Bölüm11

845 27 3
                                    

Babamın sözünü dinledim ve uslu bir kız oldum. Yaptığım tek şey bana artistlik yapan askerlere tıslamak oldu. Büyük demir kapıdan girince o büyük toplantı masasını gördüm. Dün kaçan kızda ordaydı ayrıca dün beni kalabalığa çeken Mac de oradaydı. Babam kafasıyla selam verip ilk bulduğu yere oturdu. General Suffey ise kafasıyla Mac'in yanını işaret etti, hemen geçip oturdum. "Başla şimdi Deborah, seni dinliyorum." Gözlerimi kaçan kıza ve Mac'e çevirdim, omuz silkerek anlatmaya başladım. "Ateşin orada Mac ile tanıştık, beni JJ'in grubuna götürdü, sonra seçimler oldu, o kadar kalabalık arasında reddedemedim." General bağırarak sözümü kesti. "Nasıl bulaştığını değil, ölümleri merak ediyorum Bayan Blaze." Aman be ne bağırıyorsun babalık, bakışımı atarak kesilen lafıma devam ettim. "Sandaldan indikten sonra ölü cesetleri gördük, ardından zombileri sonra şu kız kaçtı. Biz savaştık. Kurşunumuz bitti. JJ yakın dövüşe geçti, sonra götürülürken gördüm. Bende ölmeye hazırlanıyordum ki, askerler yetişti. Kenarda boşluk bulup kaçtım. Yüzerek karşıya geçtim. Ötekileri görmedim. Sadece JJ'yi gördüm. Bildiğim bu kadar." Sinirden o kadar hızlı ve o kadar ruhsuz anlatmıştım ki masadaki herkes benim halime şok olmuşlardı. Lafımı bitirince ayağa kalktım ve inanılmaz artist bir biçimde demir kapıdan çıktım. İyi mi yapmıştım yoksa kötü mü, bilmiyordum; ama babam beni iyi azarlayacaktı. Sinirle ayağımı sürte sürte dün gece rüyamda gördüğüm yere, yani JJ ve diğerlerinin öldüğü yere ilerledim. Göle gelince paçamı sıvayıp ayaklarımı suya soktum ve taş atmaya başladım. Çok yorgun ve çok sinirliydim. Ayak sesi duyunca Luke geldi sandım ve arkamı döndüm. Gelen Dean'dı. "Bana kızgınsın sanıyordum." Yanıma oturup bana baktı. "Kızgınım; ama seni anlayabiliyorum. Annemiz, artık annemiz değil, biliyorum. Ama içim acıyor Deb, kalbimde bir boşluk var." Burnunu çekince ağlamak üzere olduğunu anladım ve kardeşimi kollarımın arasına aldım. Burnunu çekerek gülmeye başladı. "Ayrıca generale iyi dayamışsın." Kaşlarını bir aşağı bir yukarı hareket ettirmeye başladı. Ona kızmam lazımdı; ama kızamadım. Beraber kahkahalarla güldük. Kardeşlerimi çok özlemiştim. "Babam göl kenarında olduğumuzu öğrenirse bana da ceza verir, dünkü olaydan sonra artık buraya yaklaşmak yasak. Hadi Deb elimi tutta gidelim." Uzattığı eli tuttum ve beni çekmesine izin verdim. Beraber okula doğru yürümeye başladık ve orada bir yerlere dayanarak Annie'yi bekledik. Annie çıkınca beraber parka gittik ve futbol oynadık. Bugün geçirdiğim en insansı günlerden biriydi. "Debra?" Birinin bana seslenmesiyle kafamı yana çevirdim ve Luke'yi gördüm. Bana General Suffey'i soracaktı. Dean ve Annie'ye işaret edip Luke'te doğru koştum, "Efendim Asker." Hafif gülümseyip "Cezalısın, General bana senin laboratuvarda çalışmanı istediğini söyledi. Temizlik yapacakmışsın. Sabah 6'da başlıyor. Öğlen 4'e kadar. Öğle yemeğinden sonra akşama kadar da benimsin." "Lanet olsun ya, ben buradan gitmek istiyorum." Üfleye, püfleye ayağımı yere vurmaya başladım. "Bari bugün çalışmayalım." Ona şirin kız bakışımı attım ve aldığım tek cevap "Düş önüme ufaklık." oldu. Sensin ufaklık, diye içimden geçirdim ve her zamanki Luke'nin beni dövmesine izin verdim. Hava kararınca yemek yiyip kulübeye döndüm. İçeri girince babam "Sen nasıl böyle hareketler yapıyorsun Deb. Biz o adamlara minnet borçluyuz. Sen nasıl kendini bilmez davranışlarda bulunursun, annen ölünce değişirsin sandım; ama bin kat daha şımarık oldun. Beni rezil ediyorsun, yeter kendine gel." Bama baktım ve hışımla elime gelen yastığı duvara fırlattım. "Sen kimsin de beni suçluyorsun, annemi sen öldürdün. Bizim kasabamıza virüsü sen yaydırdın. Senin suçun ve senin gibilerin. Burası bir hapishane. Her gün dayak yiyorum, hepsi senin suçun. Benim okula giden ve okuldan nefret eden bir ergen olmam gerekiyordu. Lanet olsun." diye bağırdım ve ağlamaya başladım. Orada olduğunu bilmediğim kardeşlerimi farkedince, beynimden vurulmuşa döndüm. Babama onların yanında neler söylemiştim. Babam bana baktı ve "Ben senin babanım." diyerek kulübeden çıktı. Gidişini izlerken gözlerimden yaşlar akmaya başladı ve kendimi koltuğa attım. Dean korkarak yanıma geldi, "Böyle yapma Deb, babam da çok üzülüyor; ama sağlam ayakta kalmaya çalışıyor. Böyle yapma." Göz yaşlarımı sildim ve Dean'a gülümsedim. "Haklısın man kafa. Benimde güçlü olmam lazım." Gülümseyerek üstümü değiştirdim ve yatağa girdim. Annie uyumuş taklidi yapıyordu. Onun bu haline gülümsedim ve küçük kız kardeşime sarılarak uyudum.

