//21

2.1K 194 29
                                    


Normal bir günde beni kapımıza dayanan Jongdae ya da acıktığı için üstüme atlayıp kurabiyeleri nereye sakladığımı soran Jongdae uyandırırdı. Hava henüz aydınlanmadan uykumun bölünmesini garipserken saate bakmak için telefonuma uzanıyordum ki başımda dikilen karaltı tepeden tırnağa irkilmeme neden oldu.

Çığlık bile atamadan kaskatı kesilirken "Neden?" diyordum. Keşke Kyungsoo ile son zamanlarımı ona dolap yaptırarak değil de az sonra öleceğim yatağımda geçirseydim.

Karanlığa alışan gözlerimle ayaktaki bedenin çok da yabancı olmadığını fark ettiğimde dilim çözülmüştü ve ağzımdan çıkan ilk şey "Siktir Sehun." oldu. "Ne zamandır başımda dikiliyorsun be?" Oturup yastığımı ona fırlatırken nefeslerimi düzeltmeye çalışıyordum. "Kalbime iniyordu gerizekalı."

Yıllardır birlikte yaşadığım arkadaşımın geceleri beni izlemesi ve benim şimdi fark etmiş olmam fikri beni baş ucumda dikilen bir katille neredeyse eşit derecede dehşete düşürürken Sehun'un hâlâ cevap vermediğini fark ettim. Baş ucumdaki lambayı açmak sonradan aklıma gelmişti.

Sehun bir kolunu karnına sarmış diğer elini de yanağına yaslamışken "Luhan," dedi. Devamını getirmeseni beklerken iki eliyle yüzünü kapatıp yanıma oturmuştu. "Birlikte yaşamak istediğini söyledi."

Bu haberi vermek için beni neredeyse öldürmek zorunda değildi ama üstüne atladığımda ikimiz de yatağa devrildik.

"Tanışma yemeği kötü geçti sanıyordum."

"Ben de öyle sanıyordum ama," omuz silkip ayağa kalkmıştı. "sonuç bu."

Sehun zaten uyumamıştı ve benim de uykumu kaçırdığından koridordan arka arkaya geçip mutfağa girmiştik. Masaya yaslanırken taşınmak üzere olan ev arkadaşımın buzdolabımızı karıştırmasını izliyordum. Farkına yeni varıyor oluşumla yüzüm düştü.

"Ne zaman taşınıyorsun?" Dolaptan çıkardığı teneke kutulardan birini bana uzattıktan sonra o da tezgaha yaslandı.

"Bu ayın sonunda." Omzuma hafif birkaç yumruk geçirdiğinde sırıtıyordu. "Jongdae seni yalnız bırakır mı sanıyorsun?"

Ben de gülmeye başladığımda çalan kapı birbirimize bakmamıza neden oldu. Henüz güneş bile doğmamışken buraya kimin gelebileceği sorusunun tek bir yanıtı vardı ve yanılmamıştık. Jongdae üzerindeki eşofmanlarla kapıda dikiliyordu.

"Ee Sehun, ne zaman odanı boşaltıyorsun?" Yeni fark ettiğim sırt çantasını koltuğa bırakırken devam etti. "Birkaç eşyamı getirmiştim de."

Ona attığım yargılayıcı bakışları umursamadan kocaman bir gülümsemeyle bana sarıldı. "Merak etme bebeğim, Sehun'un yokluğunu hissettirmeyeceğim sana." Jongdae sırtımı sıvazlarken o içeri girdiği andan beri sormak istediğim soruyu Sehun dile getirmişti.

"Nasıl duydun bunu, Tanrı aşkına?" Jongdae'nin su borularımızda yaşadığına dair ciddi şüphelerim alevleniyordu. Sıkı sarılmasından kurtulduğum bedenin yanıtını beklerken sırıtması genişledi.

"Luhan teklifi yapmayı düşündüğünü bana söylemişti." Bakışları bir süre ikimizde dolaştıktan sonra iç çekti. "Yani Minseok'a söylemişti ama her neyse."

Onu daha fazla sorgulayamadan bu saatte nerden bulduğunu bilmediğimiz çörekleri masaya bırakırken önceliğim artık midemdi.

"Jongin'in demeye çalıştığı şu ki, her şeyin bu kadar yolunda gitmesine anlam veremiyor." Sehun'u başımla onaylarken Jongdae uzandığı kahvesinden vaz geçip bize dönmüştü. Bir süre düşündüğünde gerçekten içimi rahatlatacak bir cümle beklemiştim.

more than friends/dokaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin