Baharatlı patatesini yemek için için fırsat kollarken konuşmaları hararetlendi ve saçma bir iddainın içine girdiler."Adım kadar eminim, sen bile onu yatağa atamazsın." Önündeki sosları aşırmakta olan elime vurup devam etti Jongdae. "Değil mi Jongin?"
Mükemmel bir çift olmanın ilk adımı, muhtemel sevgilinizle arkadaşınızın adamın birini yatağa atma üzerine kurulan iddialarına şahit olmaktı. İkinci adımı ise böyle bir durumla bile dalga geçebilmek.
Gözlerim hala acılı sosundayken mırıldandım. "Bilemiyorum, herif başlı başına hetero itemi. Dayak bile yiyebilirsin." Kyungsoo masanın karşısından elindeki kemiksiz tavuğu ağzıma tıkarken itirazsız kabul ettim. Parmakları dudaklarıma değene kadar çekilmedi ve önümdeki elma dilim patateslerden birini ağzına attı.
"Bana kaç gün veriyorsun?" Gözündeki meydan okuma parıltılarını ben bile görebiliyorken Jongdae'nin onu gaza getirmesi aptallıktı resmen. Kendinden emin görünürken yemekten çıkmış göbeğiyle arkasına yaslanmış kolasını yudumlayan Sehun'a doğru kaydı. "3 gün." Ve sonra el sıkıştılar, Jongdae ortaya neyini koyduysa veda etse iyi olurdu.
İki gün sonra aynı mutfakta, Baekhyun'un sabahtan kalma pankeklerini götürürken omzuma yaslanan çene ve ardından etrafımı saran hafif sigara kokusuyla dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.
"Ne kazandın?" Az önce Chanyeol Jongdae'nin ağlamak üzere olduğunu söylerken kahkahalar atarak koltuktan düştüğünden iddianın sonucunu biliyordum. Kıskançlık damarlarım kabarırken bir işe yaramayacağını zor yoldan öğrendiğim için susmayı tercih etmiştim.
Dudaklarını omzumdan çektiğinde yüzündeki gülümseme hiç masum değildi. "Ofisindeki mini buzdolabı ve içindeki Grey Goose'lar." Yeterince kazançlı bir anlaşmaydı, en azından Kyungsoo açısından. Jongdae için ise üzülüyordum, o şişeleri toplamak için bir düzine ülke gezmiş olmalıydı.
İçeride maç izleyen ikilinin bağırışları geldiğinde gözlerimi devirip biten pankeklerin boş tabağını tezgaha bıraktım. "Onu öpmedin.." Gözlerim sahte bir şüpheyle kısılırken işaret parmağımı omzuna bastırmıştım. "değil mi?"
"Test etmek ister misin güzelim?" Omzunu delercesine bastırdığım parmağımı kavrayıp boynundan geçirdiğinde teklifinin üstüne atladım.
Hâlâ dudaklarımın üzerinde tadını hissedebildiğim pankek şurubunu onunla paylaşırken kolunu bel boşluğuma doladı. Ona bir adım daha yaklaşmıştım ve tabağın tezgaha düşerken çıkardığı çınlamayı ikimiz de umursamamıştık.
Dizlerime kadar titrerken boynundaki tutuşunu sıkılaştırdığımda oyunbozanlık yapıp geri çekilmişti. Bir cevap arar gibi gözlerime bakarken başımı yana yatırıp koyu göz bebeklerine diktim bakışlarımı. "Anlayamadım.." dedim dilim yaramazca alt dudağımda gezinirken. "biraz daha izin vermelisin."
Reddetmedi ve Chanyeol tuttuğu takımın tezahüratlarıyla içeri girene kadar dudakları hareketini kesmezken eli, kazağımın içinden omurgam boyunca yukarı tırmanmıştı. Chanyeol Biraz eğlenmek için Kris'in yanına gitmeyi teklif etmişti ama ben zaten az önceki durumumda oldukça eğleniyordum.
Kaybettiği onca şişe Grey Goose'tan sonra önündeki shot bardağına hüzünlü bakışlar atan Jongdae, Sehun ve ben tarafından teselli ediliyordu. Açıkçası yanımızdan ayrılırken morali daha beter olacaktı ama yine de şansımızı deniyorduk.
"Aklım almıyor, sadece üç dakika bakıştıklarını gördüm." Bizi dinleyen Kris'e yakınırken bana dönüp devam etti. "Sonrasında ne olduğunu anlayamadan bebeklerimi kaybettim." Omzundaki elimi sıkılaştırırken yavaşça başımı salladım. Önündeki fıstıkları üçer üçer yutan Sehun'a delici bakışlar gönderdiğimde hafifçe öksürüp arkasına yaslanmıştı.
