//22

2K 181 19
                                    

Hafta sonu Sehun, yıllık Oh ailesi buluşmasına aile büyüklerinin yapıcı eleştirilerini dinlemeye giderken Jongdae Minseok'a söz verdiğini yeni hatırlayarak geç kalmamak için üç dakika içinde hazırlanmıştı.

Çıktığını haber verirken çoraplarının farklı olduğu konusunda onu uyarmamış, kıs kıs gülerek el sallamakla yetinmiştim. Umuyordum ki bunu ilk fark eden Minseok olurdu.

Dizi tekrarları izlemekten sıkılmıştım ve Sehun kurabiyelerimi bitirmişti. Kyungsoo'yu arayıp ona aldırmayı düşünüyordum. Hatta belki kalırdı ve geçenki akşam -gece- yemeğinde yapamadığımızı yapar, aldığım yeni yastıkların rahatlığını test ederdik.

Kyungsoo işte, ne kadar kullanışlı bir sevgili-

Omzumda, başındaki haresiyle gözleri parlayarak bana bakan küçük Jongdae'yi bir fiskeyle uzaklaştırdım.

İlk başta telefonuna ulaşamadığımda fazla ısrarcı olmayacaktım. Sonra ikinci kez aradım. Sonra üçüncü ve yayınlanan talk showun ne kadar sıkıcı olduğunu fark edince altıncı kez.

Bir şey yoktur, diyordum. Acil bir toplantı çıkmıştı belki ama sabah Chanyeol ile birlikte olduklarına emindim.

Başka bir ihtimali düşünmek istemiyordum. Bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacağım korkusu midemi ikiye büküyordu.

İç çekip kanepeye devrilirken üst komşumuz Soojin'in dama teklifini kabul etmediğim için pişmandım. En azından uğradığım olası ihaneti düşünmüyor olurdum.

Çalan kapı için ilk tahminimde Minseok tarafından kovulan Jongdae vardı. Umuyorum ki akşam yemeğimizi de almıştı yoksa kapıdan geri dönecekti.

Kyungsoo omuzları ıslanmış kabanıyla karşımda dururken şaşkınlığımı erteleyip onu içeri aldım. Yağmur az önce dinmişti ama Kyungsoo tüm şanssızlığıyla daha önce çıkmış olmalıydı.

Kabanı çıkarıp lacivert kazağıyla kalırken belime dolanmış kolundan bana dokunan eli ve şakağıma bastırdığı dudakları soğuktu. Yumuşak yanakları avuçlarıma hapsederken onların da aynı olduğunu fark ettim.

Onu kazağının kollarından çekerek kanepeye oturturken hasta olacağıyla ilgili söyleniyordum. "Bir de çorba taşımakla uğraşacağım sana tüm gün."

Omuz silkip beni yanına çekerken belime sarılmıştı. Bacaklarının arasına otururken yüzünü sırtıma yaslayıp "İşime gelir." dedi. "Özlüyordum zaten."

Oturduğum yerde kıpırdanırken kesik nefeslerinden güldüğünü tahmin edebiliyordum. "Seni aramıştım bu gün." Dudakları ensemde ısınırken gözlerimi kapattım. Belimi tutuşu sıkılaştı. "Telefonuna ulaşılmıyordu."

Sesimi kayıtsız tutma çabalarım bozguna uğrayınca merakımı saklama gereği duymamıştım. "Bundan mı bahsediyorsun?" Koltuktan sarkan kabanının cebinden çıkardığı telefonu önümde tutup çevirince ekranın içindeki su sağa sola oynamıştı.

Yazdığım senaryolardan biraz utansam da rahat bir iç çekmekle yetindim. "Üşüyorum hâlâ." Parmakları kazağımın içinden karnıma tırmandığında başımı sola yatırdım. Burnu kulağımı sıyırdı. "Ne yapsak ki?"

"Yatağım için güvence verebilirim sana. Oldukça iyi ısıtıyor." Yan dönüp ona baktığımda yukarı kıvrılan dudaklarını izledim.

"Kim Jongin, böyle fırsatçı bir adam olduğunu bilmezdim."

Karnımda gezinen parmakları tutup odama yönelirken kıkırdamıştım. "Karanlık taraflarımdan sadece biri bu."

more than friends/dokaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin