//13

3.2K 267 221
                                    


Bu geçen iki haftada kafayı yemezsem eğer beni hiçbir şeyin kolay kolay yıldırabileceğini sanmıyordum.

Kyungsoo her zamankinden daha acımasız davranıyordu ve en ufak bir şey hissedebileceğini düşünsem bunları benim gözüme sokmak için yaptığını söyleyebilirdim. Ama lütfen, ne o kıskançlığın ne olduğunu bilirdi ne de böyle işlerle uğraşırdı. Yapmayı sevdiği tek şeyi yapardı ki şimdi de gözümün önünde hormonlarla şişirildiği gün gibi ortada olan herifin tekini yemesi de buna dahildi. Bense yanımda tamamen kendi aleminde olan Jongdae ve Sehun'un yanında Kris'in beni kobay olarak kullandığı içkileri deniyordum. Bu içkilerken kör olmasam bile önümdeki manzara beni kör edebilecek nitelikteydi zaten.

Sırtı bana dönük olan bedenin boynundan kafasını kaldırıp benimle göz göze geldiğinde sertçe yutkunmama engel olamamıştım. Yanıp sönen ışıkların altında emin olamıyordum ama bana meydan okuyor gibi bakması canımı yakıyordu. Kolu yavaşça karşısındaki adamın bedenine dolanırken gözlerimi kaçırıp yanımdaki uzun taburede iki yana sallanan Sehun'a dönmüştüm.

İyi tarafından bakarsak anlaşmaya uymaya devam ediyordu ama eskisinden farklıymış gibi hissetmeme engel olamıyordum. Aramızda nedenini bile kestiremediğim bir soğuk savaş vardı ve ben cidden fazlasıyla yorgundum.

Bu süre zarfında Tao beni yalnız bırakmamıştı, sanırım Kyungsoo'yu düşünmenin neredeyse canımı yakmadığı sınırlı zamanlar bunlardı. Üstelik bu konuda da Baekhyun ve Sehun haklıydı, geçen gece Tao beni mutlu edeceğini söylediğinde anlamıştım. Bunu hak ettiğimi kanıtlamak istiyordu hatta bunca olaya rağmen Kyungsoo'yu nasıl hâlâ affedebildiğimi sorgulayıp durmuştu. Yıllardır kapımı herkese kapattığımdan ve birinin bana bu kadar büyük sözler vermesinin ne demek olduğunu bilmediğimden sessiz kalmıştım.

"Sorun değil." demişti Tao parmaklarımızı kenetlerken, "Sabırlı bir insanım." Onun da elleri sıcacıktı ama uzun parmakları avucumun içinde gezinirken midemdeki yakıcı hisse engel olamamıştım.

Kendimi suçlu hissediyordum, hem de tam karşımda gözümün içine baka baka neredeyse ayakta işi pişirecek olan Kyungsoo olmasına rağmen. Bu görüntüyü kaldıramıyordum. Kyungsoo haklıydı, neden bunu söylediğinde o kadar öfkelendim bilmiyordum ama yarıda kestiğim cümlenin devamını az çok tahmin edebilirdim. Bitirelim diyecekti, kaldıramıyorsam o kendi alıştığı hayatına devam edecekti. Ben neye devam ederdim bir fikrim yoktu.

Elimdeki fıstık kabuğuyla oynarken yanıma kadar geldiğinin farkında bile değildim. Tezgaha yaslandığında bir an için afallasam da toparladım ve yüzümde içten olmadığı metrelerce öteden belli olabilecek bir sırıtış belirdi. Ben tekrardan önümdeki fıstık kabuğuyla ilgilenecekken eğilip dudaklarımızı birleştirdiğinde ensemdeki eli saçlarımı çekiştirmişti.

Evdeyken kaşla göz arasında ne ara odama geldiğimiz sorulacak olsa suçu alkole atardım ki yarın sabah Sehun beni tekmelemeye yeltendiğinde yapacağım şey buydu. Sayacağı lafları şimdiden tahmin edebiliyordum, ilk olarak ilişkimize tavşanlar gibi devam edeceksek neden onu salya sümük ağladığım onca saate maruz bıraktığımın hesabını soracaktı. Tüm suç tam da şu an kolunun üzerinde yattığım bedendeydi ama yarın iyi bir dayak yiyeceğim kesindi.

Üzerimize çektiği kalın örtünün altında iyice yerleşirken sol göğsüne küçük bir öpücük bırakıp sataşmıştım. "İki yıla herkes seni kart bulacakken bu enerji nereden geliyor?"

"İki değil üç yılım var ve.." Dudaklarımı işaret parmağı ile baş parmağı arasına sıkıştırıp sızlanmama neden olduktan sonra devam etti. "ben asla kart sınıfına girmeyeceğim güzelim." Zayıf noktasını biliyordum ve her ne kadar dert etmiyormuş gibi görünse de ayna karşısına geçer geçmez yüzündeki kırıkşıklıkları sayacağından emindim. Bu sayı her arttığında neredeyse depresyona girecek oluyordu çünkü.