"Bir insanı nasıl üç dakika içinde tersine çevirebilir." Gömleğinin yarısı açıkta olan, yaklaşık kendi boylarında bir adamla içkisini paylaşan Kyungsoo içimde bir yerlerin kaynamasına neden olduğunda "Eh.." demiştim. "Beni tersime çevirmesi üç dakikadan kısa sürdü."
Jongdae henüz cevap veremeden uzun tabureden ellerini çırparak inen Sehun, son sesteki müziğe rağmen dikkatimizi çekmişti. "Luhan geliyor." İkimizin de yanağına sulu birer öpücük bırakıp 'sakın beni rezil etmeyin' temalı tehditler savururken gülümsemekle yetindim. Tabi ki onu rezil edecektim.
Fotoğraflarını gördüğüm tanıdık yüz görüş alanıma girdiğinde arkamda oturan Baekhyun oturduğu yerde yükselip kulağıma yaklaştı. "Yanındakine bak." Luhan'ın yanındaki esmere neden bakmam gerektiğine anlam veremediğinden boş bakışlarımı Baekhyun'a gönderdim. Oflayıp muhtemelen aptallığımla ilgili bir şeyler mırıldanmıştı. "Tanımadın mı? Bay Zipponuzu Kullanabilir Miyim Yakışıklı?" Dudaklarım yeni hatırlamamın verdiği şaşkınlıkla açılırken onu onayladım.
Olayın üstünden aylar geçmişti, muhtemelen benim gibi o da hatırlamayacaktı ki Baekhyun'un hafızasına bir kez daha hayran kalmama neden oldu bu durum. Yakınımızda duran Sehun'a samimi bir gülümseme verdikten sonra sarı kahküllerinin altında parlayan çekik gözleri etrafı taradı ve benim üzerimde duran bakışlarıyla gülümsemesi daha da büyüdü. Lanet olsun ki her zaman olduğu gibi yanılmıştım.
Luhan'ın karşısında şekilden şekile giren Sehun, izleyip sonrasında dalga geçmek isteyeceğim bir olaydı ama görüş alanıma giren geniş omuzlar buna izin vermedi. "Hey." Yumuşak sesi kulaklarıma dolduğunda kibarca gülümseyip selamladım.
Pekala, itiraf ediyorum muhabbeti fazla uzatmaya hiç niyetim yoktu ama tükettiğim içkilerden midir bilinmez kendimi Tao ile oldukça samimi bir konuşmanın içinde bulmuştum. Ayrıca kendimi Kyungsoo'nun alt katta nelerle uğraştığını düşünmekten alıkoymak için de iyi bir yöntemdi.
Evet, ismini hatta yaptığı işten hobilerine kadar her şeyi öğrenirken Baekhyun'un yanımdan bana attığı imalı bakışlara karşılık poposuna vurduğumda homurdanıp Chanyeol'e dönmüştü.
"Dışarı çıkmak ister misin?" Eli sarı saçlarının arasında dolaşırken dudakları sevimli bir şekilde yukarı kıvrıldı. Ona cevap vermek için ağzımı açmıştım ki omzuma konulan eller merakla arkama dönmeme neden oldu. Kyungsoo'nun ensemde hissettiğim sıcak nefesi Tao'ya dikkatimi vermemi zorlaştırmıştı.
Luhan'ın ona seslenmesiyle veda edip kalktı ve ardından bir şey hatırlamış gibi tekrar bana döndü. Kris'in tarafında duran kalemlerden birine uzandığında ne yapacağına bakıyordum. Bardağın yanındaki sağ elimi kavrayıp numarasını yazdı ve arkamdaki bedene olduğunu tahmin ettiğim kısa bir bakış attıktan sonra tekrar bana dönüp gülümsedi.
Luhan'la birlikte kalabalığın arasında kaybolurken Kyungsoo önüme, az önce Tao'nun durduğu yere geçmişti. Gözüm iliklemeyi atladığı düğmeye takıldığında düzeltmek için kaldırdığım elimi yarı yolda geri indirmiştim. Böyle zamanlarda ona dokunmak bile benim için zordu, gerilen çenem ve çattığım kaşlarımla pek neşeli göründüğüm söylenemezdi ama suskunluğunu korudu. Her zamanki gibiydik, aptal anlaşmamız bir şeyi değiştirmemişti. Anlamamaya ya da görmezden gelmeye devam etti.
Büyük gözleri tezgahta duran, Tao'nun numarasını yazdığı elime kaydığında elimi kucağıma çekmiştim. Yüzünde herhangi bir mimik arayışına girsem de hiçbir şey söylemedi ama oturduğum ahşap taburede yarı açık bacaklarımın arasına girip başlattığı öpücük her zamankinden biraz daha hırslıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
more than friends/dokai
Fiksi Penggemar"Evet." dedi yüzü anlam veremediğim bir ifadeyle kasılırken. Dudaklarımızı tekrar birleştirmeden önce devam etti. "sadece arkadaşız, belki biraz fazlası."