Sabah herkesten önce kalkıp duşa girdim. Cezamın ilk günüydü. Babamın uyuduğunu görünce sevindim ve kulübeden çıkarak, laboratuvara doğru yürüdüm. Yere bakarak yürüdüğüm için arkamda gölge olduğunu farkettim. Git gide daha da yakınlaşıyordu. Gölgedeki el yumruk oldu ve bana vurmak üzere havaya kalktı. Bende farketmemiş gibi sakince ikerlerken birden arkamı dönüp bana yumruk atacak kişinin kasıklarına çok fena bir tekme attım. Karşımda Luke'yi görünce kahkaha attım. "Sana bana arkadan yaklaşma demiştim Asker." Gülmeye devam ederek, yüzü kızaran sarışın adama baktım. "Aferin ufaklık seni iyi eğitiyorum. Amacım gözlerini kapatıp seninle gelmekti." Yutkunma sesi geldi ve yanına gidip koluna girdim. Bana eşlik ediyordu. "Niye orama tekme attın ki şimdi? Burada zombi olmayacağına göre. Senin yüzünden tüm vücudum uyuştu." "Salaksın sen Luke." Yine güldüm ve laboratuvara doğru ilerleyip içeri girdik. Etrafta kimse yoktu. Temizlik dolabından süpürge ve viledayı önüme koyduktan sonra demir bir masaya oturdu. "Temizlemeye başla ufaklık ve öflemek yasak." Yarım ağızla sırıtarak beni izlemeye başladı. 2 saat sonra viledayı yere attım ve "Yeteer." diye inledim. Luke bu sırada bilgisayarda mayın tarlası oynuyordu. Islak bir bezi ona fırlatıp az önce oturduğu demir masaya oturdum ve ayaklarımı aşağı sarkıtarak uzandım. Cılkım çıkmıştı. "Ne oldu ufaklık, yoruldun mu?" Kahkaha attı ve masada doğrularak ona baktım. "Bana bir zombi ver ve onu öldüreyim; ama kesinlikle bana süpürge verme. Ben temizlik yapmak için doğmamışım." Yüzümü ekşiterek anılara döndüm. Annemle sık sık bu konu yüzünden tartışırdık. Luke döner sandalyeden kalkıp bana yürüdü ve tişörtümden kaldırarak bana baktı. "Pes etmek yok." Bana ilk defa ufaklık demedi ve gözlerimin içine bakıp bana yaklaştı. Beni öpeceğini hiç düşünmezdim, karşılık vereceğimi de hiç beklenezdim. İlk öpücüğüm Luke'de hayat bulmuştu. Öpüşme gittikçe uzadı ve ellerimi hafif yukarı kaldırıp ensesine koydum. Bacaklarımı beline dolayıp onu kendime iyice yasladım. Eğer ses duymasaydım asla ayrılmaya bilirdik. "Luke?" Luke dünyaya dönüp kafasını kapıya çevirdi. "Amca?" Bende onlara uydum. "General Suffey?" Gelen adam buranın yöneticisiydi. Luke'nin amcasıydı ve biz öpüşüyorduk. Ahhh aferin Debra sana iyi bok yedin.

Arkadaşlar tatil dönüşü bir çok yere uğradık. Yazmaya fırsat bulamadım. Bu bölüm biraz sıkıcı oldu. Ama heyecan 2 bölüm sonra olayları patlatmak için sabırsızlanıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum, lütfen okumaktan vazgeçmeyin. İyi okumalar.

VirüsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin