Uzun bir yolculuktan sonra anayola çıktık ve işlerin ne kadar ciddi olduğunu 2 defa anladım. otoyol da inanılmaz bir trafik vardı. Kaçıp canını kurtarmak isteyen bir sürü insan vardı. Otoyol kaçmanın tek yolu olabilirdi; ama zombiler için mükemmel bir yemek noktasıydı. " Buradan geçiş çok zor olacak. Büyük teyzenin göl evi güvenli olabilir. O taraflar soğuk. Zombiler soğuktan da nefret ettikleri için oraya gelmeyeceklerdir. Sıkı tutunun toprak yola giriyoruz." Kalabalık bir aile olduğumuz için arabamız büyük bir minivandı. Bizim için yeterince büyüktü. Babam sola kırdı ve otoyoldan çıkıp toprak yola indik. Yolumuz belliydi ama zor yoldan gidecektik. Sakin gidebilecek miydik merak ediyordum. Uzun süre uyumadım ve uykuya yenik düşmemek için çok büyük çaba sarf ettim. Dean, Annie ve Charlie uyuyorlardı. Çok yorulmuşlardı, annelerinden ayrılmışlardı ve görmemeleri gereken o iğrenç zombilerin yüzlerini görmüşlerdi. Psikolojileri bozulmasa iyiydi. Artık korku filmlerine neden çocukların alınmadığını daha iyi anlıyordum. Ben tüm bu saçma şeyleri düşünürken babam elimi tuttu, " Debra artık biraz uyusan iyi olacak. Yol sakin gibi merak etme artık. Eğer dinlenmiş olursan daha çok işe yararsın." Babamın sözlerinden dolayı gülümsedim ve kendimi uykuya teslim ettim. Yollar kötü olduğu için arada araba hopluyordu ve ben dövüş pozisyonu almış şekilde uyanıyordum. Rüyamda bir askeri kampa gidiyordum. Yüksek tellerle çevriliydi; 10 tane klübe vardı. gözcü kuleleri ve tarlalardaki ekinler. Sanki yıllar sonrasını görüyordum. Arabaların ve tankların olduğu kısımdaydım. Bir yerden darbe aldım ve acıyı gerçekten hissettim. Belimin üst tarafı rüyamda iyi moraracaktı. Sonra rüyam bitti ve gözlerimi açtı. Sallanıyordum, birinin beni kucağında taşıdığını fark ettim ve gözlerimi araladım. Karşımda 20 yaşlarında sert bakışlı bir çocuk vardı. Dümdüz karşıya bakıyordu. Dudaklarımı konuşmaya zorladım; ama uyuşturulmuş gibiydim. Belki de hala uyuyordum. Elimi kaldırdım ve karanlıkta çok seçemediğim çocuğun yanağına koydum. Birden irkildi, sanki beni taşıdığını unutmuş gibiydi. " Sen gerçek misin, insan mısın?" Gözlerini gözlerime dikti. Karanlıkta bile parlayan açık yeşil gözleri vardı. "Ya sen nesin?" Dudağı hafifçe kıvrıldı ve benim gözler tamamen kapandı. Ağzımda tuhaf bir tatla uyandım. Yanımda Dean ve Annie vardı. 2 kişilik bir yataktaydık. Yanımdaki kundakta Charlie vardı. Büyük teyzemin evine gelmiş olduğumuzu düşündüm; fakat o ev bu kadar küçük değildi. Ayağa kalktım ve sırt çantamı aradım, hala başım dönüyordu ve belimde bi ağrı vardı. Sırt çantamı bulamadım ve silahımın olmaması beni çıldırttı. Hele dışarıdan sesler gelmeye başlayınca daha çok çıldırdım. Bulduğum ilk ahşap masanın bacağından birini kırdım ve kapıya ilerledim. Kapıda delik yoktu. Arkamı döndüm ve daha önce dikkat etmediğim için kendimi salaklıkla suçladım. Bu oda da pencerede yoktu. Aynı rüyamdaki klübe. Beni taşıyan asker. Siktir... Hatırlayamıyorum. Kapıya yakınlaşan sürtünme sesini duyunca bir karar verdim. İlk zombimi öldürecektim. Hızla kapıyı açtım ve birden gözüme gelen güneş yüzünden gözlerim kamaştı. Zombiler çok zekiydi. Hayvan gibi hırlayıp, hareket eden ne varsa Jet Lee gibi hareketler yapmaya başladım. Yani sadece bana öyle geliyordu. Tam ağzımın ortasına gelen ve nereden gelen ve neyin attığını bilemeden yere yapışı verdim. "Deb seni öldürecek, ona vurduğun an öldün sen asker, bence gidip zombilere beni yiyin diye yalvarmalısın." Gözlerimi açtım ve bu sefer hem başım, hem kıçım hem de belim ağrıyordu. Tek gözümle etrafı süzdüm ve yandaki kırık cama baktım. Sehpayı kırarken düşürmüş ve kırmış olmalıydım. Yavaşça elime aldım ve Ussain Bolt hızıyla yataktan fırladım, uzun boylu adamın arkası dönüktü ve benden bayağı uzundu. Beni farkedemeden arkasına geçtim ve camı arkadan boynuna yasladım. " Seni öldürmemem için bir sebep söyle?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Virüs
خارق للطبيعةDünya ölüm kokmaya başladı. Hayatlar değişti hem de en önemlisi her şey yeni başladı.