"Büyük bir sırrını söyle hadi." Oda daha da basık gelmeye başlarken Tao'nun kucağına iyice yerleştim. Yanımdaki birkaç boş teneke kutu yere düşerken aklıma hiçbir şey gelmemişti."Büyük bir sırrım.." Aklıma yeni gelmiş gibi Chanyeol'u kafasından ittirip homurdandım. "Bunu size neden söylüyorum ki şimdi?"
"Çünkü sarhoş halinden yararlanmaya çalışıyorum." Bu sefer kafası Baekhyun tarafından itilirken sırıttı. Karşımda oturan Kyungsoo'nun bakışları üzerimizdeydi. Belki de sadece sesi kapalı olan televizyonu izliyordu, anlayamıyordum. Tao parmaklarıyla saçlarımı geriye doğru tararken ayaklarını altında toplayıp tekli kanepede oturmaya devam etmişti.
Acıkma bahanesiyle mutfağa giderken Sehun ve Tao da yarışırcasına arkamdan içeri girmişlerdi. Sehun Chanyeol'un yiyeceklerine konmak için geliyordu ama Tao'nun gün boyunca neden bu kadar gergin dolaştığı hakkında bir fikrim yoktu.
Birkaç dakika içinde dolap neredeyse boşalmışken tezgaha yaslanmış gözleriyle iletişim kurmaya çalışan ikiliyi izliyordum. Yine bir şeyler dönüyordu ve en son benim haberim olacaktı.
"Hafta sonu seni götürmek istediğim bir yer var." Sehun çenesinin altında birleştirdiği elleriyle bizi izlerken Tao yanıma kadar gelip cevap beklercesine bakışlarını yüzüme dikmişti.
"Bir yerden kastın nedir?" Bunu sormayı bu kadar sıkıntı yapmasına anlam verememiştim ama birden gözümün önüne Baekhyun'un ciddi bakışları geldi. "Tabi ki özel bir şeyler planlıyor seni salak." diyordu başını iki yana sallarken.
"Belki buraya birkaç saat uzaklıktadır." Başını yana eğip saçlarını karıştırdı ve ekledi. "Aslında bunun sürpriz olması gerekiyor. Daha fazla soru sorma."
Açıkçası ne planladığını bilmemek beni germişti ve tam ağzımı açıp bir hafta daha işimi aksatırsam Jongdae'nin beni öldüreceğini söyleyecektim ki Sehun heyecanla bağırdı.
''Bekleyin, hafta sonu ev boş anlamına mı geliyor bu? Luhan'ı arayacağım.'' Arka cebinden çıkardığı telefonu açmakla uğraşırken delici bakışlarımı algılayamamıştı. İlk fırsatta onu uykusunda boğacaktım.
İkinci kez cevap vermeye çalıştığımda ise içeri giren beden yeniden susmama neden oldu. Hemen yanımda Kyungsoo dudaklarının kenarında duran sigarayla cam şişeyi açmaya çalışırken Tao'nun ifadesindeki değişim barizdi ama o umursuyor gibi durmuyordu.
Sonra tamamen planlarım dışında ''Olur.'' kelimesi çıkmıştı ağzımdan. Bakışları birkaç saniye üzerimizde gezindi ve bir şey söylemeden mutfaktan çıktığında verdiğim cevabı sorguluyordum.
♠
Sehun'u boğmaya çalışarak uyandırdığım ve Jongdae'nin gecenin bu saatinde kapımıza dayanmasına bakacak olursak en iyi gecemiz sayılmazdı.
Klozetin yanında paspasın üzerine uzanmış, midemdeki her şeyi çıkarmamak için gayret ediyordum ki bu sabah tiksintiyle içtiğim sek kahveden başka bir şey değildi. Jongdae ise ev terlikleriyle küvette yayılmış sigara içerken açıkçası Sehun'un neden ayaklarını duvara dayayıp lavabonun altında yattığı hakkında bir fikrim yoktu.
''Kavga ettik.'' dedi somurturken. Görüş alanımı kaplayan klozet yüzünden bunu görememiştim ama sesinden anlaşılıyordu.
''Aşık olduğum adamla aynı kulvarda bile değiliz.'' Jongdae ağzındaki sigarayı klozete atıp yenisini yakarken sıranın bana geldiğini fark ettim. Kyungsoo'yu deli gibi özlemiştim. Tamam, belki ilk olarak ona sağlam bir tokat atardım. Tao konusunda ise ne yapacağımı bilmiyordum ama tüm gün bakışlarımı üzerinden çekemediğim adamı bırakamadıkça bir yere varamayacağımız kesindi.
Yanımdaki ikili bunları zaten bildiğinden o anki sıkıntımı söyledim.
''Ben sadece kusmaya gelmiştim.'' Daha fazla yutkunamayacağımı anladığımda koyu renkli sıvının midemi terk etmesine müsaade etmiştim. İki yanımdan sahte bir tiksinti sesi geldi. Sehun elindeki rom şişesini fayansta kaydırarak bana uzatırken başımı iki yana salladım. Görmek bile midemi bulandırıyordu.