Dudaklarımda kalan sızının intikamını almak için devam ettim. "Emin misin? Göz altlarında yaşım kadar çizgi var." Bacaklarımı kendininkilerin arasına sıkıştırıp omzuma ısırıklar bırakırken tiz bir çığlık atmıştım. Kurtulmaya çalışsam da hantal bir insan olarak hiçbir kas gücüm olmadığından fare gibi sesler çıkarmaya devam ettim. Tatmin olduğunda ısırdığı yerleri tek tek öpüp eski pozisyonuna dönerken attığım kötü bakışların üzerinde hiçbir yaptırım gücü yoktu.

Sağ elim iki göğsünün arasında gezinirken yüzüne yumruk atmamı gerektirecek her sebebim tek tek kaybolmuştu. Şimdi aynı yataktayken ve kulağım göğsüne yakın bir noktaya yaslıyken "Ne olacak ki?" diyordum. Ertesi gün adlarını bile unuttuğu insanlardı ve şu an burada uzanırken bunları bu kadar sorun etmeme gerek yoktu.

Sehun'la kafa kafaya vermiş Luhan'ın gelip onu başımdan almasını beklerken kalabalığı yarıp yanımıza ulaşan Baekhyun son anda dikkatimi çekmişti. Chanyeol iyi hissetmediği için erken ayrılacaklarını söyleyip ekledi. "Kyungsoo seni arıyordu, sanırım yanına gitmelisin." Cebinden çıkardığı anahtarları elime tutuştururken sesini duyurmak adına tekrar kulağıma yaklaştı. "Bunu da ona verir misin?" Onu başımla onayladığımda yanağıma ıslak bir öpücük bırakıp hızlı adımlarla uzaklaşmıştı.

Sehun'a yüksek sesli müzikten dolayı yarı beden dilimi kullanarak birazdan döneceğimi açıklarken kolumdan tuttu. "Tao da geliyor." Giriş kapısını gösterdiğinde "Ben size sonra katılırım." diyerek Kyungsoo'yu nasıl bir yöntem kullanacağımı bile bilemeyerek aramaya başladım.

Son çareyi Kris'e sormakta bulduğumda işaret parmağıyla alt katı göstermişti. Teşekkür edip demir korkuluklu merdivenlerden inerken yanından geçtiğim birkaç beden beni umursayamayacak kadar meşguldü, bu yüzden onlara çarpsam da tepki göstermemişlerdi.

Beni ne için aradığını merak ederek Kyungsoo'yu bulma amacıyla koridorda ilerlerken gördüğüm tanıdık yüz birkaç saniye için olduğum yere çivilenmeme neden oldu. Aptallığımdan yakınmam gereken noktadaydım.

Beni görmüştü ama rahatsız olmuşa benzemiyordu, yanındaki bedenden ayrılmadı. Dudaklarımı birbirine bastırıp benimkilerin içine bakmasına rağmen herhangi bir duygu barındırmayan gözlere yaklaştım. Anahtarı yavaşça yanındaki masaya atıp geldiğim yoldan geri dönerken yüzüm nasıl bir hâl almıştı hiçbir fikrim yoktu ama merdivenlerden çıkar çıkmaz burun buruna geldiği Tao bana öyle bir bakış atmıştı ki gözlerimi kaçırmak zorunda kalmıştım.

Beni bu kadar iyi tanıyıp tanımadığını bile bilmiyordum ama anlamış gibi sadece alnımdaki saçları geriye taramıştı. Sonra hiç beklemediğim bir anda beni öptüğünde düşünmeden karşılık verdim. Burnumu koparırcasına sızlatan tüm o hissi almasını dileyerek onu öptüğümde Tao yavaşça geri çekilirken dudaklarını burnuma sürtmüştü.

Yüzlerce kez Kyungsoo'yu suçlarken anlaşmayı bozan taraf bendim ve bunu kime anlatsam muhtemelen bana inanmayacaktı.

"İyi misin?" diye sorduğunda cevap vermek için ağzımı açmıştım ama çatılmış kaşlarıyla bakışları arkama kayarken ben de o tarafa döndüm.

Kyungsoo, merdivenlerin başındaydı ve televizyonu karşı koltuktan gözlüksüz göremeyen ben bile buraya baktığını anlayabiliyordum. Dudakları düz bir çizgi halindeydi, ne düşündüğünü ya da ne yapacağını kestiremiyorum. Zaten o da hiçbir şey yapmamıştı.

Tao dikkatimi çekmek için baş parmağını yanağıma koyduğunda tekrar ona dönmüştüm ve bana uzattığı eli tuttum. Beni dışarı sürükleyen bedeni takip ederken ilk defa Kyungsoo'yu lafta değil, gerçek anlamda arkamda bırakıyordum.











more than friends/dokaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin