Dudaklarımız tekrar ayrıldıktan sonra bir süre daha beton basamağın üzerinde oturmaya devam etmiştim. Şişenin sonunu görene kadar geri çekilmedi ve elleri dizlerimin üstünde dolaştırmayı bırakmadı.Havanın soğuduğu bahanesiyle montumun içinden belime sarılan ellerini kullanarak beni aşağı, yanına çektiğinde direnmedim. Etrafı aydınlatan tek şey sokak lambaları ve mağaza ışıklandırmalarıyken arabayı kullanmak yerine yürümeye ikna etmiştim Kyungsoo'yu. Buna pek hevesli olduğu söylenemezdi ama fazla itiraz etmeden tuttuğum elini kendi cebine koyup parmaklarımızı birbirine geçirdi.
Cadde kalabalıktı ama karşıdan gelen insanlar el ele tutuştuğumuzu anlayamazdı bu şekilde. Baş parmağı benimkinin üstünde hareket ederken soğuk havaya rağmen gövdemden boynuma kadar yükselen sıcaklığı hissedebiliyordum. Elim terlemişti ama o bunu dert etmiyor gibiydi, yolumuzun üzerinde bile olmayan sokaklara girerken kenetlenmiş parmaklarımızı ayırmadı.
Evin olduğu sokağa girdiğimizde başlayan yağmurla adımlarımız sıklaşmıştı. Islanıp alnıma yapışan saçlarımı boştaki elimle arkaya iterken gözlerim yanımdaki bedeni buldu. Şakağında aynı yere düşen ikinci damla yanağı boyunca süzülüp çenesinden omzuna damlamıştı, karşıdan gelen esintiyle arada bir gözlerini kırpıştırıyordu.
Çok güzeldi, beni ağlatabilecek kadar güzeldi ama bunu ona söylersem kızacağını biliyordum.
Zemin kattaki dairenin önüne geldiğimizde bu kez ben tutuşumu sıkılaştırmış ve benimle birlikte içeri girmesine sebep olmuştum. Ona kurulanması için verdiğim havluyla kendisini es geçip benim saçlarımı kurularken farkında olmadan gözlerim kapanmıştı. Bir süre havlunun üstünden yumuşakça gezdirdiği ellerinin tadını çıkardım.
Ona karşı bu kadar fazla zaafımın olması haksızlıktı, sadece çeneme değip geçen nefesle bile tüm vücudumun titremesine neden olması daha büyük haksızlıktı.
Enseme kadar inen havlu yere düştüğünde henüz gözlerimi açamadan soğuk elleri kazağımın üstünden belime sarıldı. Sonra sevişmiştik, ikinci kez, benim yatağımda. Umuyordum ki tüm yatağıma kokusu sinmişti.
Kollarını arkamdan göğsüme dolamışken dudakları bu kez ensemde ve saçlarımın arasında dolanıyordu. Sıcak dudaklar her tenime değişinde kedi gibi mırlamama sebep olurken kısık bir gülüş bıraktı ve göğsümdeki kollarını belime indirdi.
Dirseğinden destek alıp doğrulduğunda sırt üstü dönüp yüz yüze gelmemizi sağladım. Kısa saçları dağınıktı ve omzunda henüz kırmızılığını koruyan birkaç tırnak izim vardı. Yağmurlu bir akşamda seviştikten sonra Do Kyungsoo hafızama hiç çıkmayacak şekilde kazımak istediğim bir manzaraydı.
Diğer eliyle alnıma dökülmüş saçlarımı geriye doğru tararken sordu. "Kahve yapmamı ister misin?"
Tüm bedenimi ona döndürüp parmaklarımı benden üstte duran omzu boyunca, bıraktığım izler üzerinde gezdirdim. "Bunun için benim yalvarmam gerekmiyor muydu?"
Dudakları yaramaz bir gülümsemeyle büküldü. Üzerime doğru eğilip kulağıma yaklaştı ve sanki odada başkaları da varmış gibi fısıldadı. "O hakkımı başka zaman kullanacağım."
Oracıkta yüzümü yastığa gömmek isterken göğsüne atacağım yumruktan kaçtı ve dolabımdan seçtiği salaş bir kazağı üstüne geçirirken bana da kıyafetlerimi uzattı. Buraya her gelişinde sahiplendiği eşofmanımı giyerken kahveyi boşverip onu kolundan tekrar yatağa çekmeyi düşünüyordum.
Arka arkaya koridordan geçtiğimizde o mutfağa ilerlerken ben televizyonun karşısındaki koltuğa yayıldım. Bir programda karar kıldığımda elindeki iki kahve kupasını önümüzdeki sehpaya bıraktı ve yanıma yerleşti. Belimden yukarı yükselen hafif sızıyı azaltmak için koltukta geri kayıp iki kişilik alanı kaplamıştım.
Isıtıcı çalışmasına rağmen üşüyen ayaklarımı ısıtmak için bacakları ve koltuk arasına sıkıştırdığımda kolunu üst bacağıma koyarak parmaklarını sıkılaştırdı. Dolu olan kupayı iki elimle sabitleyip dudaklarıma götürürken karşımda, yüzü televizyona dönük olan bedeni izliyordum. Dalgınca üst bacağımı okşarken benim pek ilgilenmediğim programı takip ediyordu.
