Dişlerimi sıkarak ağlarken Luke yanıma eğildi ve beni kolumdan tutarak kaldırdı. "Gitsek iyi olacak Deb. Az vaktimiz var, zombiler çoğalınca burdan çıkışımız imkansız olacak.". Onu dinledim ve kafam arkada babama baka baka dışarı yürüdüm. Serinlemiş hava yüzüme çarpınca hafiften ayıldım. Silkelendikten sonra koşmaya başladık ve bizim kulübeye koştuk. Etraf sessizdi, burasının böyle sakin olmasına alışkın değildim. İçeri girer girmez sırt çantamı ve bir kaç ateşli silah alarak dışarı çıktım. Luke ile girdiğimiz büyük kapıya doğru ilerleyerek 2. evimden ayrıldım. Galiba hiç bir zaman evim olmayacaktı. Karanlık ve ıssız alanlarda yürüyerek gölün arka tarafına ulaştığımızda Luke beni sarstı. "Zombilerden hiç bir farkın yok şuan. Kendine gel Debra. Bulman gereken 3 küçük çocuk var.". Haklıydı. Tekrar dolan gözlerimdeki yaşları geri yolladım ve ilerlemeye devam ettik. Hava aydınlanmaya başlayınca "Luke çok yorulduk eğer yürümeye devam edersek zombilere yetecek gücümüz bile kalmayacak. 1 saat uyuyup yemek yiyelim, dinlenelim." "Haklısın küçük kız. Şurada gözüme bir yer kestirdim. Hadi.". Uzattığı eli tuttum ve adımlarımızı hızlandırdık. Konserve şeyler yedikten sonra arkamdaki duvara yaslandım. Luke yanıma gelip kafamı göğsüne yasladı ve parmağıyla yanağımı okşayarak beni yumuşattı.
"Kalk Deb. Uyuyakalmışız. Hava kararmak üzere.". Şok içinde ayağa fırladım ve yanımızda bulunan şişeden 2 yudum su içtim. Luke çantayı omuzuna takıp elimi tuttu ve yolculuğumuz geri başladı. "Kız kardeşin yani JJ ölünce ne hissettin?" Fazla özel bir soruydu; ama hissettiğim şeyleri çok mu abartıyordum merak ediyordum. Elimi tutan büyük eli gevşedi. "Bir şey hissetmedim küçüğüm. Zombiler ve askerler bir savaşta ve kayıplar vermemiz normal. Evet, ben her insanı bir asker olarak görüyorum. Kız, erkek, bebek, ergen bu kavramlar artık yok. Doğan ve yaşayan herkes asker artık. Bende ölebilirim, sende." Gözlerim tekrar doldu ve Luke'nin elini bıraktım. "Böyle düşünmen çok kötü Asker. Sevdiklerini her şeyden çok korursun her şeyi yaparsın, çünkü onları seviyorsundur. Hatta öyle bir korursun ki onlar için canını bile verirsin. Annemin ve babamın yaptığı buydu. Bende kardeşlerimin ölmemesi için elimden gelen her şeyi yaparım. Gerekirse canımı bile veririm. Şu an kuytu köşeden yürüyorsam ve zombilerin beni görmemesi için uğraşıyorsam bu beni ayakta tutan kişiler olduğu içindir. Bir gün elimde hiç bir kalmazsa benim gibi başkaları da böyle duruma düşmesin diye saklanmak yerine öldürebildiğim kadar zombi öldürürüm. Kendi canımı önemsemem." Luke beni durdurdu ve hafiften eğilerek göz yaşlarımı sildi, ağladığımı o an farkettim. Kafamı kaldırıp ona baktığımda bana eğildi ve beni öptü. Tutkudan uzak korkak bir öpücüktü. Elimi tekrar ve daha sıkı tuttu. Adımlarızı hızlandırdık. Luke'ye dediğim şeyleri düşünüyordum. Gerçekte çok soğuk olan ben zor durumlarda gardımı indiriyordum. Duygu daha ağır basıyordu. Hava tekrar aydınlanmaya başlayınca tam 1 buçuk gündür yürüdüğümüz kafama dank etti. "Deb şehire ulaştık; ama hala bir iz yok. Girişten başlayarak sırayla her sokağı, her evi kontrol etmeliyiz." Anladım anlamında kafamı salladım çok dikkatli ve sessiz bir şekilde ilk eve yaklaşmaya başladık. Verandaya çıkınca kapıyı tıklattım. Açan olmayınca içeri girdim ve gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Karşımda 2 zombi kafaları patlatılmış ve ardından kafaları gövdelerinden ayrılmış bir biçimde yerde yatıyorlardı. Luke eğilip zombileri kokladı. "8 saat anca olmuş, kokmuş ama çürümemiş. Galiba burada birileri varmış." Aşırı bi hızla merdivenden yukarı fırladım ve kan gölüne dönmüş koridorda ilerledim. En son böyle heyecanlığımda JJ'yi zombiler yiyordu. Adrenalinden damarlarım patlayacak şekilde az sonra göreceğim manzaraya kendimi hazırlamaya çalıştım.
Iyi okumalar. Yorumlarınız beni çok mutlu etti. Yorumlarınızla gelecek bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Virüs
ParanormalDünya ölüm kokmaya başladı. Hayatlar değişti hem de en önemlisi her şey yeni başladı.