''En azından Luhan ve Minseok'u iş üzerinde görmediniz.'' Araya giren sessizliği bozduğumda aynı anda iç çekmelerine kıkırdadım. Jongdae'nin küvetten sarkan eliyle oynarken Sehun ne zaman getirdiğini bilmediğim kraker paketini bana attı.
''Kyungsoo'nun evine gideceğim.'' Uyuşan sırtımı oynatıp devam ettim. ''Şimdi.''
''En son bu şekilde evine gittiğinde işi pişirmiştiniz.'' Sehun ayaklarını duvardan ayırıp otururken yanıtladı. Jongdae'nin küvetten uzanan başı bana 'ciddi misin?' bakışları atarken ben de doğrulmuştum.
''Böyle giderse onu bile yapamayacaksınız. Az önce kustun be!'' Yükselen sesiyle yüzümü buruştururken zorlanarak da olsa ayağa kalktım. Sigara kokmak şu anki halimden daha cazip geldiğinden Jongdae'nin elindeki sigarayı kapıp dışarı çıkarken arkamdan seslenmesini önemsemedim.
Sokağa çıkıp birkaç blok yürüdükten sonra ise keşke önemseseydim demiştim. Belki o zaman beni üzerimdeki berbat pijama hakkında uyarabilirlerdi.
♠
Tüm yol boyunca mükemmel bir konuşma hazırlamıştım ki eğer zile bastığım saniye hepsini unutmasaydım Kyungsoo önümde diz çöküp yalvarıyor bile olabilirdi.
Gitmek için çok geç olup olmadığını sorgulamamı kilit sesinin ardından açılan kapı ve kemik çerçeveli gözlüklerin ardından şaşkınlıkla bakan beden bitirmişti. Gözlüklerini taktığına göre kitap okuyor ya da bilgisayarında çalışıyordu. Ayrıca ona büyük gelen gri kapüşonlu polarının içinde çok güzel görünüyordu ama ben neden bunları düşünüyordum ki?
''Jongin..'' Gözleri üzerimde gezinirken bir an için dudakları yukarı kıvrıldı ama kendini toparladı. Geri dönüp Sehun'un olduğunu düşündüğüm aptal pijamaları değiştirmediğim için pişman olmuştum. ''İçeri gel.'' Orada dikilmeye devam ederek reddettiğimde kaşları çatıldı. 23 dakika süren yol boyunca düşündüğüm konuşmam buhar olup gittiğinden tamamen doğaçlama yapacaktım.
''Gideceğim.'' Gözlerine bakarak, muhtemelen berbat görünen yüzümle bunu söylemem nasıl bir etki yaratacaktı orası tartışılırdı.
''Ne?''
''Diyorum ki Tao ile gideceğim ve bunu zaten biliyorsun. Tüm haftayı onunla geçireceğim ve onu kabul edeceğim. Hatta muhtemelen kabul ettiğim için beni tebrik ederler çünkü seni aşmadan mutlu olacağıma inanmıyorlar Kyungsoo.'' Çatallaşmaya başlayan sesimi belli etmemek için dursam da cevap vermesine fırsat vermeden devam ettim. ''Bana gitme diyecek misin?''
Kapüşonlu polarının yakasını sanki onu sıkıyormuş gibi hafifçe çekiştirdi. ''Neden bunu dememi beklediğini anlamıyorum. Gitmek istiyor musun?'' Gözlerimi kaçırdığımda birkaç adımda yanıma ulaştı. ''Ben de öyle düşünmüştüm.'' Sol eli ensemdeki saçların arasındayken saçlarımla oynamasını bile özlediğimi fark ediyordum. Sehun haklıydı, her seferinde aynı şekilde bitiriyorduk ama şimdi içeri girip onunla istediğim gibi sevişsem bile ertesi gün her şey eskisi gibi olacaktı.
Yapılabilecek en aptalca şeyi yapıp iyi geceler dileyerek merdivenlere yöneldim.
Banyomda bıraktığım ikiliyi aynı şekilde bulduğumda mavi paspasın üzerindeki yerime uzanmıştım. Sehun ve Luhan dünyanın en saçma sapan nedeninden ötürü tartışıp barışırlardı. Jongdae bir şekilde kendini sevdirmeyi başarırdı ama ben kalan hayatımı bu paspasın üzerinde geçirecek gibiydim.
Bir de Tao ve çoktan kabul ettiğim bir tatil vardı.
Gitmeden önce Sehun'un teklif ettiği rom şişesi daha cazip geliyordu şimdi.
''Şu haline bakılırsa ne olduğunu sormayacağım.'' Şişeyi Jongdae'nin elinde duran bardakla tokuşturup büyük bir yudum aldım. Onu pişman edeceğimi düşünürken benim ona gitmememi söylemesi için yalvarmam biraz acınasıydı.
''Sormasan iyi edersin, çünkü resmen boka battım.''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
more than friends/dokai
Fanfiction"Evet." dedi yüzü anlam veremediğim bir ifadeyle kasılırken. Dudaklarımızı tekrar birleştirmeden önce devam etti. "sadece arkadaşız, belki biraz fazlası."