Kötü başlayan Pazar günümü şu an olduğundan daha iyi bitirmek için başka bir yol bulamazdım sanırım.
Ellerim kahve kupasının üstünde ayaklarım da onun kalçası ve koltuk arasında ısınırken başımı koltuğun sırtına dayamıştım. Tam huzurlu bir akşamın tadını çıkardığımızı düşünürken aniden açılan kapıyla koşar adımlarla içeri giren Sehun peşinden kovalayan varmış gibi yanımızdan geçti.
"Soru sormayın." Konuşmak için ağzımı açtığımda hızlıca söylenip kendini banyoya kilitleyen beden Kyungsoo ile birkaç saniye birbirimize bakıp sonra da gülmemize neden olmuştu. İlk fırsatta Sehun'u sorguya çekecektim elbette, nedense bu girişin 'randevusuyla' alakalı olduğunu hissediyordum.
Henüz dumanı üzerinde olan kahve bardağının parmağımda bıraktığı yakıcı hisle mayışırken beyaz eli baldırlarımdan aşağı indi. Kucağımda ikimizi de haşlama potansiyeline sahip bir bardak ve zaten şaha kalkması için Kyungsoo'nun ismini bile duyması yeterli olan bir kalbim varken büyük riske giriyordu. Tabi hâlâ hassas olmam da en ufak dokunuşundan etkilenmeme neden oluyordu, tehlikeli bölgelerde gezen parmakları ile dudaklarımı birbirine bastırmıştım.
Bende yarattığı etkiden memnun bir şekilde gülümserken dizlerimi birbirine bastırıp beni deli eden 'oyununa' son verdim ve elimdeki bardağı önümüzdeki alçak masaya bıraktım. Bacaklarım arasında sıkışan elini çekmek için bir girişimde bulunmamıştı, kendi elimle onunkini kavrayacakken orta yerinden koltuğa atlayan Sehun ikimizin de geri çekilmesine neden oldu.
"Harika bir fikrim var, televizyonu bana bırakın ve lanet oynaşmanıza odanızda devam edin." Elindeki kavanozdan ağzına attığı kurabiyeden sonra ikimize de 'gidin artık' bakışları atarken söylenerek kalktım. Sonrasında Kyungsoo beni odama sürüklerken Sehun'la birbirimizi tekmeliyorduk.
Örtüleri hâlâ bozuk olan yatağa kendimi bıraktığımda sadece arkamdaki masa lambası açıktı. Yanıma uzanıp üstümüzdeki örtüyü düzeltti ve bana döndü. Garipti, çok şey düşünmesine rağmen hiçbir şey söylemiyor gibiydi ve bu benim konuşma başlatmak için bahane aramama sebep oldu.
"Herkesi böyle uyurken izler misin?" Gülerek sormama karşın ciddiye almıştı. Elini tişörtümün açıkta bıraktığı sırtımda gezdirirken yanıtladı. "Önce uyuyor muyum diye sormalıydın."
Görüp görmediğinden emin değildim ama yüzüme yayılan şaşkınlık ifadesi kesinlikle bunu beklemiyor oluşumdandı. Biraz daha öne kayıp bel boşluğumdaki ele alan tanıdığımda memnuniyetle kabul etmişti.
"Bu bir itiraf mıydı?" Birkaç saniye için belimdeki sıcak eli hareketlerini durdurdu ve sonra devam etti. Cevap vermeyeceğini bilecek kadar iyi tanıyordum onu. "İtiraf olması için ne yapmalıyım?" Tamamen kendi kendime sorduğum bir şeydi ve sesimin beklediğimden fazla çaresiz çıkması kafamı sonsuza dek yatağa gömüp çıkmamayı istememe neden olmuştu.
"Bir anlaşma yapalım." Biraz daha açıklama beklerken yüzüne baktığımda devam etti. "İki tarafın da değişmek zorunda kalmayacağı bir anlaşma."
Ne demek istediğini anladığımda alay dolu bir gülüş bıraktım. Bunu nasıl sağlayacağımız hakkında hiçbir fikrim yoktu. Maddeleri benim koymamı söylediğinde aklıma gelen ilk üç şeyi sıralamıştım. Başkasını öpme, aynı kişiyle ikinci kez yatma ve en önemlisi birine umut verme konusunda yasaklar içeren maddeleri saydığımda itirazsız kabul etmişti.
"İki taraf için de geçerli?" Onu onayladığımda uzanıp arkamdaki lambayı kapattı. Bunu yaparken neredeyse yüzüme değecek olan çenesine bir öpücük bırakmıştım.
Az önce üçüncü ve aralarında en saçma olan anlaşmamızı yapmıştık ama sanırım bu Do Kyungsoo dilinde büyük bir gelişme anlamına geliyordu.
soosis dokayici yazarcığıma::::3

ŞİMDİ OKUDUĞUN
more than friends/dokai
Fiksi Penggemar"Evet." dedi yüzü anlam veremediğim bir ifadeyle kasılırken. Dudaklarımızı tekrar birleştirmeden önce devam etti. "sadece arkadaşız, belki biraz fazlası."